Rızık, Yüce Allah’ın, canlılara yiyip içmek ve yararlanmak için verdiği her şeydir. Bu tanıma göre rızık, helal olan şeyleri kapsadığı gibi, haram olanları da kapsamaktadır. İnsana faydası olan maddi ve manevi her şey rızktır. Rızkı yaratan ve veren yüce Allah’tır. İnsan çalışır, çabalar, sebeplere sarılır ve rızkı kazanmak için tercihlerde bulunur. Allah da onun bu tercihine ve çabasına göre rızkını yaratır. Allah’ın rızık veren olması, kullarına tembellik yapmak çalışmamak, yanlış bir tevekkül anlayışına sahip olmak lüksünü vermez. Kazanç için, helal ve Allah’ın rızasının bulunduğu yollardan gerekli girişimde bulunmak kuldan, rızkı yaratmak ise Allah’tandır. Haram olan şeyler de kul için rızık sayılır. Fakat Allah’ın haram rızka rızası bulunmamaktadır.
“Artık Allah’ın size verdiği rızıktan helâl ve temiz olarak yiyin…”
İnsanların ve hayvanların ecelleri ve nefeslerinin sayısı belli olduğu gibi, her insanın rızkı da bellidir. Rızık hiç değişmez. Azalmaz ve çoğalmaz. Herkes kendi rızkını yer. Bir kimse başkasının rızkını yiyemeyeceği gibi, başka biri de onun rızkını yiyemez.
Hadis-i Şerif’te buyuruldu ki:
‘Hiçbir nefis rızkını tastamam almadıkça ölmez. Öyleyse Allah’tan sakının da rızkınızı güzel ve meşru yollardan arayın.”
Bir kul rızkını helal yoldan ararsa, yaradılışından beri belli olan rızkına kavuşur. Bu rızık, ona bereketli olur. Bu çalışmaları için de sevap kazanır. Fakat rızkını meşru olmayan haram yollardan, Allahın yasak ettiği yerlerde ararsa, yine yaradılışından beri belli olan o rızka kavuşur. Fakat, bu rızık ona hayır getirmez ve bereketsiz olur. Rızkına kavuşmak için kazandığı günahlar da, onu felaketlere, kötü bir yaşantıya sürükler.
“Kim Allah’a karşı gelmekten sakınırsa, Allah ona sıkıntıdan çıkış kapıları açar. Onu hiç ummadığı yerlerden rızıklandırır. Allah’a dayanıp güvenene Allah kâfidir. Allah buyruğunu elbette yerine getirir. Gerçekten Allah her şey için bir ölçü, her iş için bir vâde belirlemiştir.”
Ayette belirtildiği gibi Allah’a güvenerek, isyan etmeden, sabırla hareket etmeliyiz. Nefes alan her canlının bir yerde kendisini bekleyen bir rızkı olduğunu unutmamalıyız. Umutsuzluğa kapılmamalıyız. Bu dünyada rızkı için endişenen kimse boşuna endişelenmektedir. Şüphesiz Allah, dilediğine hesapsız rızık verendir.
Kimseye muhtaç olmamak için çalışmak çok kıymetlidir.
Peygamber efendimiz, Hazret-i Muaz ile müsafeha edince buyurdu ki:
-Ya Muaz, ellerin nasırlaşmış.
-Evet ya Resulallah, kazma elimde toprakla meşgul oluyor ve bu sayede çoluk çocuğumun nafakasını kazanıyorum.
Fahr-i kâinat efendimiz, Hazret-i Muaz’ı öpüp buyurdu ki:
–Bu eli cehennem yakmaz.
Görüldüğü gibi bir Müslümanın iyi niyetle çalışması ibadettir. Fakat kafirin ve her haramı işleyen kimsenin çalışması ibadet olmaz. Namaza ne lüzum var, çalışmak da ibadettir demek çok yanlıştır. Böyle söyleyen kafir olur. Namaz kılan, haramlardan kaçan kimsenin iyi niyetle çalışması ibadettir.
Hadis-i Şerifte vurgulandığı gibi:
“İbadet on kısımdır, dokuzu çalışıp helal kazanmaktır.”
Başka bir Hadis-i Şerifte “Sabah uykusu rızka manidir” denmiştir. Allah maddi rızıkları kullarına sabah namazından sonra dağıtır. Yani Allah-u Teala rızıkları, fecir ile güneşin doğacağı vakitler arasında verir. Bu sebeple sabah namazında ettiğimiz dualar çok makbuldür.
Manevi rızıkların dağılması ise ikindi namazından sonradır. Bu iki vakitte uyumamaya dikkat etmeliyiz.
Unutmamalıyız ki, Allah, kuluna bir rızık dilediği zaman, ona ulaşabileceği yolları da açar.





Hepimizi yoktan var eden yüce Allah, hayatımızı devam ettirebilmemiz için ihtiyacımız olan rızkı da yaratmıştır. “Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah’a ait olmasın” (Hûd, 11/6) buyuran Rabbimiz rızkı dağıtırken, herhangi bir ayırım yapmamaktadır. Rızıklarını temin edemeyen nice varlıkların rızkını verdiğini söyleyen Rahman, bizim rızkımızın da kendisine ait olduğu garantisini açık bir şekilde vermektedir (Ankebût, 29/60). Yine ‘rızık endişesiyle çocuklarınızın canına kıymayın’ uyarısında bulunan Rabbimiz, onların rızkının kendine ait olduğunu hatırlatmaktadır (En’âm, 6/151). Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) de rızk konusunda Allah’a mutlaka güvenmemiz gerektiğini şu cümlelerle öğütlemektedir:
Allah’ın dilediğine bol dilediğine az rızk vermesinin bizim için ibret verici bir- çok yönü vardır. Rızkı bol olanlarımızın verilecek daha çok hesabı olduğu gibi, ele aldığımız ayette de ifade buyrulduğu gibi onları bekleyen bir “şımarma” tehlikesi de söz konusudur. Diğer taraftan sabredemeyip Allah’ın rahmetinden ümitlerini kesme ihtimalinden dolayı da fakir olanlarımızı bekleyen bir tehlike vardır. Her iki durumun birer imtihan olmasının anlamı da budur. Hiç kuşkusuz her iki durumun da ilahi hikmetleri vardır. Diğer yandan rızkın genişliği veya darlığının inançlı veya inançsız olmamızla da doğrudan bir alakası yoktur. Kârun’u hatırlayalım. Geçici dünya hayatını tercih edenler onun göz dolduran zenginliğini gördüklerinde ‘keşke Kârun’a verilen bize de verilmiş olsaydı!’ demişlerdi (Kasas, 28/79) ama aşırı zenginliğin şımarttığı Kârun ilahi gazaba uğradıktan sonra Allah’ın, kullarından dilediğine rızkını bol verdiğini dilediğine de az verdiğini anlayabilmişlerdi (Kasas, 28/82).
