Hadisleri Hz. Peygamberin Sünneti ve Sıreti ile Birlikte Anlamak

Hadislerin, ancak Hz. Peygamberim sünneti ve sîreti (hayat tarzı) ışığında ele alındığı zaman en doğru biçimde anlaşılabileceği unutulmamalıdır. Hz. Peygamberim sünnetlerinin tanıklan olan sahabiler, hadisleri değerlendirirken sık sık bu yönteme başvurmuştur. Rivayet edildiğine göre Hz. Âişe, hbü Hüreyre’den nakledilen, “Kadın, eşek ve köpek namazı bozar.” rivayetini duyunca buna itiraz etmiş ve “Allah’a yemin ederim ki ben Allah Resülü’nün önünde, sedirin üzerinde yatarken onun namaz kıldığını gördüm. Bazen ihtiyacım oluyor, Resülullah’ı rahatsız etmemek için ayaklarının yanından çıkıyordum.” diyerek söz konusu rivayetin takriri sünnete aykırı olduğunu ifade etmiştir.

Bir hadisin anlaşılmasını kolaylaştıracak unsurlardan biri de onun tarih boyunca nasıl anlaşıldığıdır. Başka bir ifadeyle, bir hadisin İslam’ın bütünlüğü içindeki anlamı, Müslümanların tarih içinde bu hadis metinden ne anladıkları ile tam olarak kavranabilir. Bu nedenle hadisleri değerlendirirken onların gerek Medine devrinde, gerekse sonraki devirlerde nasıl anlaşıldığını, gündelik hayatı nasıl etkilediğini, davranışa nasıl dönüştüğünü, bireylerin ve toplumun hayatında nasıl bir etki meydana getirdiğini tespit etmek oldukça önemlidir. “Medineli ilk Müslümanların uygulaması ve tatbikatı” manasına gelen “amel-i ehl-i Medine”nin fıkhı konularda hüküm kaynağı olarak Mâliki Mezhebi’nde özel bir yeri olmasının nedeni budur. Hanefî fakihlerinin fıkhı hükümlere kaymaklık eden deliller arasında toplumda yerleşik hale gelmiş olan “maruf sünnet”i de dikkate almaları buradan ileri gelmektedir.

Hadis rivayetleri, tarih boyunca İslam coğrafyasının muhtelif bölgelerinde pek çok anlayışın oluşmasına ve şekillenmesine de katkıda bulunmuştur. Mesela, resim/tasvir konusuyla ilgili hadisler, İslam medeniyetindeki sanat algısını derinden etkilemiş, İslam’a özgü özel sanat dallarına vücut verdiği gibi evrensel sanat formlarına da özgün katkılar sunmuştur.

Hadisleri Kur’ân ile Ele Almak

Bir hadisi anlamaya çalışırken ve değerlendirirken göz önünde bulundurulacak ilkelerden birisi de, o hadisin Kur’an’la birlikte ele alınmasıdır. Hadiste ifade edilen hususlar, öncelikle Kur’an’m sarih/açık ayetleriyle veya geneliyle karşılaştırılır ve hadis, Kur’an’m bütünlüğü açısından ele alınır. Allah’tan gelen vahyi insanlara ulaştırmak için elçi seçilen Hz. Peygamber, hiç kuşkusuz Kur’an’ı en doğru biçimde anlayan ve ve uygulayan kişidir. Bu nedenle ilkesel olarak Kur’an ile hadisler arasında bir çelişki ve aykırılıktan söz edilemez. İmam-ı A’zam Ebü Hanîfe’nin ifadesiyle, “Allah’ın Resûlü, Allah’ın Kitabına muhalefet etmez; Allah’ın Kitabına muhalefet eden de Allah’ın Resulü olamaz.”

Hadislerin Kuranla karşılaştırılması fikri, Hz. Peygamberin ve sahabenin ileri gelenlerinin bu yöndeki uygulamalarına dayanmaktadır. Rivayet edildiğine göre İbn Abbas bir gün Hz. Âişe’ye gelmiş ve Hz. Ömer’den naklen Hz. Peygamberin, “Allah, geride kalan yakınlarının arkasından ağlaması nedeniyle mümine azap eder.” buyurduğunu söylemişti. Bunun üzerine Hz. Âişe,  “Size Kur an yeter.” diyerek bu konuda Kuran’daki bilgileri de göz önünde bulundurmalarını tavsiye etmiş, ardından suçun şahsiliği ilkesine atıfta bulunan, “Hiçbir günahkar başka bir günahkarın günah yükünü yüklenmez.” mealindeki ayeti okuyarak ilgili hadisin eksik ve yanlış olarak nakledildiğini belirtmiştir.

Hadislerin Kuran’la karşılaştırılması ile kastedilen, her hadisin doğrudan Kuran’da bir teyidinin veya karşılığının bulunması değil. Kuranla karşılaştırılan hadisin Kuran’ın sarih ayetlerine yahut belirlediği ilkelere aykırı olmamasıdır. Ancak hadislerin Kur’an’la karşılaştırmasının yapılması ve uyumunun tespit edilmesi işlemi, bu konuda yeterli düzeyde bilgi birikimi gerektiren hassas bir iştir. Bu sebeple hadislerin Kuran ile karşılaştırılmasının uzmanlık gerektiren bir iş olduğu unutulmamalıdır.