Şefaat

Ahirette bütün peygamberlerin Allah’ın izniyle şefaat etmeleri haktır ve gerçektir. Şefaat demek, günahı olan müminlerin günahlarının bağışlanması, olmayanların daha yüksek derecelere erişmeleri için peygamberlerin ve Allah katındaki dereceleri yüksek olanların Allah’a yalvarmaları ve dua etmeleri demektir.

KuranKafir ve münafıklar için şefaatin hiçbir şekilde söz konusu olmadığı o günde, başta Peygamberimiz olmak üzere diğer peygamberler ve Allah’ın has kulları, “…İzni olmadan onun katında kim şefaat edebilir?…” (el-Bakara 2/255), “…Onlar Allah rızâsına ulaşmış olanlardan başkasına şefaat etmezler…” (el-Enbiyâ 21/28) meâlindeki ayetler şefaatin varlığını ortaya koyarlar. Peygamberimiz de “Şefaatim, ümmetimden büyük günah işleyenler içindir” buyurmuştur. Hz. Peygamber’in bundan başka bir de genel ve kapsamlı bir şefaati vardır. Mahşerde bütün yaratıklar ıstırap ve heyecan içinde hesaplarının görülmesi için bekleşirlerken, o Allah’a dua ederek hesap ve sorgunun bir an önce yapılmasını ister. Buna “şefâat-i uzmâ” (en büyük şefaat) denilir.

Peygamberimiz’in bu şefaati, Kur’an’da “makam-ı mahmûd” (övülen makam) adıyla anılır (el-İsrâ 17/79); şefâat-i uzmâ konusunda bk. Buhârî, “Zekât”, 52). Müslümanlara düşen görev, şefaate güvenip dinin gereklerini terk etmek değil, şefaate layık olmak için çalışıp çabalamaktır.

Ramazan, Birlik ve Beraberlik

Ramazan ayında iftarın birlik ve beraberliğimize katkısı nedir?

Ramazanda oruç açma vaktinin ayrı bin neşesi vardır. Bütün aile bireyleri hep birlikte sofraya oturur, oruç açma vaktini gelmesini bekleriz. Ezan veya top sesinin duyulmasıyla birlikte orucumuzu dua ile açarız. Yemeğimizi yedikten sonra dua ederek Allah’a şükrederiz. Sonra akşam namazını kılar ve teravih namazı için hazırlıklara başlarız. Bu ayda camiler dolar taşar. Bu durum Müslümanlar arasında sevgi, saygı, hoşgörü, yardımlaşma ve dayanışmanın artmasına neden olur.

  • Mukabele ne demektir?

Mukabele: Mukabele karşılık verme, karşılıklı okuma anlamına gelir. Bir kimsenin Kur’an’ı ezberden veya kitaptan yüksek sesle okuması ve onu dinleyen topluluğun da sessizce Kur’an’dan takip etmesine “mukabele” denir.

  • Mukabele nasıl ortaya çıkmıştır?

Hz. Muhammed’e 610 yılında ilk vahyin gelişiyle başlayan Kur’an’ın indiriliş süreci, 632 yılına kadar, yaklaşık yirmi üç yıl devam etmiştir. Peygamberimizle Cebrail, her yıl ramazan ayında bir araya gelerek, o güne kadar indirilen Kur’an ayetlerini, karşılıklı olarak okurlardı. Önce Cebrail okur Peygamberimiz dilerdi. Daha sonra da Peygamberimiz okur, Cebrail dinlerdi. Bu durum Peygamberimizin vefat ettiği yıl 632 de iki kez tekrarlanmıştır. Böylece Kur’an ayetlerinin unutulmasına meydan verilmemiştir. Peygamberimizin bu davranışını kendilerine örnek alan Müslümanlar, bunu dini bir gelenek olarak günümüze kadar sürdürmüşlerdir. İşte Kur’an’ın bu şekilde karşılıklı olarak; birinin Kur’an’ı okuyup, diğerlerinin dinlemesine “mukabele” denir.

  • Hatim ne demektir?

Müslümanlar, ramazan ayında Kur’an okumaya her zamankinden daha çok özen gösterirler. Bunun için evlerde veya camilerde bir araya gelerek, her gün Kur’an’dan yirmi sayfa okurlar. Ramazan ayının sonuna gelindiğin de ise Kur’an’ı baştan sona bir kez okumuş olurlar. Buna “hatim” denir. Daha sonra hatim duası yapılır. Müslümanlar yüzyıllar boyu bu geleneği devam ettirmişlerdir.

  • Müslümanlar, ramazan ayında Kur’an okumaya her zamankinden daha çok özen gösterirler. Niçin?

Kutsal kitabımız olan Kur’an ramazan ayında indirilmeye başlanmıştır. Bu nedenle Müslümanlar Ramazan ayında Kur’an okumaya daha çok özen gösterirler.
Kur’an’ın okumak her Müslüman’ın dini bir görevidir.
Kur’anıkerim Allah tarafından Hz. Muhammed’e vahiy yolu ile bildirilmiş olan son ilahi kitaptır. Kaynağının ilahi olması nedeniyle kutsaldır ve tamamıyla Allah’ın sözlerinden ibarettir. Bu nedenle de İslam dininin temel kaynağıdır ve dini hayatımızla ilgili bilgileri ondan öğreniriz. Peygamberimiz Kur’an okumaya çok önem vermiş ve sözleriyle bunu teşvik etmiştir. “Sizin en hayırlınız Kur’an’ı okuyan ve okutandır.”(Ebu Davud) Bunun için Kur’an okumak, her müminin dini görevidir. Kur’an okuyan Allah ile konuşmuş, dinleyen de Allah’ın sözünü işitmiş sayılır.

Kur’anıkerim’de insanın hem ahiret hayatına, hem de dünya hayatına ilişkin; yani insan-Allah, insanın-insanla, insanın-evrenle ve evren-Allah ilişkisi konularında bilgiler verir.
Kur’an’ın hedefi, insanları sadece bilgilendirmek değildir. Onun temel hedefi insanları bilgilendirirken, eğitmek, eğitirken düşündürmek ve insanın yaratılış amacını gerçekleştirmesine yardımcı olmaktır. Bunun için Kur’an, insanın aklına ve kalbine hitap eder, insanı iyiye, güzele yönlendirir, açıklar aydınlatır, öğüt verir, hatırlatır ve hayatı anlamlandırmamıza yardım eder. Kur’an’ın ilk ve son hedefi bir tek Allah’a inandırmak olduğu halde, onun ilk tavsiyesi “oku” olmuştur. İnsan okuyacak, öğrenecek, yetişecek ve kendisine yol gösterici, bir öğüt olan Kur’an’ı daha iyi anlayacaktır.

Câiz

Câiz sözlükte “geçip gitmek, mümkün, serbest ve geçerli olmak” anlamlarına gelen “cevâz” kökünden türetilmiş bir isim olup fıkıh terimi olarak, dinen veya hukuken yapılmasına müsaade edilen fiilleri ifade eder. Bu anlamdaki müsaadeyi belirtmek üzere de “cevâz” kavramı kullanılır. Kur’ân-ı Kerîm’de birçok fiilin serbest olduğu ve yasak olmadığı değişik ifade tarzlarıyla belirtilmiş olmakla beraber “câiz” lafzı geçmemektedir. Hadislerde ise bu kelime az da olsa kullanılmıştır (Ebû Dâvûd, “Akzıye”, 12,“Dahâyâ”, 6).

Câiz kelimesi daha çok sonraki devirlerde karşılarına çıkan yeni meseleleri Kur’an ve Sünnet’in hüküm ve ilkeleri ışığında değerlendirmeye ve çözmeye çalışan İslâm hukukçularınca dinî bir terim olarak geliştirilmiş ve “câiz-câiz değil” hükmü olayın dinî açıdan değerlendirmesini ifadede kullanılmaya başlanmıştır. Bu anlamda câiz, ibadetlerde “sahih” ile eş anlamlı ise de muâmelâtta daha farklı bir anlam kazanmış, sahih (geçerli) tabiri meselenin dünyevî-hukukî yönünü, “câiz” tabiri de uhrevî-dinî yönünü ifade etmiştir.

Meselâ şarap imalâtçısına üzüm satmanın veya başkasının evlenme teklif ettiği bir kıza (henüz o konudaki kararını vermeden) tâlip olup onunla evlenmenin dinen câiz olmayıp hukuk düzeni açısından geçerli olması böyle izah edilebilir. Öte yandan, ilk devir İslâm hukukçuları bilhassa “haram” hükmünü Allah’ın yetkisinde gördüklerinden haram ve helâl tabirlerini çok az ve dikkatle kullanmışlar, kendi ictihad ve yorumları sonucu ulaştıkları serbestliği veya sakıncayı ise “câiz ve câiz değil” tabirleriyle ifade etmişlerdir. Çünkü haram ve helâl kesin ve açık bir nassa dayanan ve sadece Allah’ın tayin ve takdir yetkisinde olan dinî bir hükümdür. İslâm müctehidlerinin kanaat ve hükmü ise, o meseleyi bu haram ve helâl kapsamında görüp görmeme anlamı taşıdığından, dinen kesinlik taşımayan bir yorum niteliğindedir. Bu sebeple olmalıdır ki, mezhep imamlarının da dahil olduğu ilk devir İslâm âlimleri karşılaştıkları her ihtilâflı meseleyi haram veya helâl değer hükümleriyle çözmemişler, “bence doğru değil”, “mahzurlu”, “sakıncası yok”, “çirkin” gibi daha esnek tabirleri kullanmayı tercih etmişlerdir. İşte “câiz” ve “câiz değil” tabirleri de bu ortamda gelişmiş ve yoğunluk kazanmış terimler arasındadır.

Kadın ve Oruç

1. Kadınlar Hayız ve Nifas Hallerinde Oruç Tutabilirler mi?

Kadınlar hayız ve nifas hallerinde, oruç tutmazlar (Buharî, Hayz, 1; Müslim,Hayz, 14, 15). Daha sonra tutamadıkları oruçlarını kaza ederler. Bu konuda müçtehitler görüş birliği içindedirler.

2. Oruçlu İken Hayız/ Adet Gören Kadın Ne Yapar?

Oruçlu iken hayız olan/âdet gören kadının orucu bozulmuş olduğundan yiyip içer. Şu kadar var ki, böyle bir kadın, yiyip içebileceği gibi edeben oruçlu gibi davranmaya devam eder.

3. İmsak Vaktinden Sonra Temizlenen Bir Kadın Oruç Tutabilir mi?

İmsak vaktinden sonra temizlenen” yani âdeti sona eren bir kadın, o gün hiçbir şey yiyip içmemiş olsa bile, oruç tutmuş sayılmaz.

4. Kadınların Ramazanda Adet Geciktirici İlaç Kullanmaları Caiz midir? Ayrıca Kullandığı İlaç Sebebiyle Adeti Geciken Bir Bayanın Tuttuğu Oruçlar Geçerli midir?

Ay hali oruç tutmaya manidir. Bu halde iken tutulan oruç geçerli olmaz. İlaç sebebiyle de olsa, akıntı olmadıkça ay hali vuku bulmadığından tutulan oruç sahihtir. Ancak hayız kanı ile vücutta biriken zararlı maddeler dışarı atıldığından, vücudun sıhhati bakımından ay halini önlemek için ilaç kullanılması tavsiye edilmez.

Sağlık Problemleri ve Oruç

Tıbbın gelişmesi ile günümüzde pek çok yeni muayene ve tedavi yöntemleri
ortaya çıkmıştır. Bunların bir kısmı orucu bozmakta bir kısmı ise bozmamaktadır. Bu
yöntemlerle ilgili belli başlı sorular ve cevapları şöyledir:

Astım Hastalarının Oksijen Spreyi Kullanmaları Orucu Bozar mı?

Akciğer hastalarının kullandıkları spreyden, bir kullanımda 1/20 ml. gibi çok az
bir miktar ağıza sıkılmaktadır. Bunun da önemli bir kısmı ağız ve nefes boruları
cidarında emilerek yok olmaktadır. Bundan geriye bir miktarın kalıp tükrük ile mideye
ulaştığı konusunda kesin bir bilgi de yoktur. Abdest alırken ağızda kalan su ile
kıyaslandığında, bu miktarın çok az olduğu görülmektedir. Halbuki oruçlu, abdest
alırken ağzına verdiği sudan geri kalan miktarın mideye ulaşması halinde orucun
bozulmayacağı konusunda hadis (Dârimî, Savm, 21) ve İslâm bilginlerinin icmaı
vardır. Hz. Peygamber’in oruçlu iken misvak kullandığı, sahih hadis kaynaklarında yer
almaktadır (Buharî, Savm, 27; Tirmîzî, Savm, 29). Diğer taraftan, “kesin olarak
bilinen, şüphe ile bozulmaz” kaidesi gereğince, mideye ulaşıp ulaşmadığı konusunda
şüphe bulunan söz konusu madde ile oruç bozulmaz.
Bu itibarla astımlı hastaların, rahat nefes almalarını sağlamak amacıyla ağza
püskürtülen oksijenli ilaç orucu bozmaz.

Göz Damlası Kullanmak Orucu Bozar mı?

Uzman göz doktorlarından alınan bilgilere göre, göze damlatılan ilaç miktar
olarak çok az (1 mililitrenin 1/20’si olan 50 mikrolitre) olup bunun bir kısmı gözün
kırpılmasıyla dışarıya atılmakta, bir kısmı gözde, göz ile burun boşluğunu birleştiren
kanallarda ve mukozasında mesamat yolu ile emilerek vücuda alınmaktadır. Damlanın
yok denilebilecek kadar çok az bir kısmının, sindirim kanalına ulaşma ihtimali
bulunmaktadır. Bu bilgiler, yukarıdaki bilgilerle birlikte değerlendirildiğinde, göz
damlası orucu bozmaz.

Burun Damlası Kullanmak Orucu Bozar mı?

Tedavî amacıyla burna damlatılan ilacın bir damlası, yaklaşık 0,06 cm3 tür.
Bunun bir kısmı da burun çeperleri tarafından emilmekte olup çok az bir kısmı ise
mideye ulaşmaktadır. Bu da, dini açıdan abdestte ağza su vermede olduğu gibi af
kapsamında değerlendirildiğinden orucu bozmaz.

Kalp Hastalarının Dilaltı Hapı Kullanması Orucu Bozar mı?

Bazı kalp rahatsızlıklarında dilaltına konulan ilaç, doğrudan ağız dokusu
tarafından emilip kana karışarak kalp krizini önlemektedir. Söz konusu ilaç ağız içinde
emilip yok olduğundan mideye bir şey ulaşmamaktadır. Bu itibarla, dilaltı kullanmak
orucu bozmaz.

Her Gün Hap Kullanmak Zorunda Olan Hastaların Oruç Tutmaları
Gerekir mi?

Hastalık, Ramazan’da oruç tutmamayı mubah kılan özürlerdendir. Bir kimsenin
oruç tuttuğu takdirde hastalanacağı, hasta ise hastalığının artacağı tıbben veya
tecrübe ile sabit olursa oruç tutmayabilir. İyi olunca da yalnız yediği günler sayısınca
kaza etmesi gerekir. Ayet-i Kerimede “Sizden her kim hasta yahut yolcu olursa
tutamadığı günler sayısınca diğer günlerde oruç tutar” buyrulmuştur (Bakara, 2/184).
Ömrü boyunca bu durumda hasta olan kişiler ise, her gün için bir fidye verirler.
Yoksul ve muhtaç kişilerin fidye vermeleri de gerekmez. Zira dinimizde hiç kimse
gücünün üstünde bir sorumlulukla yükümlü tutulmamıştır.

Endoskopi, Kolonoskopi Yaptırmak, Makat Veya Ferçten Ultrason
Çektirmek Orucu Bozar mı?

Mideyi görüntülemek veya mideden parça almak için yaptırılan endoskopide,
ağız yoluyla mideye tıbbî bir cihaz sarkıtılmakta ve işlem bittikten sonra
çıkarılmaktadır. Kolonlardaki hastalığı teşhis etmek amacıyla, bağırsak içini
görüntülemek veya parça almak için yapılan kolonoskopide, makattan bağırsaklara
cihaz gönderilmekte ve işlem bittikten sonra çıkarılmaktadır. Kolonoskopide, hemen
daima, endoskopide de genellikle, incelenecek alanın temizliğini sağlamak amacıyla
cihaz içinden su verilmektedir.

Anestezi Yaptırmak Orucu Bozar mı?

Anestezi, nefes yolu veya iğne ile vücuda ilaç verilerek oluşturulmaktadır.
Nefes yolu veya iğne ile yapılan anestezi, mideye ulaşmadığı gibi, yeme-içme anlamı
da taşımamaktadır. Ancak bölgesel ve genel anestezide, acil durumlarda ilaç ve sıvı
vermek amacıyla damar yolu açılarak, bu açıklık işlem süresince serum vermek
suretiyle sağlanmaktadır. Bu itibarla, lokal anestezi, orucun sıhhatine engel değildir.
Bölgesel ve genel anestezide serum verildiği için oruç bozulur.

Kulak Damlası Kullanmak Ve Kulak Yıkattırmak Orucu Bozar mı?

Kulak ile boğaz arasında da bir kanal bulunmaktadır. Ancak kulak zarı bu
kanalı tıkadığından, su veya ilaç boğaza ulaşmaz. Bu nedenle kulağa damlatılan ilaç
veya kulağın yıkattırılması orucu bozmaz. Kulak zarında delik bulunsa bile, kulağa
damlatılan ilaç, kulak içerisinde emileceği için, ilaç ya hiç mideye ulaşmayacak ya da
çok azı ulaşacaktır. Daha önce de belirtildiği gibi, bu miktar oruçta affedilmiştir. Ancak
kulak zarının delik olması durumunda, kulak yıkattırılırken suyun mideye ulaşması
mümkündür. Bu itibarla, orucu bozacak kadar suyun mideye ulaşması halinde oruç
bozulur.

Fitil Kullanmak, Lavman Yaptırmak Orucu Bozar mı?

Makattan tedavi amaçlı kullanılan fitiller, her ne kadar sindirim sistemine dahil
olmakta ise de, sindirim ince bağırsaklarda tamamlandığı, fitillerde gıda verme özelliği
bulunmadığı için orucu bozmaz. Aynı şekilde kadınların da tedavi amaçlı
vajina/fercinden kullanılan fitiller de orucu bozmaz.
Lavman yaptırmak konusunda ise, iki durum söz konusudur; kalın
bağırsaklarda su, glikoz ve bazı tuzlar emildiği için, gıda içeren sıvının bağırsaklara
verilmesi veya orucu bozacak kadar su emilecek şekilde verilen suyun bağırsakta
kalması durumunda oruç bozulur. Ancak, suyun bağırsaklara verilmesinden sonra
bekletilmeyip bağırsakların hemen temizlenmesi durumunda, verilen su ile birlikte
bağırsaklarda bulunan dışkının dışarıya çıkarıldığı ve bu esnada emilen su da, çok az
olduğu için oruç bozulmaz.

İğne Yaptırmak, Hastaya Serum Ve Kan Vermek Orucu Bozar mı?

İğnenin orucu bozup bozmayacağı, kullanılış amacına göre değerlendirilebilir.
Ağrıyı dindirmek, tedavi etmek, vücudun direncini artırmak, gıda vermek gibi
amaçlarla enjeksiyon yapılmaktadır. Gıda ve keyif verici olmayan enjeksiyonlar,
yemek ve içmek anlamına gelmediklerinden orucu bozmazlar. Ancak gıda ve/veya
keyif verici enjeksiyonlar orucu bozar. Hastaya serum veya kan verilmesi de, aynı
hükme tabidir.

Diyaliz Uygulaması Orucu Bozar mı?

Böbrek yetmezliği hastalarına uygulanan diyaliz, periton diyalizi, hemodiyaliz
olmak üzere iki çeşittir. Periton diyalizi, karın boşluğuna verilen özel bir solüsyon
aracılığı ile, hastanın kendi karın zarı kullanılarak kanın zararlı maddelerden
arındırılması ve sıvı dengesinin sağlanması işlemidir. Hemodiyaliz ise, kanın vücut
dışında bir makina yardımı ile temizlenip vücuda geri verilmesi işlemidir. Kan bir iğne
aracılığı ile hastanın kolundan alınır. Hemodiyaliz makinası, diyalizör denen bir
filtreden kanı sürekli geçirerek zararlı maddeleri ve fazla suyu filtre eder. Filtre edilen
temiz kan ikinci bir iğne ile hastanın damarına geri verilir. Bu işlem yapılırken bazen,
gıda içerikli sıvı verilmesi gerekmektedir. Buna göre hastaya herhangi bir sıvı maddesi
verilmeden gerçekleştirilen hemodiyalizde oruç bozulmaz. Diğer diyaliz çeşitlerinde
ise, vücuda gıda içerikli sıvı verildiği için oruç bozulur.

Anjiyo Yaptırmak Orucu Bozar mı?

Halk arasında anjiyo (anjiyografi) olarak bilinen operasyon, teşhise veya
tedaviye yönelik olarak uygulanmaktadır. Anjiyografi vücut damarlarının
görüntülenmesi demektir. Damar içine damarların görünür hale gelmesini sağlayan ve
kontrast madde olarak tanımlanan ilaç verilerek, anjiyogram adı verilen filmler elde
edilir. Anjiyografi sayesinde organları besleyen damarlar görüntülenerek damar
hastalıkları veya bu damarlardan beslenen organlara ait tanı koydurucu bilgiler
edinilir. Tedaviye yönelik olarak uygulanan anjiyonun klasik yöntemi anjiyoplastidir.
Bu ise, dar veya tam tıkalı damarların balon ya da stent denilen özel araçlarla tekrar
açılması için yapılır. Bu bilgiler ışığında gerek anjiyografi, gerekse anjiyoplasti
operasyonlarında yemek ve içmek anlamı bulunmadığından, oruç bozulmaz.

Biyopsi Yaptırmak Orucu Bozar mı?

Tahlil amacıyla vücudun herhangi bir organından parça alınması (biyopsi),
orucu bozmaz.

Kan Aldırmak Orucu Bozar mı?

Kan aldırmak orucu bozmaz. Nitekim Hz. Peygamber ihramlı iken ve oruçlu
bulunduğu sırada kan aldırmıştır ( Buharî, Tıb,11, Sayd, 11, Savm, 22). Ayrıca Hz.
Peygamber :”Üç şey vardır orucu bozmaz: Kan aldırmak, kusmak, ihtilam olmak.”
(Tirmizi, Savm, 24 ) buyurmuştur.

Oruçlu Kimse Akupunktur Yaptırabilir mi?

Akupunktur; vücutta belirli noktalara iğne batırmak suretiyle çeşitli hastalıkları
tedavi etme metodudur. Akupunktur uygulanması halinde, vücudun beslenmesi, gıda
alması söz konusu olmadığından, akupunktur yaptırmak orucu bozmaz.
17. Merhem Ve İlaçlı Bant Kullanmak Orucu Bozar mı?
Deri üzerindeki gözenekler ve deri altındaki kılcal damarlar yoluyla vücuda
sürülen yağ, merhem ve benzeri şeyler emilerek kana karışmaktadır. Ancak cildin bu
emişi, çok az ve yavaş olmaktadır. Diğer taraftan bu yeme içme anlamına da
gelmemektedir. Bu itibarla, deri üzerine sürülen merhem, yapıştırılan ilaçlı bantlar
orucu bozmaz.

Oruçlu Kimsenin Dişlerini Tedavi Ettirmesi Orucu Bozar mı?

Oruçlu bir kimsenin morfinli veya morfinsiz olarak dişlerini tedavi ettirmesi
veya çektirmesi orucu bozmaz. Ancak tedavi esnasında, kan veya tedavide kullanılan
maddelerden herhangi bir şeyin yutulması orucu bozar.

Susuz Olarak Hap Yutmak Orucu Bozar mı?

Oruçlu bir kimse gıda veya deva (ilaç) cinsinden bir şeyi ister su ile, ister susuz
olarak yer veya içerse orucu bozulur. Şafiî mezhebine göre; kendisine yalnız kaza
gerekir. Hanefi mezhebine göre ise; hem kaza hem de kefaret lazım gelir. Ancak oruç
bozmayı mübah kılacak ölçüde bir rahatsızlık sebebiyle ilaç almış ise, orucu bozulur
ve kendisine yalnız kaza gerekir, kefaret gerekmez.