Hz. Muhammed’in Takvası

Peygamberimiz (s.a.v.), takva sahibi (muttakî) bir insandı.

ْ لَُه ا ْتَق ُ اكم َ و َ O ِ ِ ْ ّ َى لاَ ْخَش ُ اكم ِ ن ِ اO ا ِ َ … و

“… İçinizde Allah’tan en çok korkan ve Allah’ın emirlerini yerine getirme ve yasaklarından sakınma konusunda en titiz davranan kimse benim…” hadisi bu gerçeği ifade etmektedir. Bir insanın takva sahibi olabilmesi için üç şeyi yapması gerekir:

1) Şirk, küfür ve nifaktan sakınıp iman etmesi,

2) Büyük günahları işlemekten ve küçük günahlarda ısrar etmekten sakınması,

3) Kalbi Haktan meşgul edecek her şeyden temizleyip bütün varlığı ile Allah’a yönelmesi.

Bir insanın “muttakî” vasfını kazanabilmesi için; mü’ min olması, Allah ve peygamberinin emirlerine uyması, Allah ve peygamberin yasaklarından kaçınması kısaca şeriata ve sünnetullaha uyması gerekir.

Yüce Allah, insanlar arasındaki üstünlüğü takvaya bağlamış ve

… ْ ا ْت Iق ُ يكم اOَ َْد ِ ْ عِ ن َ ُكم َم ا ْكر َّن َ ِ … ا

“… Sizin en üstününüz en muttaki olanınızdır…” buyurmuştur. (Hucurât 49/13)

Peygamber (s.a.v.) de,

 َى َّ بِالتَّ ْقو ٍ اِلا ا َحد عَ\َ َ ٍ َ َحد ِ لا ة لاََف ْضَل dَ ْخو ِ ُم َون ا ِ ْسل اْل

“Müslümanlar kardeştir, Birinin diğerine takva dışında bir üstünlüğü yoktur” buyurmuştur.

Peygamberimiz (s.a.v.)’i kendine örnek edinmek isteyen kimsenin onun gibi muttaki bir insan olması gerekir.

Hz. Peygamberim Kavram Dünyasını Bilmek

Hadisleri doğru anlamanın ilkelerinden birisi de Hz. Peygamber in kavram dünyasını tespit etmektir. Hadislerde hayır-şer; bin-ism, haram-helâl, salah-Jesad, maıırf-münker; tayyib-habis, hasene-seyyie gibi söz ve davranışlara “değer biçen” kavramların yanı sıra kûfûr; şirk, hidayet, dalâlet, iman, İslâm, ihsan gibi “tasvir edici” kavramlar da sıkça yer alır. Son üç kavram Cibril hadisi olarak bilinen bir rivayette Hz. Peygamber’in diliyle tanımlanmıştır. Bu kavramların lüğavi bir tahlile tabi tutularak anlam içeriklerinin tespit edilmesi, Hz. Peygamberin din ve dünya görüşünü anlamak için hayati öneme sahiptir.

Hz. Peygamber bazen içinde yaşadığı toplumun günlük dilde kullandığı kelime ve kavramlara yeni anlamlar yüklemiş, dar olan anlam çerçevelerini genişletme yoluna gitmiştir. Hatta bazen kelimelerin ifade ettiği anlamı tersine çevirdiği olmuştur. Hz. Peygamber in diliyle anlam daralmasına veya anlam genişlemesine uğrayan kelimeler olduğu gibi anlam kayması geçirenler de olmuştur. Hz. Peygamber in kavramlaştırma yoluyla bir hakikati nasıl yerleştirmeye çalıştığı, Abdullah b. Mesud’dan rivayet edilen şu hadiste açıkça görülür. Buna göre bir gün Hz. Peygamber, Sizce pehlivan kimdi? diye sorar. Yanında bulananlar, “Pehlivan, hiç kimsenin güreşte yenemediği kimsedir.” diye cevap verirler. Bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle der: “Hayır öyle değildir; asıl pehlivan, öfkelendiğinde nefsine hâkim olan kimsedir.” Görüldüğü gibi Hz. Peygamber, toplumun “pehlivanlık” kelimesine yüklediği maddî anlamı mânevi leşti imiş; güç ve kuvvetin pazuların güçlü olmasında değil, iradeye hâkim olmada, öfkeli anlarda dengeyi yitirmemede olduğunu ifade etmiştir.

Hz. Muhammed’in İstikameti

Hz. Muhammed (s.a.v.) müstakim ve sadık bir insandı.

“İstikamet”; doğru ve düzgün olmak, dini ve dünyevi bütün işlerde orta yolu takip etmek, itaat olan fiilleri işlemek, isyan olan fiillerden kaçınmaktır. İnancında, amelinde, ahlakında, söz, fiil ve davranışlarında dosdoğru olan kimseye “müstakîm” denir.

Peygamberimiz (s.a.v.), özünde, sözünde ve her işinde sadık ve müstakîm idi. Çünkü bu, ona Allah’ın bir emri idi: Yüce Allah

, ْا … ت ْطَغو َ َ ولا َ َك َ اب مَع ت َ َ ْن َ وم ْ َت َ ِر ام ْ َ ك َpُ ِم َق است َف ْ

“(Ey Peygamberim!) Sen ve seninle beraber tevbe eden (Mü’minler) emrolunduğunuz gibi dosdoğru olun…” buyurmuştur. (Hud 11/112)

 ق َال ْ َد َك َ ا بَع ا َحًد ُْهَ َُل َ عن ا ْسئ َ َ ً لا ْلا قو قْل ِ ِ  ْ الاِ ْس َلامِ َ اOُ ُقْل ُت يَا رَُس َول ِ

“Ya Rasulallah! İslam hakkında öyle bir söz söyle ki onu senden başka kimseye sormayayım” diyen Süfyan b. Abdillah es-Sekafî’ye,

َق است ف ْ اOَ ْ ُت بِ ِ َن ُقْل I ام

“Allah’a iman ettim de ve dosdoğru ol” demiştir. Hz. Muhammed (s.a.v.) hayatı boyunca özü ile sözü, içi ile dışı, söylediği ile yaptığı aynı olmuştur. Hz. Muhammed (s.a.v.)’ı kendine örnek edinmek isteyen mü’minin de böyle olması gerekir.

Hadisleri Hz. Peygamberin Sünneti ve Sıreti ile Birlikte Anlamak

Hadislerin, ancak Hz. Peygamberim sünneti ve sîreti (hayat tarzı) ışığında ele alındığı zaman en doğru biçimde anlaşılabileceği unutulmamalıdır. Hz. Peygamberim sünnetlerinin tanıklan olan sahabiler, hadisleri değerlendirirken sık sık bu yönteme başvurmuştur. Rivayet edildiğine göre Hz. Âişe, hbü Hüreyre’den nakledilen, “Kadın, eşek ve köpek namazı bozar.” rivayetini duyunca buna itiraz etmiş ve “Allah’a yemin ederim ki ben Allah Resülü’nün önünde, sedirin üzerinde yatarken onun namaz kıldığını gördüm. Bazen ihtiyacım oluyor, Resülullah’ı rahatsız etmemek için ayaklarının yanından çıkıyordum.” diyerek söz konusu rivayetin takriri sünnete aykırı olduğunu ifade etmiştir.

Bir hadisin anlaşılmasını kolaylaştıracak unsurlardan biri de onun tarih boyunca nasıl anlaşıldığıdır. Başka bir ifadeyle, bir hadisin İslam’ın bütünlüğü içindeki anlamı, Müslümanların tarih içinde bu hadis metinden ne anladıkları ile tam olarak kavranabilir. Bu nedenle hadisleri değerlendirirken onların gerek Medine devrinde, gerekse sonraki devirlerde nasıl anlaşıldığını, gündelik hayatı nasıl etkilediğini, davranışa nasıl dönüştüğünü, bireylerin ve toplumun hayatında nasıl bir etki meydana getirdiğini tespit etmek oldukça önemlidir. “Medineli ilk Müslümanların uygulaması ve tatbikatı” manasına gelen “amel-i ehl-i Medine”nin fıkhı konularda hüküm kaynağı olarak Mâliki Mezhebi’nde özel bir yeri olmasının nedeni budur. Hanefî fakihlerinin fıkhı hükümlere kaymaklık eden deliller arasında toplumda yerleşik hale gelmiş olan “maruf sünnet”i de dikkate almaları buradan ileri gelmektedir.

Hadis rivayetleri, tarih boyunca İslam coğrafyasının muhtelif bölgelerinde pek çok anlayışın oluşmasına ve şekillenmesine de katkıda bulunmuştur. Mesela, resim/tasvir konusuyla ilgili hadisler, İslam medeniyetindeki sanat algısını derinden etkilemiş, İslam’a özgü özel sanat dallarına vücut verdiği gibi evrensel sanat formlarına da özgün katkılar sunmuştur.

Hz. Muhammed’in Hilmi

Peygamberimiz (s.a.v.), hilm sahibi bir insandı. “Hilm”, vakar ve sekînet sahibi olmak, yumuşak huylu olmak, aceleci olmayıp teenni ile davranmak anlamındadır. “Hilm”; bir insanın hoşgörüsünü, affediciliğini, basiret ve kararlılığını, sabırlı ve akıllı, öfkesiz ve yumuşak davranışlı oluşunu ifade eder.

Peygamberimiz (s.a.v.), hayatı boyunca kimseyi kırmamış, kimseye sert ve kaba davranmamıştır.

Sahabeden Enes (r.a.),

ط َ ٍ ا ّف ُ ِ… مَ َ ا ق َال ِ ِينَة ِ َ6 بِ ْالمَد ن ِ َ س ْ ُت َ ع ْ م َخ

“Ben Peygamber (s.a.v.)’e Medine’de on yıl hizmet ettim. Bana öf bile demedi” demiştir.

 الَْغ َض ِب َْد عِ ن ِ ُك نَ ْفَسُه ِى يَ ْمل ِ ُيد الَّذ نَّ َp َّ الشد ِ ِ ا ِ ُيد بِ ُّ الiَ َعة ْ َس َّ الشد لَ

“Gerçek pehlivan, insanları güreşte yenen değil, öfkelendiği zaman nefsine hakim olabilen insandır”173 diyen Peygamberimiz (s.a.v.), kendisinden öğüt isteyen birisine “öfkelenme” buyurmuş ve öfkelenen kimselere, abdest almayı, ayakta ise oturmayı, öfkesi geçmediği takdirde yatıp uzanmayı tavsiye etmiştir.174 Öfke ve şiddet yerine sakin ve yumuşak olunmasını istemiş ve

 , ُ َم مَ ْن ُ ْ |ر ْ ِف ُن الْع ِ َى عَ\ ْط ِ مَالاَ يُع ْه ِ َى عَلي ْط ُع وي الرِّ ْفَق َ ِ dيق ُ |ِ ُّب اO رَف َّن َ ِ ا الخَْy ُ كَّلُه َ ْ ُ َم الرِّ ْفَق ُ ْ |ر

“Allah, yumuşak davranışlı olmayı sever, sert davranışla vermediğini yumuşak davranışla verir, kim yumuşaklıktan mahrum kalırsa bütün hayırlardan mahrum kalır” buyurmuştur.

“Hilm”in iki boyutu vardır. Biri “akıl” diğeri “ahlak” dır. Akıl anlamında hilm, insanın her işinde akıllı davranması, ahmaklıktan ve cahillikten uzak olması demektir. Akıllı hareket; azmamayı, taşkınlık yapmamayı, haddi aşmamayı ve öfkeye kapılmamayı, teenni ile hareket etmeyi gerektirir. Peygamber (s.a.v.)

; ِ َة ِ ر َ َمِل ْ الاIخ َّ ِ  الْع ْ ٍئ اِلا التُّ َؤَدُة ِ  ُ ك ِلّ َ ي

“Ahiret ameli hariç her şeyde teenni ile (düşünerek, acele etmeden) hareket edilmesi gerektiğini” söyle miştir.176 Ahlakî anlamda “hilm”; affedici, sabırlı, hoşgörülü, iyiliksever, sakin, vakur, ağırbaşlı davranmayı ifade eder. Kur’an’da bir çok ayette yüce Allah bu şekilde davranılmasını istemektedir.

 … ْ كم ُ ّ ِ ب َ ن ر ْ ِ م ٍ غفِرَة ْ َ م َ ِ وا ا ` ع ُ ِ َوَسار

“Rabbinizden bir mağfirete koşun…” (Al-i İmran 3/133)

 ون َ ُ غفِر ْ َ ي ْ وهم ُ ُ ا غضِب َ ذا مَ َ ِ َ … وا

“… Müminler, kızdıkları zaman bağışlarlar” (Şûra 42/37)

 ذى ً ا َ` َقوْdل مَعْرُ dوف َ ومَ ْغفِرَdة َ خْfd مِ ْن َ صَدَقةٍ يَتْبَعُ َها

“Güzel söz ve bağış, peşinden eziyet gelen sadaka vermekten daha hayırlıdır…” (Bakara 2/263)

 َ ِ ل ِ الجاه َ ْ ن ِ ع َ ض ْ ر ِ ع ْ ا َ و ف َ ِ ْ ر ُ ع ْ ال ِ ب ْ ر ُ م ْ فوَ َ وأ ْ َ ع ْ ال ِ خذ ُ

“Affı al, iyiliği emret ve cahillerden yüz çevir” (A’raf 7/ 199)

 … ْ كم ُ َ َ … والْيَعُْف َ وا والْيَ ْصَف ُxَ وا الاَ ُ تحِبُّ َون َ ا ْن يَ ْغفِرَ ُ اO ل

“Bağışlasınlar, hoşgörülü olsunlar. Allah’ın sizi bağışlamasını arzulamaz mısınız?” (Nûr 24/22)

ك َ َ ن ْ ي َ ذِى ب َّ ذا ال َ ِ فا َ ن ُ س َ ح ْ ا َ َ تِى هِ ى َّ ال ِ ع ب ْ ف َ د ْ ِ ة ا َُ ئ ّ ِ و ْ َ ى الح َسنَُة َ ولاَ َّ السي ِ َ ست ْ ت َ َ َولا d zِيم َوبَيْنَُه َ عَد َاوdة َ كاَنَُّه َ وٌَّ َ

“İyilik ile kötülük bir olmaz. Sen kötülüğü en güzel biçimde önle. O zaman seninle arasında düşmanlık bulunan kimse sanki candan bir dost olur” (Fussilet 41/34) ayetleri “hilm” sahibi olunmasını öngörmektedir. Peygamber (s.a.v.) Kur’an’ın bu emirlerine uygun olarak hareket etmiştir. Yüce Allah onun “yumuşak davranışlı” olduğunu Kur’an’da tescil etmiştir.

 ن ْ ضوا مِ ُّ ف َْ ن َ ب لا ِ ل ْ ق َْ يظ ال َ ِ ا غل َ ظ ًّ ف َ ت َ ْ كن ُ ْ و َ مْ َ ول َُ ت َ ْ ن ِ اO ل ن ِ َ ِ م ٍ ة َ  ْ َ  ر َ ِ فب َ ر ِ ْ م َ الا ْ  ِ ْ هم ُ ْ ر ِ او َ و َ ْ م َُ ْ غفِر ْ َ َحوْلِ َك َ ف ْاع ُف َ عنُْهمْ َ و ْ است

“(Ey Peygamberim!) Allah’ın merhameti sebebiyle onlara (ashabına) yumuşak davrandın. Şayet sen kaba ve katı kalpli olsaydın hiç şüphesiz onlar etrafından dağılıp giderlerdi. Sen onları affet, bağışlanmaları için dua et iş (lerin)de onlarla istişare et…” (Al-i İmran 3/159) Onu örnek edinmek isteyenlerin de böyle hareket etmeleri gerekir.