Samimiyet ve ihlas, Müslümanlığın özünü oluşturmaktadır. Samimi olmayan ibadet ve amellerin Allah katında hiçbir değeri olmaz.Peygamberimizin “Dil bir şeye niyet ederken kalp bu düşünceye katılmazsa, niyet makbul olmaz.” hadisinde buyurduğu gibi Allah bizim şeklimize değil kalbimize bakar. Müminleri münafıklardan ayıran en büyük özelliklerden biri niyettir. Münafığın niyeti sadece dünya ve dünyevi şeylerdir. Müminin niyeti ise Allah’ın rızasıdır ve Allahu Teala’ya manen yaklaşmaktır. Bu sebeple Peygamber Efendimiz “Yapılan işler niyetlere göre değerlenir. Herkes yaptığı işin karşılığını niyetine göre alır.” buyurmuştur.
Sözler ve davranışlar çoğu zaman niyete bağlı olduğu için, iyi niyet bazen başlı başına bir ibadet olur. Örneğin bir insan yoldaki bir taşı, insanlara zarar vermesin düşüncesiyle ve sevap kazanmak ümidiyle kaldırıp atarsa bu bir ibadet sayılır. Bu durum bize Hz. Muhammed(s.a.v)’in başka bir hadisi olan “Ameller niyetlere göredir.” hadisini hatırlatıyor.
Ameller ve niyetler arasındaki başka bir durum ise şudur; Yapılan bir ibadet ve ya herkesin takdirini kazanan bir hizmet görünüş bakımından kusursuz olabilir; ancak o ibadet ve hizmetin samimi bir niyetle ve sadece Allah’ın rızasını kazanmak maksadıyla yapılması şarttır. Bu konu hakkında bir başka hadiste şöyle buyrulmuştur; “Bir kimse halkın gözü önünde namazını güzelce kılar da, yalnız başına namaz kılarken namazı güzel kılmazsa o kimse bu davranışı ile rabbini hor görmüştür.” Göründüğü üzere insanların takdir ve teveccühünü kazanmak veya hem Allah rızasını hem de insanların takdirini kazanmak düşüncesiyle yapılan ibadet ve hizmetlerin Allah katında hiçbir kıymeti yoktur. Yapılan işleri Allah katında değerli kılan bizim ihlas ve samimiyetimiz, yani o işleri sadece Allah rızası için yapmış olmamızdır.