Gaybı Yalnız Allah Bilir

Fal denildiği zaman genel olarak akla gelen anlam, falın gelecekten haber verdiğine inanılmasıdır. İnsanların fala inanmaları ya da pek çok fal şeklinin olması insanların bilinmeze duydukları meraktan ileri gelir.

Eski çağlarda insanların cahiliyetini kullanan kimseler, gelecekten haber verdiğini söyleyerek onları kolayca kandırıyor ve paralarını alıyordu. Bu kimseler kimi zaman kahin kimi zaman falcı kimi zaman da büyücü ya da cadı olarak adlandırılıyorlardı.

İslamiyet, insanların zıvanadan çıktığı, batıl inançların asıl inanç yerini aldığı zamanlarda gönderilmiştir. Bilindiği gibi insanlar kendi yaptıkları nesnelere tapmakta ve onlardan medet ummaktaydı. Hz. Muhammed elçiliğinde insanlığa indirilen Kuran-ı Kerim ile kafalardaki soru işaretleri gitti. Çünkü Kuran-ı Kerimde:

ʺEy inananlar! Putlar, kumar, şarap, fal, şans okları şeytan işidir. Bunlardan uzak durun ki felaha erişiniz.ʺ

yazıyordu. Bunu gören ve İslamiyet’i kabul edenler ayetteki kötü alışkanlıklardan uzaklaştılar.

Evet, ayette bildirildiği üzere dinimizde fal bakmak ve baktırmak kesinlikle haramdır. Geleceği gördüğünü iddia eden kimselerin sözleri boştur. Hiçbir anlamı ve gerçekliği söz konusu değildir. Geleceği yalnızca Allah bilir.

“De ki: Göklerde ve yerde olan gaybı, Allah’tan başka bilen yoktur.”

Neml, 27/65

De ki: Size ‘Allah’ın hazineleri elimdedir demiyorum, gaybı da bilmiyorum…”

En’âm, 6/50

“Eğer gaybı bilseydim, daha fazla hayır yapardım…”

A’râf, 7/188

Kendilerine arraf yahut kahin denilen falcıları ve bu falcılara gidip fal açtıran, onlara inanan veya destekleyenleri Hz. Peygamber (s.a.s.) ağır bir dille kınamış hatta kafirlikle nitelemiş ve bu konuyu Peygamberimiz (a.s.m.) bir tek cümleyle ifade etmiştir.

“Kâhinler bir şey değildirler.”

Müslim, Selam 123

Kısacası ben Müslümanım diyen kişinin faldan uzak durması gerekmektedir. Fal bakan kimse insanları kandırdığı ve yalana sığındığı için büyük günah işlemiş olur. Fal baktıran kimse de söylenenlerden etkilenip, bir an bile olsa umuda kapılsa, haram işlemiş olur. Bununla ilgili bir hadis ise şöyledir:

“Kim bir kâhine gider, dediklerini doğrularsa; şüphesiz ki Muhammed’e indirilmiş olanı inkâr etmiş olur.”

Cebrail Aleyhisselamın, “Kıyamet ne zaman kopacaktır?sorusuna Peygamberimiz:

“Bu konuda sorulan, sorandan daha bilgili değildir.” demiştir. En büyük gelecek olan kıyamet hakkında bu kadar net bir cevap vermiştir.

Gayb ve gelecek bilgisi Allah’ın elinde olduğuna göre, Allah’ın elçisi dahi Allah bildirmezse bilemeyeceğine, hiçbir İslam alimi de gayb ve gelecek hakkında konuşmayacağına göre, falcı ve her ne isim verilirse verilsin bu harama düşen kimselerin sözlerine inanmak katiyen doğru değildir.

“Geleceğini merak eden fallara değil, mezarlığa, baksın. Hepimizin geleceği işte orası…”

 

Duha Suresi ve Sırları

Duha Suresi, Kur’an’ın 93. suresidir. Mekke’de indirilmiş olup toplamda 11 ayetten oluşmaktadır.  Duha Suresi’nde; Peygamberimiz Hz.Muhammed (S.A.V)’in yetim olduğu, fakat asla yalnız olmadığından ve Cenab-ı Hakk’ın himayesi altında bulunduğundan bahsedilmektedir. Adını kuşluk vakti anlamına gelen ”Duha” kelimesinden alan ve kuşluk vaktine yemin edilen surede,  Hz.Peygamber‘e yetimi ve yoksulu asla hor görmemesi ve daima güzel davranması emredilmiştir.

Sure ile ilgili başka bir rivayet ise Necm Suresi ile ilgilidir. Bu surede ki açıklamalarda Peygamber Efendimizin Cebrail’i görmesi ve yaklaşması sonucunda Efendimizde bir heyecan oluşmuş. Yaşanan olaydan sonra kendini toparlaması sebebi ile belirli bir zaman vahiy kesilmiş, ardından da Duha suresi inmiştir. Surenin genel konusu, Vahyin kesilmesinin ardından üzüntüye düşen Peygamber Efendimizi (S.A.V) teselli etmek ve Rabbinin onu terk etmeyip ona darılmadığını belirtmesini ele aldığı gibi, bazı kaynaklar ise Kuran-ı Kerim’in gelecekten haberler verdiğini de söylemektedir.

Duha Suresi Okunuşu

بسم الله الرحمن الرحيم  الضُّحَى * وَاللَّيْلِ إِذَا سَجَى * مَا وَدَّعَكَ رَبُّكَ وَمَا قَلَى * وَلَلْآَخِرَةُ خَيْرٌ لَكَ مِنَ الْأُولَى * وَلَسَوْفَ يُعْطِيكَ رَبُّكَ فَتَرْضَى * أَلَمْ يَجِدْكَ يَتِيمًا فَآَوَى * وَوَجَدَكَ ضَالًّا فَهَدَى * وَوَجَدَكَ عَائِلًا فَأَغْنَى * فَأَمَّا الْيَتِيمَ فَلَا تَقْهَرْ * وَأَمَّا السَّائِلَ فَلَا تَنْهَرْ * وَأَمَّا بِنِعْمَةِ رَبِّكَ فَحَدِّثْ
Bismillahirrahmânirrahîm
1- Vedduha
2- Velleyli iza seca
3- Ma vedde’ake rabbüke ve ma kala
4- Ve lel’ahıretü hayrün leke minel’ula
5- Ve lesevfe yu’tıyke rabbüke feterda
6- Elem yecidke yetiymen feava
7- Ve vecedeke dallen feheda
8- Ve vecedeke ‘ailen feağna
9- Femmel yetiyme fela takher
10- Ve emmessaile fela tenher
11- Ve emma binı’meti rabbike fehaddis

Duha Suresi Anlamı

Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın ismiyle.
1- Andolsun kuşluk vaktine
2- ve dindiği zaman o geceye ki,
3- Rabbin sana veda etmedi ve darılmadı!
4- Ve kesinlikle senin için sonu önünden (ahiret dünyadan) daha hayırlıdır.
5- ileride Rabbin sana verecek de hoşnut olacaksın!
6- O, seni bir yetim iken barındırmadı mı?
7- Seni, yol bilmez iken (doğru) yola koymadı mı?
8- Seni bir yoksul iken zengin etmedi mi?
9- Öyle ise, sakın yetime kahretme (onu horlama)!
10- El açıp isteyeni de azarlama!
11- Fakat Rabbinin nimetini anlat da anlat!

Duha Suresinin Faziletleri

Duha suresini okuyanlara Allah-ü Teala Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’in şefaatina layık gördüğü kulları arasına alacak ve o kişiye yetimlerin, dilencilerin sayısının on katı kadar sevap yazılacaktır diye hadisle duha suresinin faziletleri bizlere müjdelenmiştir.

Peygamber Efendimiz(s.av) buyurdu ki; Duha süresini okuyana; Allahü Teâlâ mahşer günü,ev halkına,akrabalarına,komşularına,dostlarına şefaat izni verir. Duha süresini okuyan kimseye Arafatta benimle beraber olana ecir verilir.

Herhangi bir kimse sabah, akşam bu sureyi yedişer defa okursa, o kimsenin hiçbir şeyi kaybolmaz. Bulaşıcı hastalıklardan ve kötü huylu kimselerin şerrinden Allah’u Teala o kimseyi korur. Kendi öz canından başka yakınlarını da Allah’u Teala koruması altında bulundurur.

İmam-ı Gazali (Kuddise Sirruh) hazretleri buyurdu ki: “Ashabı Kiram ve Tabiinden bir gurup, bir şey kaybettikleri zaman, Dua suresini okur ve kaybettiklerini bulurlardı.”

Bir başka rivayette şöyledir: “Kaybedilen şeyin bulunması için 41 defa okunması iyidir.” Kaybedilen bir şeyin bulunması için Duha suresi okunursa, kendisine o şeyin yeri biiznillah bildirilir.

 

*Okumaya devam edenler, ruhi bunalım ve sıkıntıdan Allah’u Teala’nın izni ile kurtulur.

*Her gün sabah namazından sonra okuyan, her türlü kötülüklerden korunur.

*Evinde geçimsizlik, veba, taun ve cin girmez, Evi demir bir sur gibi korur.

 

Abdest ve Faziletleri

Abdest maddi temizlik ile manevi temizliği içinde barındıran, kişisel temizliğimizi sağlamak ile beraber Müslümana gönül huzuru ve manevi güç veren bir ibadet adımıdır. Müslüman, abdest alarak hem ruhen hemde bedenen kendisini ibadete hazırlamış olmaktadır.  Buna İslam dininde “hadesten taharet ve necasetten taharet” denilir. Vücutta görülen maddî bir pisliği temizlemek, necasetten taharettir, Görülmeyen bir pislik için temizlenmek ise, hadesten taharettir. Namaz kılmak için abdest almak, cünup iken yıkanmak gibidir.

Vücudun hasta olmasına sebep olacak mikrop yolları, abdest vesilesiyle günde beş defa temizlenmiş olur. Böylece birçok hastalığın önü alınmış vücudun sinir sistemi ve kan dolaşımı daha düzenli hale gelir. . Müslümana düşen mümkün olduğunca abdestli gezmek, çokça abdestli olmaktır. Abdestli olmak dinimizce büyük sevaptır, hemde güzel bir alışkanlıktır.

Abdestli gezmek sünnettir. Peygamber Efendimiz (asm) abdestsiz gezmezlerdi. Müslüman kimselerde bu sünneti olabildiğince yaşarsa büyük sevap kazanır.

“Allah temizdir, temizi sever.”

“Temizlik dinin yarısıdır.”

Her alınan abdest ile birlikte günahlar dökülüp gider ve mahşer gününde abdest azalarının her birinin de ayrı ayrı parlayacağı müjdelenmiştir.

Abdest Almanın Fazileti İle İlgili Bazı Hadisler:

1- Ebû Hüreyre (ra) rivayet etmiştir: Resûlullah Efendimiz (asm) buyurdu ki: “Dikkat edin! Size, Allah’ın hataları sildiği ve dereceleri yükselttiği amelleri haber vereyim mi? Meşakkatli de olsa abdesti tam ve adabına riayet ederek almak, uzak yerden camiye gitmek ve bir namazdan sonra diğer namazı beklemektir.”

2- Peygamber Efendimiz (asm) şöyle buyurmuştur: “Abdest alan bir Müslüman, ağzına ve burnuna su verdiğinde ağzı ve burnu ile işlemiş olduğu günahları dökülür gider. Yüzünü yıkadığında yüzünden, hatta iki göz kapakları arasından günahları dökülür gider. Başını meshettiğinde hataları başından, hatta kulaklarından dökülür, gider. Ayaklarını yıkadığı zaman ayakları ile işlediği hataları ayaklarından, hatta tırnaklarının arasından çıkar gider. Böylece o kul, günah ve hatalarından temizlenmiş olur.”

3- Ömer bin Hattâb (ra) anlatmıştır: Allah Resulü (asm) şöyle buyurmuştur: “Kim güzelce abdest alır, abdestinde kuru yer kalmaz, sonra da ‘Eşhedü enlâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhû ve resûlüh’ derse, ona Cennet’in sekiz kapısı açılır! Dilediğinden girsin!”

Peygamberimiz Ümmetinden Görmediklerini Nasıl Tanıyacak?

Resûlullah bir kabristana geldiğinde şöyle buyurmuştur:

“Selam size ey mü’minler topluluğunun yurdu! Muhakkak biz de Allah dilerse size katılacağız. Biz kardeşlerimizi görmeyi arzu ederiz.” Yanındakiler:

“Ya Resûlallah biz senin kardeşlerin değil miyiz? deyince Resûlullah:

‘’Siz benim ashabımsınız. Kardeşlerim ise daha sonra gelecek olanlardır.’’

Onlar; “Sonra gelecek ümmetini nasıl tanırsın, yâ Resûlallah?” diye sorunca şöyle buyurmuştur:

“Ne dersiniz bir adamın siyah atların arasında alnı beyaz sekili bir atı olsa, onu tanımaz mı?” deyince “Tabi ki tanır.” diye tasdik ettiler. Bunun üzerine Resûlullah şöyle buyurdu: “Onlar kıyâmet günü abdestten dolayı uzuvları beyaz ve parlak olarak gelirler de ben onları Havz-ı Kevser’e sokarım.” (Müslim, Cenâiz, 104)

Abdest, namaz için farz kılınmıştır. Kur’an-ı Kerim’de şöyle bir ayet yer almaktadır:

‘’Ey iman edenler! Namaza kalkacağınız zaman yüzlerinizi, dirseklere kadar ellerinizi ve –başlarınıza mesh edip- her iki topuğa kadar da ayaklarınızı yıkayın.’’

Ayetten anlayacağımız üzre abdestin dört farzı vardır.

Bunlardan ilki yüzü yıkamaktır. Sonrasında ise sırasıyla kolları dirseklerle birlikte yıkamak, başı meshetmek, ayakları topuklarla birlikte yıkamaktır.

Abdestimizin bozulmasına yol açacak durumlar nelerdir?

1-Vücudumuzun herhangi bir bölgesinden kan, veya herhangi bir maddenin çıkması.

2-İdrar, dışkı, mezi, meni, kan gibi bir necasetin, herhangi bir sıvının veya maddenin çıkması.

3-Yellenmek.

4-Ağız dolusu kusmak. Yemek veyahut safra olsun, abdest bozulmaktadır.

5-Namazda sesli olarak gülmek.

6-Cinsel ilişki veya aşırı temas.

 

 

 

 

 

 

İman Esasları

İslâm dininin iman esasları ilmihal kitaplarında âmentü terimiyle ifade edilir. Arapça âmene fiilinin birinci tekil şahsı olan âmentü, “inandım” demektir. Terim olarak, iman esaslarını kısa ve öz olarak ihtiva eden metni ifade etmek için kullanılır. Âmentünün metni şudur: “Âmentü billâhi ve melâiketihî ve kütübihî ve rusülihî ve’l-yevmi’l-âhiri ve bi’l-kaderi hayrihî ve şerrihî minallâhi teâlâ ve’l-ba‘sü ba‘de’l-mevti hakkun. Eşhedü enlâ ilâhe illallâh ve eşhedü enne muhammeden abduhû ve rasûlüh” (Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, kadere, hayır ve şerrin Allah’tan olduğuna inandım. Öldükten sonra diriliş haktır. Allah’tan başka ilâh olmadığına, Muhammed’in O’nun kulu ve elçisi olduğuna şahitlik ederim).

Âmentüde belirtilen esasların hepsi Kur’an’da çeşitli ifadelerle yer almıştır: “…Asıl iyi olan kimse, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaba, peygamberlere inanan…dır” (el-Bakara 2/177), “Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkar ederse, şüphesiz derin bir sapıklığa sapmıştır” (en-Nisâ 4/136) meâlindeki ayetlerde iman esasları Allah’a, meleklere, kitaplara, peygamberlere ve ahirete iman olmak üzere beş ilkede toplanmış, kader bunlar arasında zikredilmemiştir. Ancak bazı ayetlerde (er-Ra‘d 13/8; el-Hicr 15/21; el-Furkan 25/2; el-Kamer 54/49) her şeyin Allah’ın takdirine bağlı bulunduğuna dair ifadelerden hareketle âlimler hayrı ve şerri ile birlikte kadere inanmayı bir iman esası olarak zikretmişlerdir. Cibrîl hadisinin Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî ve İbn Mâce rivayetleri de kader konusunu bir iman esası olarak zikreder. Kader konusunun iman esaslarını belirten ayetlerde yer almayışı, Allah’ın ilim, irade, kudret ve tekvîn sıfatlarının kapsamı içinde yer almasına bağlanmalıdır. Çünkü Allah’ın anılan sıfatlarına gereğince inanan, kadere de inanmış olmaktadır. Âmentüde yer alan esaslardan Allah’a iman ile kader ve kazaya iman konularında, vahiyle birlikte aklî-mantıkî açıklama ve ispatlar yapılabileceği, his ve tecrübeye dayalı bilgilerden yararlanılabileceği kabul edilmiş ise de, ahirete iman ve meleklere iman konularında bu mümkün görülmemiş, bu hususlarda sadece vahyin verdiği bilgilere güvenilebileceği belirtilmiştir.

Allah’ın Varlığı ve Birliği

Allah inancı insanda fıtrî (yaratılıştan) olduğu için, normal şartlarda çevreden olumsuz bir şekilde etkilenmemiş bir kişinin Allah’ın varlığını ve birliğini kabullenmesi gerekir. Bu sebeple Kur’ân-ı Kerîm‘de Allah Teâlâ’dan bahseden ayetlerin çoğu, O’nun sıfatlarını konu edinmiştir. Bu ayetlerde özellikle tevhid inancı üzerinde durularak Allah’ın ortağı ve benzeri olmadığı ısrarla vurgulanmıştır. Allah’ın var oluşu konusu, Kur’an’da insan için bilinmesi tabii, zorunlu ve apaçık bir gerçek olarak kabul edilmiştir. Selim yaratılışı bozulmamış insanın normal olarak yaratanını tanıyacağı belirtilmiştir.
Ancak her toplumda çeşitli sebeplerle inanmayanlar veya şüphede olanlar bulunabilecektir. İşte böyleleri için Allah’ın varlığının ispat edilmesi önem arz etmektedir. Bu da öncelikle Allah’ın varlığının ve birliğinin delillerinin öğrenilmesi ile mümkün olur. İslâm akaidine göre Allah birdir ve tektir. Bu bir oluş, sayı yönüyle bir “bir”lik değildir. Çünkü sayı bölünebilir ve katlanabilir. Allah böyle olmaktan yücedir. O’nun bir oluşu, zâtında, sıfatlarında, isimlerinde ve fiillerinde, rab oluşunda ve hâkimiyetinde eşi ve benzeri olmayışı yönündendir. İhlâs sûresinde Allah’ın bir olduğu, hiçbir şeye muhtaç olmadığı, doğurmadığı ve doğurulmadığı, O’nun hiçbir denginin bulunmadığı ifade edilirken, Kâfirûn sûresinde de ibadetin ancak Allah’a yapılacağı, Hz. Peygamber’in, kâfirlerin taptıklarına önceden tapmadığı gibi, sonra da tapmayacağı ısrarla vurgulanmaktadır. Kur’ân-ı Kerîm’in pek çok sûresinde Allah’ın birliğini, eşi ve benzerinin bulunmadığını vurgulayan pek çok âyet vardır: “Allah evlât edinmemiştir. O’nunla beraber hiçbir Tanrı da yoktur. Aksi takdirde her Tanrı kendi yarattığını sevk ve idare eder ve onlardan biri mutlaka diğerine üstünlük sağlardı. Allah onların yakıştırdıkları şeylerden münezzehtir” (elMü’minûn 23/91), “Eğer yerde ve gökte Allah’tan başka tanrılar bulunsaydı yer ve gök kesinlikle bozulup gitmişti…” (el-Enbiyâ 21/22). Evrendeki düzen Allah’ın birliğinin en açık delilidir.
Mekke’de nâzil olan Kur’an ayetlerinin birçoğu doğrudan tevhidi telkin etmekte, bir kısmı da şirki reddetmektedir. Allah’ı yegâne ilâh, Rab ve otorite olarak tanımak, birliğini ikrar etmek, her çeşit ortaktan uzak olduğuna inanmakla gerçekleşen tevhid, İslâm dininin en önemli özelliğidir. İslâm, bu özelliğiyle hem Câhiliye putperestliğinden, hem Yahudilik ve Hıristiyanlık gibi dinlerin sonradan bozulmaya uğramış şekillerinden, hem de Mecûsîlik’ten ayrılır.