Sedd-i Zerâi nedir?

Harama, kötü ve zararlı bir sonuca vasıta olan davranışların yasaklanması, kötülüğe giden yolların kapatılması demek olan sedd-i zerai‘, bütün İslam alimlerince benimsenen bir ilke olmakla birlikte daha çok Maliki ve Hanbeli mezheplerinde telaffuz edilen ve sıklıkla işletilen bir metot olmuştur.

Bunun karşılığında yer alan ve iyiliğe götüren yolların açılması anlamına gelen feth-i zerai‘ de yine İslam hukukunda hakim ilkelerden biridir. İslam’ın bir şeyi kötü ve zararlı görüp yasakladıktan sonra ona götüren, ona vasıta olan davranışı serbest bırakmayacağı açıktır. Ancak kötülüğe ulaşmakta vasıta olarak kullanılabilecek usul ve yollar insan zekasının üretim gücüne, dönem ve toplumlara göre değişiklik ve çeşitlilik gösterebileceğinden İslam sadece yasaklardan söz etmiş, hangi yol ve vasıtaların bu yasağa götürebileceğinin tesbitini ve yasağa uyulması yönünde gerekli tedbirlerin alınmasını Müslümanlara bir sorumluluk olarak yüklemiştir.

İslam hukukçuları kötülüğe, haram ve zararlı olan şeye götürüp götürmemesi açısından fiilleri üç kısma ayırırlar:

a) Aslen caiz olmakla birlikte kötülüğe götürmesi çok şüpheli veya nadir olan davranışlar asli hükmü üzere bırakılmıştır. Mesela pazarda satılan üzümün şarap imalatında, silahın suç işlenmesinde kullanılması muhtemel olsa bile satıcıya bu kötü sonuçtan emin olmadığı sürece bir sorumluluk terettüp etmez.

b) Kötülüğe ve harama yol açması kesin olan davranışlar, mesela şarap imalatçısına üzüm satmak, kumarhane işletmecisine iş yeri kiralamak böyledir. Bu kabil işler sedd-i zerai‘ prensibi gereği genelde yasak sayılmıştır.

c) Kötülük ve harama yol açması kesin veya nadir olmayan fakat muhtemel olan davranışlara gelince Hanefi ve Şafiiler hukuki ilişkilerde istikrarı ve güven ortamını koruyabilmek için objektif delilleri ve şekli şartları esas almışlar ve kesin veya çok kuvvetli bir sebep-sonuç ilişkisi olmadığı sürece yasaklama yani sedd-i zerai‘ ilkesini işletme cihetine gitmemişlerdir. Maliki ve Hanbeliler ise aksi görüştedir. Mesela Maliki hukukçular bazı vadeli satışları, faize yol açacağı endişesiyle yasaklamışlardır. Hanbeliler de borçlunun alacaklısına mutat ölçü ve adetin dışında hediye vermesini, bir tür faiz hükmünde olacağı veya buna yol açabileceği endişesiyle caiz görmezler. Öyle anlaşılıyor ki, bir fiil ve işlem ile kötülük arasında kurulacak sebep-sonuç ilişkisi konusunda farklı bakış açıları ve değerlendirmeler gündeme gelebileceğinden, fakihler arasındaki görüş ayrılıkları, sedd-i zerai‘ ilkesini kabulden ziyade bu ilkenin yorum ve uygulamasında yoğunlaşmaktadır.

 

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s