Niyet, kastetmek, karar vermek, kalbin bir şeye yönelmesi, ne yaptığını bilerek yapmak anlamına gelir. Kişinin kalpteki tercihidir. Niyet her şeyin özü ve başıdır; amellerin ruhudur.
Niyet ile iman birbirini doğuran, birbirini doğrulayan, birbirini gerekli kılan, birbirini tamamlayan iki temeldir. İman ve itikat, halis ve makbul niyetin tarlasıdır. İyi bir niyet de doğru imanın ve itikadın meyvesidir.
Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:
“Kıyamet günü Allah’ın huzuruna öyle bir kul getirilir ki, adamın sıradağlar gibi iyi amelleri vardır. Fakat bu arada: “Falancada hakkı olan gelip alsın.” diye bir ses duyulur. Bu ses üzerine birçokları gelip adamın iyi amellerinden hakları kadarını alıp götürürler. Sonunda iyi amelleri tükenip te adam şaşkın gibi ortada kalınca, Allah kendisine şöyle buyurur: “Benim katımda sana ait öyle bir hazine var ki, ondan ne senin ne meleklerin ne de kullarımın haberi yoktur.” buyurur. Adam: “Ya Rabbi, nedir o hazine?” diye sorunca, Allah ona şöyle buyurur: “Bu hazine, senin niyet edip de yapamadığın iyiliklerdir. Onların her birisi için defterine yetmiş kat sevap yazdım.”
Anlatıldığına göre İsrail oğullarından bir abit, bir gün bir kum yığınının yanından geçerken o kumun un olmasını ve onunla o yıl büyük bir kıtlık içinde bunalan yöre halkının karnını doyurabilmeyi özledi. Bunun üzerine Allah, o zamanın peygamberine vahyederek şöyle buyurdu: “O kuluma, görmüş olduğu kum yığını kadar unu olmuş ta hepsini halka dağıtmış gibi sevap yazdığımı bildir.”
Yine anlatıldığına göre kıyamet günü bir kul Allah’ın huzuruna getirilince sağ eline verilen amel defterinde hac, umre, zekat, sadaka gibi birçok ameller görür ve içinden: “Bunların hiç birini ben işlemedim, herhalde bu benim amel defterim değil.” der. Bunun üzerine Allah kendisine şöyle buyurur: “Oku, o senin amel defterindir. Sebebine gelince, sen ömrün boyunca: “Keşke param olsaydı da hacca gitseydim. Keşke param olsaydı da zekât ve sadaka verebilseydim, Allah yolunda savaşabilseydim.” der dururdun. Ben de niyetinde samimi olduğunu bildiğim için yapmayı özlediğin o amellerin tümünün sevabını sana yazdım.”
O halde Hadis-i Şerif ile buyrulduğu üzere “Ameller, niyetlere göredir.”
Amellerin sahih olması niyetlerin salih olmasıyla mümkündür. Amellerin sevabı ancak sahih ve salih bir niyet ile mümkündür. Niyet, kalbin amelidir. Bu sebeple dilin bunda bir yükümlülüğü yoktur.
Peygamberimizin (s), aşağıdaki hadis-i şerifte ifade buyurduğu üzere, Allah (c.c), insanları, soy soplarına ve şekillerine göre değil, halis niyetlerin merkezi olan kalplerine göre değerlendirir.
“Allah sizin bedenlerinize ve yüzlerinize değil, kalplerinize bakar.”
Allah (c.c); insanların inanç, karar ve eylemlerinden bizzat kalbi sorumlu tutar. Buna karşılık, dil bir şeye niyet etmiş iken kalp bu düşünceye katılmazsa, niyet makbul olmaz. Şüphe yok ki Allah, insanların gözlerden uzakta gizlice yaptığı şeyleri de kalplerinden geçen duygu ve düşünceleri de bilir. Her hain bakıştan ve gönülden geçen her duygudan haberdardır. Bu sebeple Allah insanın samimi niyetine değer verir.
“Erkek veya kadın, mümin olarak kim iyi amel işlerse, onu mutlaka güzel bir hayat ile yaşatırız. Ve mükâfatlarını, elbette yapmakta olduklarının en güzeli ile veririz.” (16/Nahl 97)
Ayetten de anladığımız üzere, Allah salih amel işleyenlere bu dünyada güzel bir hayat ve ahirette ise mükafatlar vadediyor. Bu yüzden, salih amel işlemek, insanları Allah’a yakınlaştıracak ve aynı zamanda onlar için hayatlarını daha güzel hale getirecektir.
“Dinimizde Niyet ve Amel” için bir yorum