Namaz Kılmanın Vücuda Faydaları

itikaf

Namazın en önemli ibadetimiz olmasının yanında, sosyal, psikolojik, ekonomik, ahlaki ve fizyolojik faydaları da vardır. Bu faydalara bakacak olursak;

  • Namaz, günü 5 kısma ayırarak günlük bir program oluşturur.
  • Göz kasları uzağa ve yakına bakarken devamlı çalışırlar. Uzmanlar göz merceklerinin kasılmadan görebildiği ve böylelikle rahatlayıp dinlendiği mesafenin 1,5 metre civarında olduğunu söylerler. Bu da namaz esnasında gözlerin secde yaptığı yere olan uzaklığıdır.
  • Teheccüd zamanı olan gece 03.30 saatlerinde uyanık olanlar o saatteki serotonin salgısı ile ruh sağlıklarını korurlar.
  • Rükudayken sırt ve mide kasları çalışır. Mide ve çevresi üzerindeki yağların eritilmesi sağlanır. Secdede ise baldır ve uyluk kasları hareketlenir. Bağırsakların hareketi sağlanıp kabızlığı önlemeye yarar.
  • Rüku ve secdelerde eğilip kalkıldığı için göz ve saçlı deri namaz kılan kimselerde kılmayanlara göre 80 kez daha fazla kanlanır. Beynin ön lobu secdede daha fazla kanlandığı için hafıza ve şahsiyet bozukluklarına çok daha az miktarda rastlanır.
  • Namazdaki ritmik hareketler, günlük hayatta çalıştırılamayan adale ve eklemleri çalıştırarak, artroz ve kireçlenme gibi eklem hastalıklarını ve adale tutulmalarını önler.
  • Namaz bizler için Allah’a karşı görevini yerine getirmek, O’ndan yardım talep etmek ve bütün bunların manevi güzelliğini yaşamaktır. Bu duygular içinde konsantre olan insanların beyinlerinde Dopamin, Interleukin-2 gibi maddeler salgılanır. Dopamin rahatlık, ferahlık veren, güzel duygular sağlayan bir maddedir. Interleukin-2 ise insanın savunma sistemini kuvvetlendirir.
  • Sabaha karşı metabolizmanın en düşük olduğu saatlerde uykuda kalp krizi geçirme riski daha fazladır fakat o saatlerde sabah namazına kalkan kişilerde bu risk ortadan kalkmaktadır. Ayrıca sabah namazı saatlerinde uyanık olan insanlarda vücudu gün boyu dayanıklı ve diri tutan hormonlar salgılanmaktadır.
  • Işın Teknolojisi Merkezi Bölümü Başkanı Biyoloji profesörü Muhammed Ziyaeddin Hamid yaptığı araştırmalarda hamilelerde secdenin oldukça yararlı olduğunu, ceninin şekil bozukluklarına mani olduğunu saptamıştır.
  • Aynı araştırmada elektrik yükünün vücuttan sağlıklı bir şekilde atılması için secde anında kıbleye dönmek gerektiğini bildiren Profesör Ziyaeddin, Kabe’nin yeryüzünün merkezi olduğunu ve yeryüzünün merkezine yönelmenin vücuttaki elektrik yükünü dışarı atmak için en uygun pozisyon olduğunu söylemiştir.
  • Namaz kılanlarda tevekkül duygusu, otomatik olarak gelişir. Ruh hastalıklarında önemli bir rolü olan vesveseler ve evhamlar da böylece giderilmiş olur.
  • Namazdaki izometrik hareketler midedeki gıdaların iyi karışmasına, safranın kolay akmasına ve dolayısıyla safra kesesinde birikinti olmamasına, pankreastaki enzimlerin kolay boşalmasına yardımcı olur.

Viyana Üniversitesi Tıp Fakültesi Ortopedi Profesörü Dr. Hans Tischer namazı incelemiş ve şöyle bir yargıya varmıştır:

“Müslümanların namazı ortopedik açıdan bacaklar, diz, kalça ve ayak bilekleri hatta parmak eklemlerine varıncaya kadar vücudun her eklemini hareket ettirir. Ayrıca boyun, omuz, kol, bacak, sırt ve karın kaslarının tümünü büyük bir ahenk içinde kasılıp yumuşatmakta ve böylece tam bir sağlık kaynağı olmaktadır. Üstelik tüm bu faydalı hareketler günde beş defa tekrarlanmaktadır. Vücut için bundan daha faydalı daha rahatlatıcı bir hareketler topluluğu düşünülemez.”

 

 

Hz. Ebubekir’in Müslüman Oluşu

Hz. Ebu Bekir (r.a) nezih bir hayat geçiren bir zat idi. Daima iyilik yapmayı severdi. İslamiyet’ten evvel doğru, insaniyet-perver bir tüccardı. Bir diğer mühim vasfı da Kureyş ailelerinin soy soplarını, iyilik ve kötülüklerini gayet iyi bilmesiydi. Cahiliyet devrinin kötülüklerinden uzak kalmıştı. Fena hallerden kaçınırdı. Cahiliyet devrinde bile bir damla içki içmemiştir. Her şeyin mübah görüldüğü o cahiliyet devrinde temiz bir hayat geçirmiştir. Cahiliyet zamanında putperestlikten nefret ederdi ve hakikati araştıranlardandı. Hazret-i Ebu Bekir, eskiden beri Efendimizin en yakın dostlarından biriydi.

Resulullah Efendimiz, henüz açıktan davete başlamamıştı. Fakat yine de davası kulaktan kulağa yayılmış ve Kureyş’in ileri gelenleri tarafından duyulmuştu. Bu sıralarda Şam’da bulunan Hz. Ebu Bekir bir rüya görmüştür. Rüyasında bir ayın Mekke’ye indiğini, sonra bölünerek şehrin evlerine dağıldığını, sonra da toplanıp kendi evine girdiğini görmüştü. Bu rüyasını bazı alimlere anlattığında onlar gelmesi beklenen peygamberin pek yakında Mekke’den çıkacağını, kendisinin de ona uyup bahtiyarlar arasında yer alacağını söylemişlerdi.

Hz. Ebu Bekir seyahatten henüz dönmüştü. Başta Ebu Cehil, Ukbe bin Ebi Muayt ve bazı Kureyş ileri gelenleri ziyaret etmek için evine vardılar. Hz. Ebu Bekir “Ben Mekke’de yokken neler olup bitti? Önemli bir haber var mı?” diye sordu.

“Ey Ebu Bekir büyük iş var! Ebu Talib’in yetimi Muhammed, peygamberlik iddiasına kalkıştı. Biz de seni beklemeyi uygun bulduk. Artık, sen o dostuna git, ne edeceksen et.” dediler.

Hz. Ebu Bekir derhal Hz. Muhammed’in evine vardı:

“Ya Ebe’l-Kasım! Peygamberlik iddiasında bulunduğun, kavminden ayrıldığın ve atalarının dinini kötüleyip, inkar ettiğin doğru mu?” diye sordu.

Efendimiz, küçük yaşlarından beri beraber oldukları Hz. Ebu Bekir’in bu sözlerine önce tebessüm etti. Sonra da “Ya Ebu Bekir! Ben sana ve bütün insanlara gönderilmiş Allah’ın Resulüyüm. İnsanları tek olan Allah’a davet ediyorum. Sen de şehadet getir.” dedi. Bunun üzerine Hz. Ebu Bekir;

“İddia ettiğin şeyde delilin nedir?”dedi.

Hz. Muhammed (s.a.v)  de:

“Şam’da gördüğün rüyadır” buyurdu.

Hz. Ebu Bekir’in akıl ve gönül aleminde bir anda şimşekler çaktı. Bu sözleri, küçük yaşından beri çok iyi tanıdığı, kendini candan seven ve sayan ve o ana kadar kendisinden doğru olmayan tek bir söz işitmediği Muhammedü’l-Emin’den duyuyordu. Hiçbir tereddüt ifadesi göstermeden derhal kelime-i şehadet getirerek Müslüman oldu.

İslama davet karşısında en ufak bir tereddüt göstermeyişini Resulullah Efendimiz şöyle anlatmıştır:

“Ebu Bekir’den başka imana davet ettiğim herkes bir duraklama, bir tereddüt, bir şaşkınlık geçirdi. Fakat o, kendisine İslamı anlattığım zaman ne durakladı ne de tereddüt etti.”

Efendimizi, bu itibarlı dostunun Müslüman olması fazlasıyla sevindirdi. Bu olay hakkında Hz. Aişe validemizden gelen rivayet şöyledir:

“Nebiyy-i Ekremi iki dağ aralığında, Hz. Ebu Bekir’in Müslüman olmasından daha çok sevindiren bir başka hadise olmamıştır.”

 

 

İlk Ezan

Ezan, İslam’ın sembolü olup aynı zamanda sünnettir. Ezan aracılığıyla insanlara hem namaz vaktinin girdiği ilan edilmekte, hem de Allah’ın eşsiz büyüklüğü, Hz. Muhammed(s.a.v.)’in O’nun kulu ve elçisi olduğu ve namazın kurtuluş yolu olduğu ilan edilmektedir.

Medine’ye hicretten sonra Mescid-i Nebevi dediğimiz Peygamber efendimizin kabrinin bulunduğu mescid inşa edilmiş ve bu mescid tamamlanınca namaz cemaatle kılınmaya başlanmıştır. Namaz vakti girdiğinde de Hz. Bilal-i Habeşi,”Hayye ale’s salah” yani  “Haydi namaza” diyerek sahabeleri namaza çağırmıştır. İnsanlar çoğaldıkça Hz. Muhammed (s.a.v.) herkes tarafından bilinecek olan bir şeyle namaz vaktinin duyurulması gerektiğini ashabıyla istişare etmiştir. Kimisi; “Namaz vakti geldiği zaman bir sancak dikelim, Müslümanlar onu gördüklerinde birbirlerine haber versinler.” dedi fakat Peygamber Efendimiz bu teklifi beğenmedi. Yahudi borusu çalınması teklif edildi, onu da beğenmedi: “Bu, Yahudilerin aletidir.” buyurdu. Çan çalınmasından bahsedildi. Peygamber Efendimiz: “O da Hıristiyanların işidir.” buyurdu.

Peygamberimizin derdiyle dertlenen Abdullah bin Zeyd (r.a.) bir gün uykusunda iken kendisine ezan lütfedildi. Hemen Resulullah’ın yanına giderek:

“Ben uyku ile uyanıklık arasında iken biri gelip bana ezanı öğretti.” dedi.  Bunun üzerine peygamberimiz bu rüyayı hak bir rüya olarak kabul edip “Kalk rüyada öğrenmiş olduğunu Bilal’e öğret. O bunları söyleyerek ezan okusun. Zira o, sesçe senden daha gür” diye buyurmuştur. Hz. Bilal, Medine’nin en yüksek yerine çıkarak öğrendiklerini okuduğu sırada evinde olan ve ezanı duyan Hz. Ömerin de aynı rüyayı gördüğünü peygamberimize söylemesi üzerine peygamberimiz “Elhamdülillah! Şimdi bu daha sağlam oldu” demiştir. Böylece ezan, vacib derecesinde kuvvetli bir sünnet oldu.

Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur:

“Ezanı işittiğiniz zaman müezzinin söylediğini aynen tekrarlayın. Sonra bana salat ü selam getirin. Zira kim bana salat ü selam getirirse Allah da ona on misliyle rahmet eder. Sonra benim için Vesile’yi taleb edin. O, cennette bir makamdır ki, mutlaka Allah’ın kullarından birinin olacaktır. Ona erişecek kimse olmayı ümid ediyorum. Kim benim için Allah’tan Vesile’yi taleb ederse, şefaatim kendisine vacib olur.” (Müslim, Salat, 11; Ebu Davud, Salat, 36/523)

Tebbet Suresi

Tebbet Suresi, Mekke döneminde inmiştir. Sure, 5 ayettir. “Tebbet sözcük olarak kurusun, kahrolsun manasına gelmektedir.

Ebu Leheb hakkında inmiştir. Zira o, eziyet etmek kasdıyla Resulullah’ın yoluna gizlice diken koymuş, bu işte kendisine karısı da yardım etmişti. Allah Teâlâ kendisine yakınlarını uyarıp İslam’a çağırmasını emredince Hz. Peygamber Safa tepesine çıkmış, orada bulunan Kureyş kabilesi mensuplarını yanına çağırarak onlara İslam’ı tebliğ etmiş; ancak Resulullah’ın amcası Ebû Leheb bu olaya kızarak, “Kuruyup yok olasıca! Bizi bunun için mi çağırdın?” demesi üzerine bu sure inmiştir.

Sure, “Mesed Suresi” diye de anılır.

Tebbet Suresi Arapça Okunuşu

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
تَبَّتْ يَدَٓا اَب۪ي لَهَبٍ وَتَبَّۜ ﴿١﴾ مَٓا اَغْنٰى عَنْهُ مَالُهُ وَمَا كَسَبَۜ ﴿٢﴾ سَيَصْلٰى نَاراً ذَاتَ لَهَبٍۚ﴿٣﴾ وَامْرَاَتُهُۜ حَمَّالَةَ الْحَطَبِۚ ﴿٤﴾ ف۪ي ج۪يدِهَا حَبْلٌ مِنْ مَسَدٍ ﴿

Tebbet Suresinin Türkçe Okunuşu

Bismillahirrahmanirrahim.

1- Tebbet yedâ ebî lehebin ve tebb.
2- Mâ ağnâ ‘anhu mâluhû ve mâ keseb.
3- Seyaslâ nâran zâte leheb.
4- Vemraetuhû hammâlete’l-hatab.
5- Fî cîdihâ hablun min mesed.
Tebbet Suresinin Anlamı
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.
1- Ebu Leheb’in elleri kurusun, (yok olsun) zaten yok oldu ya.
2- Malı da, kazandıkları da kendisine bir yarar sağlamadı. (kurtarmadı)
3- (O) alevli bir ateşe girecektir.
4- Karısı da, odun hamalı (ve),
5- Boynunda bükülmüş bir ip olarak (ateşe girecektir.)

Tebbet Suresi Fazileti

Her çeşit hastalıklara okunan surelerden biri de Tebbet Suresidir. Bir hastaya 7 kere bu sure okunur.

Nazar değen kimseye okunurken Tebbet Suresi dahi 3 kere okunan surelere ilave edilir.

Tebbet Suresi, haksız yere düşmanlık yapan zalime karşı 1000 kez okunursa, düşman helak olur.

Yani, düşmanına galip gelirsin. Davanı kazanırsın. Sen haklı olduğun için davanda sen haklı çıkarsın demek olur.

Kim Tebbet suresini okursa, umarım ki, Allahü Teâlâ onunla Ebû Leheb’i bir yerde birleştirmez.