Ettehiyyatü Duası’nın Hikayesi

Ettehiyyatü duası, miraç gecesi semaya yükseldikten sonra Cebrail A.S’ın bizzat şahit olduğu, Hz. Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa Sallahu Aleyhi Vesselem’in, Allah’u Teala ile aralarında perdeler kalkarak gerçekleşen dilek ve temenni sözlerinin dile getirilmiş halidir.

Allah’u Teala, kainatı onun yüzü suyu hürmetine yarattım dediği Allah Resulü, gök sema ehlinde, onu selam vererek karşılamıştır.

Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Allah’u Teala’nın huzuruna varınca Cenab-ı Hakk’a hürmetlerini arz etmek niyetiyle

– “Ettehıyyatü lillahi vessalavatü vettayyibatü” demiş,

Allah’u Teala O’nu karşılayıp selamlayarak

-“Esselamü aleyke eyyühennebiyyü ve rahmetullahi ve berekatüh” demiş,

Tekrar Peygamberimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) konuşarak

– “Esselamü aleyna ve ala ibadillahissalihin”

cümlesiyle Allah’ın selamına mukabelede bulunmuş ve Allah ile Peygamber Efendimiz’in bu güzel konuşmalarına şahit olan Cebrail ‘de bu manzaraya

“Eşhedü enlailahe illAllah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve rasülüh” diyerek eşlik etmiştir ve böylece Ettehıyyatü duası ortaya çıkmıştır.

Hz. Peygamber Efendimiz şu şekilde buyurmuşlardır:

Bunu söylediğiniz zaman Allah’ın rahmeti ve bereketi gökte ve yerde bulunan her salih kula erişir.”

Ettehiyyatü duası kelime- i şehadet ile sona ermiştir.

Hz. Muhammed Efendimiz yeniden söz alıp şu sözlerle hitap etmiştir:

“Allah’tan başka hiçbir ilah olmadığına ve Hz. Muhammed’in Allah’ın kulu ve Resulu olduğuna şehadet ederim.”

Yani burada anlaşılacağı üzere Ettehiyyatü duası Allah’ın, Peygamberimizin ve Cebrail’in ortak sözüdür. Bir başka ifadeyle Allah’ın en büyük peygamberin ve en büyük meleğin sözlerinden oluşmaktadır.

Tahiyyat yani ettehiyyatü duası iki şehadet cümlesi içinde barındırdığı için adına “teşehhüd” denilmiştir.

Tahiyyat ise Tahiyye kelimesinin çoğuludur. Tahiyye ise selam, beka, azamet, afet ve noksanlardan uzak olmak, mülk, her çeşit tazim, büyüklenmek demektir.

Ettehiyatü Duası Arapça

للهِ، وَالصَّلَوَاتُ وَالطَّيِّـبَاتُ، اَلسَّلاَمُ عَلَيْكَ أَيُّهَا النَّبِيُّ وَرَحْمَةُ اللهِ وَبَرَكَاتُهُ، السَّلاَمُ عَلَيْنَا وَعَلَىعِبَادِ اللهِ الصَّالِحِينَ. أَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللهُ، وَأَشْهَدُ أَنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ.

Ettehiyyatü Duası Okunuşu ve Anlamı

Ettehiyyatu lillahi vessalevatu vettayibat
“Dil ile, beden ve mal ile yapılan bütün ibadetler Allah’a dır.”

Esselamu aleyke eyyuhen-Nebiyyu ve rahmetullahi ve berakatuhu
“Ey Peygamber! Allah’ın selamı, rahmet ve bereketleri senin üzerine olsun.”

Esselamu aleyna ve ala ibadillahis-Salihîn.
“Selam bizim üzerimize ve Allah’ın bütün iyi kulları üzerine olsun.”

Eşhedu en la ilahe illallah ve eşhedu enne Muhammeden abduhû ve Rasuluh.
“Şahitlik ederim ki, Allah’tan başka ilah yoktur. Yine şahitlik ederim ki, Muhammed, O’nun kulu ve elçisidir.”

Ettehiyyatü Dua’sı Nerede Okunur?

Ettehiyatü duası bütün namazların ilk ve son oturuşlarında okunur.

İslamiyet Allah’ın selamını temsil eden dindir. Bu dini yaşayanlar salihlerdir.

Cenab-ı Hak, İslamiyet ve İslamiyet’i yaşayan salihler hürmetine dünyamıza barış ve esenlik lütfetsin. Üzerimize hidayetini arttırsın ve bizi de salihlerden eylesin.

Amin.

 

 

 

Duha Suresi ve Sırları

Duha Suresi, Kur’an’ın 93. suresidir. Mekke’de indirilmiş olup toplamda 11 ayetten oluşmaktadır.  Duha Suresi’nde; Peygamberimiz Hz.Muhammed (S.A.V)’in yetim olduğu, fakat asla yalnız olmadığından ve Cenab-ı Hakk’ın himayesi altında bulunduğundan bahsedilmektedir. Adını kuşluk vakti anlamına gelen ”Duha” kelimesinden alan ve kuşluk vaktine yemin edilen surede,  Hz.Peygamber‘e yetimi ve yoksulu asla hor görmemesi ve daima güzel davranması emredilmiştir.

Sure ile ilgili başka bir rivayet ise Necm Suresi ile ilgilidir. Bu surede ki açıklamalarda Peygamber Efendimizin Cebrail’i görmesi ve yaklaşması sonucunda Efendimizde bir heyecan oluşmuş. Yaşanan olaydan sonra kendini toparlaması sebebi ile belirli bir zaman vahiy kesilmiş, ardından da Duha suresi inmiştir. Surenin genel konusu, Vahyin kesilmesinin ardından üzüntüye düşen Peygamber Efendimizi (S.A.V) teselli etmek ve Rabbinin onu terk etmeyip ona darılmadığını belirtmesini ele aldığı gibi, bazı kaynaklar ise Kuran-ı Kerim’in gelecekten haberler verdiğini de söylemektedir.

Duha Suresi Okunuşu

بسم الله الرحمن الرحيم  الضُّحَى * وَاللَّيْلِ إِذَا سَجَى * مَا وَدَّعَكَ رَبُّكَ وَمَا قَلَى * وَلَلْآَخِرَةُ خَيْرٌ لَكَ مِنَ الْأُولَى * وَلَسَوْفَ يُعْطِيكَ رَبُّكَ فَتَرْضَى * أَلَمْ يَجِدْكَ يَتِيمًا فَآَوَى * وَوَجَدَكَ ضَالًّا فَهَدَى * وَوَجَدَكَ عَائِلًا فَأَغْنَى * فَأَمَّا الْيَتِيمَ فَلَا تَقْهَرْ * وَأَمَّا السَّائِلَ فَلَا تَنْهَرْ * وَأَمَّا بِنِعْمَةِ رَبِّكَ فَحَدِّثْ
Bismillahirrahmânirrahîm
1- Vedduha
2- Velleyli iza seca
3- Ma vedde’ake rabbüke ve ma kala
4- Ve lel’ahıretü hayrün leke minel’ula
5- Ve lesevfe yu’tıyke rabbüke feterda
6- Elem yecidke yetiymen feava
7- Ve vecedeke dallen feheda
8- Ve vecedeke ‘ailen feağna
9- Femmel yetiyme fela takher
10- Ve emmessaile fela tenher
11- Ve emma binı’meti rabbike fehaddis

Duha Suresi Anlamı

Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın ismiyle.
1- Andolsun kuşluk vaktine
2- ve dindiği zaman o geceye ki,
3- Rabbin sana veda etmedi ve darılmadı!
4- Ve kesinlikle senin için sonu önünden (ahiret dünyadan) daha hayırlıdır.
5- ileride Rabbin sana verecek de hoşnut olacaksın!
6- O, seni bir yetim iken barındırmadı mı?
7- Seni, yol bilmez iken (doğru) yola koymadı mı?
8- Seni bir yoksul iken zengin etmedi mi?
9- Öyle ise, sakın yetime kahretme (onu horlama)!
10- El açıp isteyeni de azarlama!
11- Fakat Rabbinin nimetini anlat da anlat!

Duha Suresinin Faziletleri

Duha suresini okuyanlara Allah-ü Teala Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’in şefaatina layık gördüğü kulları arasına alacak ve o kişiye yetimlerin, dilencilerin sayısının on katı kadar sevap yazılacaktır diye hadisle duha suresinin faziletleri bizlere müjdelenmiştir.

Peygamber Efendimiz(s.av) buyurdu ki; Duha süresini okuyana; Allahü Teâlâ mahşer günü,ev halkına,akrabalarına,komşularına,dostlarına şefaat izni verir. Duha süresini okuyan kimseye Arafatta benimle beraber olana ecir verilir.

Herhangi bir kimse sabah, akşam bu sureyi yedişer defa okursa, o kimsenin hiçbir şeyi kaybolmaz. Bulaşıcı hastalıklardan ve kötü huylu kimselerin şerrinden Allah’u Teala o kimseyi korur. Kendi öz canından başka yakınlarını da Allah’u Teala koruması altında bulundurur.

İmam-ı Gazali (Kuddise Sirruh) hazretleri buyurdu ki: “Ashabı Kiram ve Tabiinden bir gurup, bir şey kaybettikleri zaman, Dua suresini okur ve kaybettiklerini bulurlardı.”

Bir başka rivayette şöyledir: “Kaybedilen şeyin bulunması için 41 defa okunması iyidir.” Kaybedilen bir şeyin bulunması için Duha suresi okunursa, kendisine o şeyin yeri biiznillah bildirilir.

 

*Okumaya devam edenler, ruhi bunalım ve sıkıntıdan Allah’u Teala’nın izni ile kurtulur.

*Her gün sabah namazından sonra okuyan, her türlü kötülüklerden korunur.

*Evinde geçimsizlik, veba, taun ve cin girmez, Evi demir bir sur gibi korur.

 

Hadisleri Hz. Peygamberin Gönderiliş Gayesi Çerçevesinde Değerlendirmek

Bütün hadisleri, özellikle de yaratılışın başlangıcı, dünyanın sonu, gelecekte ortaya çıkacak fitne ve kargaşalar, olağanüstü durumlar ve mucizelerle ilgili olan hadisler ile pozitif bilimlerle ilgili rivayetleri anlamaya çalışırken ve yorumlarken, öncelikle Hz. Peygamberin gönderiliş gayesini, tebliğ etmekle mükellef olduğu bilgilerin alanını ve üstlendiği temel vazifeyi dikkate almak gerekir. Onun vazifesi, yaratılışın nasıl başladığı (bedul-halk ) ve nasıl biteceği (kıyamet) üzerinden yaratılmışların hidayet ve saadeti ile ilgili esaslan tebliğ etmektir. Onun ilgi alanı, bir tabip hassasiyeti ile ceninin anne rahminde kaç günde teşekkül ettiğini, embriyo safhalarının nelerden ibaret olduğunu bildirmek değil, bu konular üzerinden Allah’ın kullarına yaratıcılarının kudret ve azametini anlatmaktır. ‘ ‘ Hz. Peygamberi iyi tanıyanlar onun büyüklüğünü sineğin kanadında tespit ettiği panzehirde değil kızgın çölün bereketsiz toprağında meydana getirdiği toplumun nezahetinde ve o toplumu her türlü mânevi kirlerden nasıl arındırdığında (tezkiye ) ararlar. Onu bilenler,

büyüklüğünü acve hurmasının hangi hastalıklara şifa olduğunu tespit edişinde değil hastalıklı kalpleri nasıl tedavi ettiğinde görecek, onun bedenleri tedavi eden biri (tabîbü’l-ebdân ) olmayıp, kalpleri tedavi eden bir doktor (talîbû’l-kulûb ) olduğunu anlayacaktır. Hatta onun büyüklüğünü sadece Burak ile semaya nasıl yükselip (urûc ) yedi kat gökte nasıl dolaştığında değil, aşağıların aşağısına (esfel-i safilin ) yuvarlanmış insanlığı yüksek değerlere nasıl kavuşturduğunda veya getirdiği değerlerin, insanlığın süfli bir hayattan ulvî bir hayata yükselişi için nasıl bir miraç vazifesi gördüğünde arayacaktır.

Meşhur Tatar âlimi Şihâbüddin Mercânîye (1889) göre İslam Peygamberinin en büyük mucizesi, onun getirdiği davete uygun olarak ortaya koyduğu hayat tarzıdır. O, bu mucizeyle yeryüzünün en bereketsiz topraklarında, bedevi bir toplumdan medeni bir toplum meydana getirmiştir. Binaenaleyh Resûl-i Ekrem’in getirdiği davete uygun olarak yaşamış olması, örnek bir hayat sergilemesi, rivayetlerde yer alan ve ona atfedilen bütün olağanüstülüklerden daha üstün ve daha muteberdir.

Hz. Peygamber’in Üslubunu Bilmek

Hadislerin sağlıklı biçimde anlaşılması ve değerlendirilmesi için yapılması gereken işlemlerden birisi de Hz. Peygamberin üslubunu ve anlatım tarzını dikkate almaktır. Allah Teâlâ, Kuranda, Kendilerine apaçık anlatabilsin diye her peygamberi kendi milletinin diliyle gönderdik.” buyurmuştur. Hz. Peygamber’in Arap toplumuna mensup olması itibariyle hadisler Arapça olarak ifade edilmiştir. Hz. Peygamber, çocukluğunu saf Arapça’nın konuşulduğu Benî Sa’d yurdunda, gençliğini ise ticaret amacıyla Hicaz Yarımadası’nın farklı bölgelerinde geçirmişti. Aynca risaletini tebliğ ederken farklı boy ve kabilelere hitap etmişti. Bütün bunlar, Arapça’nın bütün lehçe ve ağızlarına aşina olma konusunda ona katkıda bulunmuştu. Hatta Hz. Ali bir defasında dayanamayıp, “Ey Allah ın Resûlü farklı bir dil kullanıyorsun.” deyince, o, Rabbim edeplendirdi (dil ve edebiyat bakımından yetiştirdi) ve bunu ne güzel yaptı.”  buyurmuştu.

Allah Resûlü bu sözüyle, kendisine sözlerin en edebî olanını yani Kuranı indiren Yüce Allah’ın bu konudaki yardımına işaret ediyordu. Allah Resûlü, “Bana sözün özü (cevâmiu’l-kelim) verildi.”  derken de dil konusunda sahip olduğu ayrıcalığa dikkat çekiyordu.

Arap Edebiyatının en ünlü isimlerinden Cahız (255/869), el-Beyân ve’t-tebyîn adlı eserinde Hz. Peygamberin dil ve üslûbunu edebi açıdan şöyle tasvir etmiştir: “Hz. Peygamberin sözleri, az harflerle çok anlamlar ifade eden, yapmacıklıktan uzak, zorlamalardan beri sözlerdir. Dili kullanırken uzatılması gereken yerde uzatmış, kısa ve öz olması gereken yerde de çok veciz ifadelere başvurmuştur. Konuşmalan, hikmet mirasına dayanan, ismetle donatılmış sözlerden ibarettir. Söyledikleri, bizzat Allah tarafından teyit edilmiş ve o (sav), beyan konusunda başarılı kılınmıştır. Allah, onun sözlerine muhabbet katmış ve onları kabule şayan kılmıştır. O, heybetle tatlılığı, özlü ifade ile güzel anlatıyı birlikte sunmuştur…

Hz. Peygamber, kendi hadislerini önceden oturup kaleme almadığı veya yazdırmadığı gibi konuşurken de büyük ölçüde yazı dili değil, tabiî olarak konuşma dili kullanmıştır. O, aynca anlattıklarını açık seçik ve özlü olarak tasvir etmeye uygun, açık ve düzenli cümle yapısına sahip yüksek bir dil kullanmış, bununla birlikte günlük dili kullandığı zamanlar da olmuştur. Hz. Peygamber, din dilinin bütün çeşitlerine başvurmuştur. Bizatihi ümmetine bir şeyi emreden yahut herhangi bir hususu sarih ifadelerle yasaklayan hadislerin yanı sıra çok değişik vesilelerle, muhtelif maksatlarla, çeşitli muhataplara yönelik olarak dilin farklı imkanlarını da kullanmış, bazen serbest ifade ve üslubu tercih etmiştir. Özetle hadis metinleri, dil ve üslup açısından yeknesak bir mahiyet arz etmemekte, bilakis farklı, zengin bir üslup özelliği sergilemektedir.

Hadisleri İslam Esaslarıyla Anlamak

İslam dininin akli çıkarımlar ve nakli deliller vasıtasıyla oluşan temel ilke ve esasları, evrensel külli kaideleri vardır. Hadisler, İslam dininin inanç, ibadet, ahlak ve hukuk esaslarını belirleyen tevhid, hak, adalet, eşitlik, maslahat, kolaylık, uygulanabilirlik, insan onuruna saygı gibi pek çok nakli ve akli delile dayanan külli temel esasları ışığında anlaşılmalı; hayatın varlık sebebi, insanın yaratılış gayesi ve dinin gönderiliş hikmeti gibi makasıdu’ş-şeria bağlamında değerlendirmeye tabi tutulmalıdır.

Hadislerin şari’in genel maksatları ile ümmetin umumi maslahatlarını belirleyen temel esaslarla uyum içerisinde olmasına dikkat edilmelidir. Hz. Peygamber den nakledilen sahih bir hadisin bu külli esaslara aykırı düşmesi söz konusu olamaz. Şayet bir hadis ile söz konusu ilkeler arasında bir ihtilaf ve çelişki olduğu tespit edilirse, bu durumda cem ve telif (uzlaştırma), tercih, nesh, tevakkuf ve terk gibi hadis bilginlerinin hadisler arasındaki ihtilafın giderilmesine yönelik olarak uyguladıktan İlmi bakımdan uzlaştırma yöntemi devreye girer. Zira söz konusu bu ilkeler kat’i bilgi, haber-i vahidler ise zarını bilgi ifade eder. Kat’i/kesin olan ile zanni/ihtimalli olan çatışırsa, elbette kati olan tercih edilir.