Hz. Peygamber, hidayet elçisi olarak gönderildiği toplumda iyiliği hakim kılmak ve kötülükleri ortadan kaldırmak için bir yöntem olarak tedriciliği esas edinmiş ve insanlara İlahi hükümleri aşama aşama tebliğ etmiştir. Kuran-ı Kerim’in yirmi üç yılda ayet ayet ve süre süre olarak inmesi de tedricilik ilkesinin bir sonucudur. Gerek Kuranın gerekse Hz. Peygamberin, doğrudan muhatap oldukları toplumdaki yerleşmiş inanç ve uygulamalara karşı en önemli tavrı, seçici davranıp onları toptan reddetmemesidir. İslam, söz konusu toplumun itikadi, hukuki, ahlaki ve kültürel yapısını bir gerçeklik olarak kabul etmiş ve bu yapıdaki yerleşik inanç ve uygulamaların bir kısmını aynen kabul ederken bir kısmını ta’dil cihetine gitmiştir. Bazısını karşısına alıp mücadele ederken bazısı ile mücadeleyi tedricilik gereği kademe kademe yapmıştır.
Vahyin muhatabı olan insanların yeni dinin öğretilerini anlamalarını, kabullenmelerini ve hayata tatbik etmelerini kolaylaştırmak gibi hikmetleri olan tedricilik; namaz, oruç ve zekat gibi ibadetlerden içki, zina, kumar ve faiz gibi yasaklara ve nikah ve talak gibi toplumsal düzenlemelere kadar pek çok konuda izlenilen bir üslüp olmuştur. Bu üslübun önem ve işlevini Hz. Aişe şöyle ifade etmiştir:
Kurandan ilk olarak içinde cennet ve cehennem zikrolunan mufassal süreler nazil olmuştur. İnsanlar İslam konusunda bilinç sahibi oldukları zaman ise helal ve haram ayetleri nazil oldu. Eğer ilk önce “İçki içmeyin? yasağı inseydi, insanlar, “Biz asla içkiyi bırakmayız!” derlerdi. Eğer ilk önce “Zina etmeyin.” yasağı inmiş olsaydı, insanlar, “Biz zinayı asla bırakmayız!” derlerdi.
Hz. Peygamber Muaz b. Cebeli Yemen’e gönderirken ona tedricilik ilkesini elden bırakmamasını şu sözlerle ifade etmiştir: “Sen kitap ehli olan bir topluluğa gidiyorsun. Onları, ‘Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in O’nun peygamberi olduğuna şehadet etmeye’ çağır. Eğer bunu kabul ederlerse izzet ve celal sahibi olan Allah’ın her gün ve gecede kılman beş vakit namazı onlara faiz kıldığını bildir. Bunu da kabul ederlerse Allah’ın zenginlerden alınıp fakirlere dağıtılması şartıyla mallarından sadaka vermeyi farz kıldığını bildir. Bunu kabul ettiklerinde, sakın (zekat olarak) onların mallarından en iyilerini alma! Bir de mazlumun bedduasından sakın! Çünkü onunla Allah arasında hiçbir perde yoktur.” Şu halde hadis rivayetlerini anlamaya çalışırken ve yorumlarken tedricılik ilkesi göz önünde bulundurulmalı ve rivayetlerin hangi aşamada varid olduğu tespit edilmelidir.