Hümeze Suresi, Manası ve Faziletleri

Hümeze Suresi, Mekke döneminde inmiştir. Sure, 9 ayettir. Hümeze, kelime manası ile insanları arkadan çekiştiren, ayıplayan kimse demektir. Bu sure, Allah-u Teala’nın, dedikodu yaparak insanların aleyhine konuşanların, insanları kötüleyen, alay eden ve kalp kıranların büyük bir azap göreceklerini açıkça belirttiği mukaddes bir suredir. Hümeze suresi, dünya malına dalıp ahiret hayatını unutanları da büyük bir azap beklediğini hatırlatan bir suredir.

HÜMEZE SURESİ ARAPÇA OKUNUŞU


وَيْلٌ لِكُلِّ هُمَزَةٍ لُمَزَةٍۙ ﴿1﴾ اَلَّذ۪ي جَمَعَ مَالًا وَعَدَّدَهُۙ ﴿2﴾ يَحْسَبُ اَنَّ مَالَهُٓ اَخْلَدَهُۚ ﴿3﴾ كَلَّا لَيُنْبَذَنَّ فِي الْحُطَمَةِۘ ﴿4﴾ وَمَٓا اَدْرٰيكَ مَا الْحُطَمَةُۜ ﴿5﴾ نَارُ اللّٰهِ الْمُوقَدَةُۙ ﴿6﴾ اَلَّت۪ي تَطَّلِعُ عَلَى الْاَفْـِٔدَةِۜ ﴿7﴾ اِنَّهَا عَلَيْهِمْ مُؤْصَدَةٌۙ ﴿8﴾ ف۪ي عَمَدٍ مُمَدَّدَةٍ ﴿9﴾

HÜMEZE SURESİ TÜRKÇE OKUNUŞU

Bismillahirrahmanirrahim

1- Veylül li külli hümezetil lümezeh
2- Ellezıcemea malev ve addedeh
3- Yahsebü enne malehu ahledeh
4- Kella le yümbezenne fil hutameh
5- Ve ma edrake mel hutameh
6- Narullahil mukadeh
7- Elleti tettaliu alel ef’ideh
8- İnneha aleyhim mü’sadeh
9- Fi amedim mümeddedeh

HÜMEZE SURESİ MANASI

Rahman ve Rahim olan Allah’ın ismiyle.

1- Veyl o insanları çekiştirip kaş göz işaretleriyle alay edenlerin bütününe
2- Ve bir mal toplayıp hep onu sayana!
3- Malının, kendisini ebedi yaşatacağını sanır.
4- Hayır, andolsun ki, o Hutame’ye (cehenneme) atılacaktır!
5- Bildin mi Hutame nedir?
6- Allah’ın, tutuşturulmuş ateşidir
7- Ki, gönüllerin ta üstüne çıkar!
8- O (ateş), onların üstüne kapatılacaktır mutlaka,
9- Uzatılmış sütunlar içinde olarak.

FAZİLETLERİ

Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (sav) buyurdu ki:

“Her kim Hümeze suresini okursa, Allah’u Teala, Muhammed ve Ashabı ile alay edenlerin sayısınca kendisine on hasene verir.”

•Hümeze suresinin nazar değmiş bir kimseye 7 kez okunması nazarı ortadan kaldırır.

•Hümeze suresini iftiraya uğrayan kişi 21 defa okursa iftiradan kurtulur.

Ahlak ile İlgili Temel Bilgiler

  • Ahlak nedir?
    Ahlak; insanın ruhuna ve kişiliğine yerleşen alışkanlıklardır. İki kısma ayrılır:
    1. Güzel ahlak
    2. Kötü ahlak
  • Güzel ahlak neye denir?
    Allah’ın ve Resulü’nün emir ve tavsiye ettiği, diğer insanların da yapılmasından hoşlandığı güzel söz ve davranışlara güzel ahlak denir. Büyüklere saygı göstermek, güler yüzlü olmak, doğru konuşmak, canlılara merhamet etmek gibi.
  • Güzel ahlak, bireye neler kazandırır?
    1. Kişiyi Allah’a yaklaştırır.
    2. Kendi iç huzurunu sağlayıp toplumdaki saygınlığını artırır.
    3. Aile yapısını güçlendirir.
    4. Bu dünyada kazandırdıklarının yanı sıra ahiret kazancı da sağlar.
  • Güzel ahlak, topluma neler kazandırır?
    1. Toplumda huzuru ve barışı sağlar.
    2. Toplumu saygın kılar.
  • Kötü ahlak neye denir?
    Allah’ın yasak ettiği, Peygamber Efendimiz’in razı olmadığı, insanların zarar gördüğü kötü işlere, çirkin söz ve davranışlara kötü ahlak denir. Yalan söylemek ve hırsızlık yapmak gibi.
  • En güzel ahlak sahibi kimdir?
    En güzel ahlak örneğimiz Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’ dir.
  • Peygamber Efendimiz’in güzel ahlakından beş tanesini sayınız.
    1. Yalan söylemezdi.
    2. Çok cömertti.
    3. Merhametliydi.
    4. Alçakgönüllüydü.
    5. Bütün insanları, bilhassa çocukları çok severdi.
  • Ahlakî vazifelerimiz kaça ayrılır?
    1. Allah’a ibadet etmek.
    2. Allah’ın yarattıklarına şefkat ve merhamet göstermek.
  • Allah’a karşı vazifelerimiz nelerdir?
    1. Allah’ın varlığına ve birliğine inanmak.
    2. İbadet vazifelerimizi yerine getirmek.
    3. Emirlerine uygun hareket edip yasak ettiği şeylerden sakınmak.
    4. Allah sevgisini her şeyden üstün tutmak.
    5. O’nun adını saygı ile anmak.
    6. Verdiği nimetlere şükretmek.
  • Peygamberimiz’e karşı vazifelerimiz nelerdir?
    1. O’nun son peygamber olduğuna inanmak.
    2. O’nu çok sevmek; ismi anıldığında salavat-ı şerife okumak.
    3. Sünnetlerini uygulamak.
    4. Güzel ahlakını kendimize örnek almak.
  • Salavat-ı şerife nasıl okunur?
    Allahümme salli ala Muhammedin ve ala ali Muhammed.
  • Kur’an’ı Kerime karşı vazifelerimiz nelerdir?
    1. Kur’an-ı Kerim’in son kitap olduğuna inanmak.
    2. Usûlüne uygun olarak okumak.
    3. Manasını anlamaya çalışmak.
    4. Okurken ve dinlerken son derece saygılı olmak.
    5. İçindeki emirleri yapmak, yasaklardan sakınmak.
  • Annemize ve babamıza karşı vazifelerimiz nelerdir?
    1. Onlara karşı güler yüzlü ve tatlı sözlü olmak.
    2. Allah’a isyana davet etmedikleri sürece emirlerini dinlemek.
    3. Yaşlandıklarında bakımlarını üstlenmek.
    4. Öldüklerinde onları rahmetle anmak.
  • Bedenimize karşı vazifelerimiz nelerdir?
    1. Dengeli ve helalinden beslenmek.
    2. Sağlığımızı korumak.
    3. Temiz olmak.
  • Ruhumuza karşı vazifelerimiz nelerdir?
    1. Ruhumuzu yanlış inançlardan temizlemek.
    2. Faydalı bilgilerle donatmak.
    3. Kötü düşünce ve huylardan arındırmak.
    4. Güzel huylarla süslemek.
  • Anne ve babaların çocuklara karşı vazifeleri nelerdir?
    1. Onlara güzel bir isim vermek.
    2. Onları ruh ve beden yönünden sağlıklı yetiştirmek ve onlara haram yedirmemek.
    3. İyi bir eğitim verip örnek bir insan olarak yetiştirmek.
    4. Onlara sevgi ile yaklaşmak ve adaletli davranmak.
  • Eşlerin birbirlerine karşı vazifeleri nelerdir?
    1. Her konuda birbirlerine yardımcı olmalıdırlar.
    2. Kazançlarını israf etmemelidirler.
    3. Çocukların eğitim ve öğretimiyle birlikte ilgilenmelidirler.
    4. Saygıda ve sevgide kusur etmeyip birbirlerine karşı nazik ve yumuşak olmalıdırlar.
  • Hısım ve akrabalara karşı vazifelerimiz nelerdir?
    1. Zaman zaman ziyaretlerine gidip hal ve hatırlarını sormak.
    2. Yardıma muhtaç olanlara yardım etmek.
    3. Sıkıntılı anlarında yanlarında olmak.
  • Komşularımıza karşı vazifelerimiz nelerdir?
    1. Selamlaşmak.
    2. İyi geçinmek.
    3. Haklarını gözetmek.
    4. İyi ve kötü günlerinde yanlarında olmak.
  • Bir Müslüman diğer bir Müslüman’ın öldüğünü duyduğu zaman ne söyler?
    “İnna lillahi ve inna ileyhi raciûn= Allah’tan geldik, yine O’na döneceğiz!” ve “Allah rahmet etsin!” der.
  • Bir Müslüman diğer bir Müslüman’ın hapşırdığını duyduğu zaman ne demelidir?
    Hapşıran: Elhamdülillah (Allah’a hamd olsun)
    Duyan: Yerhamükellah (Allah sana rahmetiyle muamele etsin)
    Hapşıran: Yehdîna ve yehdîkümüllah (Allah bizi ve sizi doğruya iletsin).
  • Müslüman olmayanlara karşı vazifelerimiz nelerdir?
    1. Onlarla insanî ilişkiler içerisinde yaşamak.
    2. Mal ve canlarına zarar vermemek.
    3. Onlara dinimizi ve kültürümüzü güzel bir şekilde tanıtmak.
    4. Hak ve özgürlüklerine saygılı olmak.
  • Vatanımıza karşı vazifelerimiz nelerdir?
    1. Vatanımızı sevip iç ve dış düşmanlara karşı korumalıyız.
    2. Vatanımızın gelişmesi için çok çalışmalıyız.
    3. Yıkıcı ve bölücü davranışlara karşı uyanık olmalıyız.
    4. Kamu mallarını korumalıyız.
  • Şehit kime denir?
    Allah yolunda; din, vatan ve millet uğrunda savaşırken ölenlere denir.
  • Gazi kime denir?
    Allah yolunda; din, vatan ve millet uğrunda savaşıp sağ kalanlara denir.
  • Topluma karşı vazifelerimiz nelerdir?
    1. Başkalarının kutsal değerlerine saygılı olmak.
    2. Büyüklere saygı, küçüklere sevgi göstermek.
    3. Kendisi için istediğini başkası için de istemek.
    4. Kamu mallarını korumak, toplu taşıma araçlarına zarar vermemek; cami, okul, park, bahçe ve benzeri ortak kullanım alanlarını kirletmemek vb.
  • Hayvanlara, bitkilere ve doğal çevreye karşı vazifelerimiz neferdir?
    1. Hayvanlara eziyet etmemek, onları korumak.
    2. Doğal güzellikleri korumak; onlara zarar veren, kötü görünüm sergileyen şeyleri ortadan kaldırmak.
    3. Çöpleri sokaklara, yerlere rastgele atmamak ve tükürmemek.
    4. Bu kurallara uymayanları uyarmak ve eğitmek.
  • İslam ahlakına uyan Müslümanlar’da hangi özellikler bulunur?
    1. İman esaslarına inandığı gibi yaşar.
    2. Anne ve babasına saygı gösterir.
    3. Müslümanlar’ı kardeş bilir.
    4. Eliyle ve diliyle kimseyi incitmez.
    5. İyi insanlarla arkadaşlık yapar.
    6. Sigara, alkol ve uyuşturucu gibi zararlı maddeleri kullanmaz.

 

Hz. Muhammed’in Ahlakı

Peygamberimiz (s.a.v.), en güzel ahlaka sahip idi. Yüce Allah, Peygamberimiz (s.a.v.) ile ilgili olarak,

 ِ ٍ يم ََ\ ُ خُل ٍق َ عظ نَّ َك لَع ِ َوا

“Gerçekten sen yüce bir ahlak üzeresin” buyurmuş60 Peygamberimiz (s.a.v.)’in kendisi de,

ق َ مَ َكارِم َُتمِّم ِ لا ِ ثْ ُت نَّ َ بُع ِ ا

“Ben ancak güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” demiştir.

Peygamberimiz (s.a.v.) ahlaka çok önem vermiş;

 ِى ِ ْن ُ خُلق َ ْحس ِ َى فا ْ َت َ خْلق ا ْح َسن َّ َ ا َّللُهم َ

“Allah’ım! Yaratılışımı güzel yaptığın gibi ahlakı mı da güzel yap.”

 َّ َها اِلا ِ َ ْح َسن ِ ِى لا ْد لاََP ا ْح َس ِن ْ الاَ ْخ َلا ِق َ و َ ِ ل َ ْح َس ِن ْ الاَ ْع َ ِى لاِ ن ِ َّ ْ اهد ا َّللُهم َ ْ َت ان َّ َ ََها اِلا ّئ ِ ِ َى سي َق لاَي َ ْ الاَ ْخ َلا ِق ّئ ِ وَسي َ ِ ل َ ْ الاَ ْع َ ّئ ِ ِ َى سي ن ِ وق ْ َت َ ان َ

“Allah’ım! Beni amellerin en iyisine ve ahlakın en iyisine ilet. Amel ve ahlakın en iyisine ancak sen hidâyet edebilirsin. Amellerin kötüsünden ve ahlakın kötüsünden beni koru. Amel ve ahlakın kötüsünden ancak sen koruyabilirsin.”

 وُسوءِ ْ الاَ ْخ َلا ِق اق َ َّف ِ ِ والن اق َ ّ َق ِ ِ الش َن ِ م ِ َك ّ َى ا ُع ُوذب ِ ن ِ َّ ا ا َّللُهم َ

“Allah’ım! Ayrılıktan, iki yüzlülükten ve ahlakın kötüsünden sana sığınırım.”64 diye dua etmiştir. İnsanları ahlaklı olmaya çağırmış ve;

ا َ ُكم ا ْح َسن َ ِ َامَة ي ِ َ الْق ْم ًسا يَو ِ ْ َ ¦ْل ِ ُكم َ ب ا ْقر َ و َّ َ َ ِ ْ ا ِّ ُكم ا َحب ْنَ ِ م َّن ِ ا

“Sizin bana en sevimli olanınız ve kıyamet gününde bana en yakın olanınız ahlakı en güzel olanınızdır” buyurmuştur.

İmanı “ahlak” kavramına dahil etmiş ve ا ْف َضُل َ ِ ِْ َيpن ِ الا ا ُّى َ “Hangi iman daha fazîletlidir” sorusuna, ح َسdن َ قdلُخ ُ ال َق” َgüzel ahlaktır” cevabını vermiş,”

 ُ ُ خُلًقا ُُهم ً َ ا ا ْح َسن ِ َ6 اِ َيpن ن ِ ا ْكَمُل ْ المُ ْؤم َ

“Müminlerin iman bakımından en mükemmeli ahlakı en güzel olanlarıdır.”

ْ ُ خُلًقا َ ُ ـكم ا ْح َسن َ ْ َارُِكم خِ ي ْن ِ م َّن ِ ا “Sizin en hayırlınız ahlakı en güzel olanınızdır” ve

 ح َس ٍن ْن ُ خُل ٍق َ ِ ِ م َامَة ي ِ َ الْق ْم ِ ِن يَو َْقُل ِ  مِ َيزانِ ْ المُ ْؤم اث َ ْئ َ َ اي م

“Kıyamet gününde müminin mizanında güzel ahlaktan daha ağır hiç bir şey yoktur” buyurmuştur. Yüce Allah, insanları,

والتَّ ْقو َ ّ ِ ِر الْب ُ َ وا عَ\ اون َ َ َوَتع

“İyilik (birr) ve takvada yardımlaşmaya” (Maide 5/1) çağırmış Peygamberimiz (s.a.v.) de,

 الخُل ِق ح ْس ُن ْ ُ ُّ ُ الِْy َ

“Bir (iyilik, salih ameller), güzel ahlaktır” demiş ve

 ح َس ٍن النَّ َ اس بِ ُخُل ٍق َ َوَخالِ ِق

“İnsanlara güzel ahlak ile muamele edin.” buyurmuştur.

Peygamberimiz (s.a.v.), ahlâkî açıdan insanların en güzeli idi. Hz. Aişe validemize Peygamberimizin ahlâkının nasıl olduğunun sorulması üzerine,

 ْ ا ُن ا َ ك َ ان الُْقر ِ ّ ِ ِى َّن ُ خُلَق نَب ِ َفا

“Onun ahlakı Kur’an ahlakı idi” cevabını vermiştir. Bunun anlamı, Onun inancı, ameli, söz, fiil ve davranışları Kur’an’a uygundu demektir. Buna göre, iman edip salih ameller işlemek, İslam’ın emir ve yasaklarına riâyet etmek, insanlarla iyi ilişkiler içerisinde olmak ve kötülüklerden sakınmak güzel ahlak sahibi olmak demektir.

Peygamberimizin insanlarla olan ilişkileri, Müslümanlara tavsiye ettiği ve kendisinin de uyguladığı ahlâkî davranışları hadis ve siyer kitapları ile bize kadar ulaşmıştır.

Hz. Ali’nin oğlu Hasan (r.a.), “Hind b. Ebî Hâle’den Peygamberi gözümün önünde canlandırmasını istedim çünkü o, Peygamberi çok güzel anlatırdı. Bununla amacım, onun gibi olmaya çalışmaktı” demiştir. Bunun üzerine Hind, Peygamberimizi şöyle tanıtmıştır:

– O daima düşünceli idi, lüzumsuz konuşmaz, az, öz ve anlamlı konuşurdu. Sözlerini tane tane söylerdi. Gereğinden fazla ve eksik konuşmazdı.

– Güzel huyluydu, kaba ve hafif meşrep değildi. Az bile olsa iyiliği küçümsemezdi. Gülmesi tebessüm şeklinde idi.

Hz. Hüseyin’in isteği üzerine babası Hz. Ali (r.a.) Pey-gamberimizi şöyle anlatmıştır:

“– Peygamberin yanında lüzumsuz şeyler konuşulmaz- dı. Onu ziyarete gelenler onun yanından hiç boş dönmez- ler, bir takım meseleler öğrenirlerdi. İnsanları kötülükler- den sakındırır, kimseye suratını asmazdı. Arkadaşlarıyla yakından ilgilenirdi. Kötülüklerden hoşlanmazdı. İşleri ter- tipli olurdu. Haktan taviz vermezdi. Onun kendisine özgü bir makamı yoktu, otururken ve ayakta iken daima Allah’ı zikrederdi. Bir meclise gelince boş bulduğu yere otururdu.

İnsanlara hoşgörülü davranırdı. Onun meclisinde yüksek sesle ve haram şeyler konuşulmazdı. Meclisinde büyüğe saygı ve küçüğe sevgi gösterilirdi. O, daima güler yüzlü, iyi huylu ve yumuşak davranışlı idi. Kötü huylu, kaba, şarlatan, yüz kızartıcı, herkesi ayıplayan ve alaya alan bir insan değildi. Ondan bir şey isteyen mahrum kalmazdı. Hiç kimseyi kötülemez, ayıplamaz ve kimsenin kötü tarafını öğrenmek istemezdi. Konuştuğu zaman arkadaşları susar, o sustuğu zaman arkadaşları konuşurdu. Onun yanında münakaşa yapılmazdı. Sözünü bitirmedikçe kimsenin sözünü kesmezdi.”

Hadis ve siyer kitaplarında Peygamberimizin güzel ahlakı, söz, fiil ve davranışları ile ilgili pek çok rivâyet vardır. Bu rivayetlere göre onun yüce ahlakının bir kısmını şöyle sıralayabiliriz:

– O; emin, güvenilir, mütevazı, edepli, , yumuşak huylu, affedici, çok merhametli, çok şefkatli kanaatkâr, muttaki, müstakîm, muhsin, salih ve sadık bir insandı.

– Asla büyüklenmez,85 kimseye kaba davranmaz86 ve kimseyi hakir görmezdi.

– Kötülüğe iyilikle muamele ederdi. Davete icabet eder, yapılan iyiliğe teşekkür ederdi.

– Zengin-fakir herkese eşit davranır, insanlar arasında ayırım yapmazdı.

– Özür dileyenin özrünü kabul ederdi, hoşgörülü idi.

– Çocukları çok sever, hastaları ziyaret eder, misafirlerine son derece ikramda bulunurdu.

– Nefret ettirmez, müjdeler, zorlaştırmaz, kolaylaştırırdı.

– Adaleti her yerde tatbik eder, zulmü hoş görmezdi.

 ِ َامَة ي ِ َ الْق ْم dت يَو َ ظُُل َ الظْلم َّن ُّ ِ فا َ َ َّتُق ُّ وا الظْلم ِ ا

“Zulümden sakın, çünkü zulüm, kıyamet gününde sahibini karanlıklarda bırakır” derdi.9

– Asla yalan söylemezdi. Doğru sözlüydü. Akrabalarıyla ilgilenir, emanetlere riayet eder, yoksulları doyurur, acizlerin işini görür, musibet ve felakete uğrayanlara yardım ederdi.

– Hiç “hayır” demezdi.101 Kendisinden bir şey talep edilince yapmak isterse “evet” der, yapmak istemezse sükut ederdi. – İnsanların en cömerdi ve cesuru idi.

– Ev işlerine yardım ederdi. Daima Allah’ı zikrederdi. İpekli elbise giymez, altın yüzük takınmaz,106 altın ve gümüş kaptan yemek yemezdi.107 Giyiminde temizliğe ve sadeliğe önem verirdi.” Güzel koku sürünmeyi severdi.

– Hiç bir yemeği ayıplamazdı.110 Yemeğe besmele ile başlar ve sağ eliyle yerdi. Yemekten önce ve sonra ellerini yıkardı. İyice doymadan sofradan kalkardı. Suyu üç yudumda içerdi.

– Nefsi için kin tutmaz, öc almaz ve kimseye sövmezdi. Darılmaz ve dargın durmazdı.

– Acizlikten, tembellikten, korkaklıktan, cimrilikten, zenginlik ve fakirliğin fitnesinden, fakirlik ve zilletten, faydasız ilimden, saygılı olmayan kalpten, doymayan nefisten ve kabul olmayan duadan Allah’a sığınırdı.

– Allah’tan daima hidayet, takva, iffet ve gönül zenginliği isterdi.

– İnsanları renklerine, şekillerine ve servetlerine göre değil inanç, söz, fiil ve davranışlarına göre değerlendirirdi.

– İnsan haklarına, müminlerin birlikteliğine, birbirlerine sevgi, şefkat ve merhamet ile davranmalarına, kardeşliğe, kusurların bağışlanmasına, komşu haklarına, sevgi ve dostluğa, akrabalarla ilişkinin sürdürülmesine ve onlara iyilik yapılmasına, mal, can ve namus güvenliğine çok önem verirdi.

– Yetimlere bakılmasını, yoksulların doyurulmasını çocukların iyi yetiştirilmesini, misafirlere ikram edilmesini, kötülüğün iyilikle savılmasını ve insanlara güzel davranılmasını, selamlaşmayı, Müslümana yardım etmeyi, küçüklere sevgi, büyüklere saygı göstermeyi, güler yüzlü olmayı, doğruluğu, cömertliği, samîmiyeti iffetli ve hoşgörülü olmayı, adaleti, iyiliği, güzelliği ve temizliği yardım severliği ve insanlara faydalı olmayı teşvik ederdi.

– İnsanlara eziyet edilmesine, sövülmesine, lanetlenmesine, dövülmesine, zarar verilmesine, güçlük çıkarılmasına, işkenceye, kin tutmaya, dargın durmaya, öfkelenmeye, insanların aldatılmasına, haset edilmesine, arkadan çekiştirilmesine, gizli hallerinin araştırılmasına, komşuya eziyet edilmesine, iki yüzlülük yapılmasına, yalan söylenmesine, yalancı şahitlik yapılmasına emanete hıyanetlik edilmesine…. karşı çıkardı.

Peygamberimizin bu ve benzeri güzel davranışları hadisçilerin kurgulaması değil, gerçeğin ifadesidir. Bu davranışlar, Kur’an’ın emir ve yasaklarıyla da örtüşmektedir. Kur’an’ın; insanın söz, fiil ve davranışlarıyla ilgili emir ve yasaklarından her biri birer ahlâki kuraldır. Çünkü “ahlak” ancak bir söz, fiil, iş ve davranış sonucu ortaya çıkar. Peygamberimiz (s.a.v.) bu kuralları hayatında uygulamış ve müminlerin de uygulamasını istemiştir. Peygamberimizin Kur’an’da yer alan emir ve yasakları kendi hayatında uyguladığı göz önünde bulundurulduğunda Onun; şirk, küfür, nifak, isyan, riya, fısk, yalan, kibir, gurur, kendini beğenme, kıskanma, öfke, kin, hırs, cimrilik, israf, zulüm, şiddet, kusur araştırma, gıybet, dedikodu, gaflet, kaba davranma, kötü söz, içki, kumar, zina, hırsızlık, hainlik, kötü zan, emanete hainlik, kabalık, saygısızlık, kötülük, iftira, tembellik, alay etme, hilebazlık, sahtekârlık, sadakatsizlik gibi bütün kötü söz, fiil ve davranışlardan uzak olduğunu söyleyebiliriz.

Peygamberi örnek almak; onun gibi iman ve ahlak sahibi olmak, onun gibi güzel, söz, fiil ve davranışlarda bulunmak, onun gibi salih ameller işlemektir. Onu örnek almak, onun yaşadığı devrin gelenek ve göreneklerini devam ettirmek değildir. Din gereği yaptığı ve yapılmasını istediği şeyleri yapmaktır. Onun gibi yönetici, onun gibi öğretmen, onun gibi vaiz, onun gibi eğitimci, onun gibi baba, eş, tüccar, komşu, onun gibi muttaki, muhsin, salih, halim, merhametli, sadık, müstakim, âdil, hoşgörülü ve güzel ahlak sahibi bir mü’min olmaktır.

Bir insanın Peygamberin sahip olduğu Kur’an ahlakına sahip olabilmesi için;

  • Allah’a ve Peygamber (s.a.v.)’e karşı görevlerini yapması,
  • Nefsinin, ailesinin ve diğer insanların haklarına riâyet etmesi, onlara ihsan ve ikramda bulunması,
  • Diğer canlılara ve çevreye saygılı olması gerekir.

Peygamberimizin; fert, aile ve toplum hayatımızda bize model olabilecek altı niteliğini kısaca örnek olarak anlatmak istiyoruz. Bunlar Onun; adaleti, ihsanı, takvası, istikameti, hilmi ve merhametidir.

Mekruh

Mekruh sözlükte “sevilmeyip kerih, nahoş görülen şey” demektir. Bunun mastarı olan kerâhet de sözlükte “çirkinlik, sevimsizlik, bir şeyi sevmemek ve hoşlanmamak” gibi anlamlara gelir. Fıkıh terimi olarak ise mekruh, şâriin yapılmamasını kesin ve bağlayıcı olmayan tarzda istediği fiil ve davranışlardır. Gerek şâriin bu tarz yasaklaması gerekse bu yasaklamanın sonucu kerâhet diye anılır; yasaklanan fiil için de mekruh terimi kullanılır. Mekruh da haram gibi meşrû olmayan fiil ve davranış olmakla birlikte, aralarında bazı farklılıklar bulunmaktadır.

Bir fiilin mekruh olduğunu tesbit edebilmek için nasların iyi incelenmesi gerekir. Zira şâri‘ bu hususu değişik üslûp ve şekillerde göstermiş olabilir:

a) Şâri‘, bir fiilin yapılmamasını istemek üzere kerâhet lafzını kullanmış olabilir. Meselâ, “Allah, size dedikodu yapmanızı, çok soru sormanızı ve mal mülk ziyan etmenizi mekruh kılmıştır” (Buharî, “İstikrâz”, 19) hadisinde, dedikodunun, çok soru sormanın ve mal mülk ziyan etmenin mekruh olduğu bildirilmiştir.

b) Şâri‘, bir fiilin yapılmamasını istemek üzere, kendisinde haramlığa değil, mekruhluğa delâlet eden bir karînenin bulunduğu yasaklama ifadesi kullanmış olabilir. Meselâ “Allah nezdinde helâllerin en sevimsizi boşamadır” (İbn Mâce, “Talâk”, 1) hadisinde, helâl lafzı kullanıldığından şâri‘ tarafından istenmeyen bu fiilin haram değil, mekruh olduğu anlaşılmaktadır.

c) Şâri‘ bazan da fiilin yapılmamasının tercihe şayan olduğunu dolaylı bir üslûpla istemiş olabilir. Meselâ, Hz. Peygamber, “Mehrin en iyisi en kolay olanıdır” hadisinde mehirde aşırılığın terkedilmesini teşvik etmiş ve mehirde aşırılığa gitmenin mekruh olduğunu zımnen ifade etmiştir. Mekruh fiil işleyen cezayı hak etmez; bazan kınanma ve azarlamaya müstehak olur. Ancak mekruh fiili Allah rızâsı için terkeden, kişi, övülmeye ve sevaba müstehak olur. Bu açıklamalar fakihlerin çoğunluğuna göredir. Hanefî fakihlere göre ise mekruh iki nevidir:

a) Tahrîmen Mekruh
Bu, şâriin yapılmamasını kesin ve bağlayıcı tarzda istediği bir fiil olmakla birlikte, bu talep haber-i vâhid gibi zannî bir delil ile sabit olmuştur. Bu tür mekruh harama yakın olup, vâcibin karşıtıdır. İki kişi arasında yapılan bir akdi bozmak üzere yeni bir fiyat teklif etmek, başkasının evlenme teklifinde bulunduğu kadına evlenme teklifinde bulunmak gibi. Vâciplerin terk edilmesi de mekruhtur. Bu nevi mekruhun hükmü, haram bir fiili işleyenin hükmü gibidir, yani cezayı gerektirir. Ancak haramdan farkı, bunu inkâr eden kişi kâfir olmaz.

Fakihlerin çoğunluğu haramı, tahrîmen mekruhu da kapsayacak şekilde tanımlar. Onlara göre haram “şâriin yapılmasını kesin ve bağlayıcı tarzdakat‘î veya zannî bir delil ile istediği fiil”dir. Şu halde Hanefîler’in tahrîmen mekruh olarak değerlendirdikleri fiillere, diğer mezhep fakihleri haram demektedirler. Hanefîler’den İmam Muhammed de tahrîmen mekruhu haram olarak nitelendirmekle birlikte, zannî delil ile sabit olduğundan onu inkâr edenin küfrüne hükmedilemeyeceği kanaatindedir.

b) Tenzîhen Mekruh
Bu, şâriin yapılmamasını kesin ve bağlayıcı olmayan bir tarzda istediği fiildir. Bu tanım, cumhûr-ı fukahânın mekruh tanımına uygundur. Tenzîhen mekruh, helâle yakın olup, mendubun karşıtıdır. İkindi namazından sonra, güneşin batmasından az önce nâfile namaz kılmak, soğan, sarımsak yiyerek camiye gitmek, abdest alırken suyu israf etmek gibi fiiller bu kısma örnek verilebilir. Bu nevi mekruhun hükmü, herhangi bir cezayı ve kınanmayı gerektirmemesidir. Ancak tenzîhen mekruh hükmündeki fiili istemek, üstün ve faziletli olan davranış tarzının terk edilmesi demektir. Dinî literatürde yer alan ve özellikle ibadetler alanında sıklıkla söz konusu edilen mekruhlar mendublarda olduğu gibi- mükellefleri dinî hayata, haramdan, kötü ve çirkin işlerden uzak durmaya hazırlayıcı, dinî vecîbelerin daha anlamlı ve verimli şekilde ifa edilmesini destekleyici bir işlev taşır. Aynı şekilde mekruhlardan kaçınma, Hz. Peygamber’in önerilerini, güzel ahlâk ve yaşayışını, İslâm toplumlarının ortak kültürünü, tecrübe birikimini ve ahlâkî değerlerini iyi izleyebilmek açısından da son derece önemlidir.

Peygamber Gönderilmesindeki Hikmet

İnsanların gerçek birer yol gösterici olan peygamberlere ihtiyacı vardır. Her ne kadar insan yaratılırken akıl, bilinç, idrak, seçme imkanı gibi birtakım yeteneklerle donatılmış ve bu yetenekler sayesinde kendisi, çevresi ve diğer yaratıklar hakkında bazı bilgiler edinmiş olsa da bütün bunlar sınırlı ve kendi gücü oranındadır. İnsanın gücünü aşan konularda ve yeterli olamadığı hususlarda yahut da gücü dahilinde olup da dış çevrenin olumsuz etkisiyle gerçeğe ulaşamadığı hususlarda elinden tutulması ve yolunun aydınlatılması gerekmektedir. İşte yarattığı insanın bu yönünü en iyi bilen yüce Allah, hikmetinin, lütuf ve yardımının bir sonucu olarak insanlara peygamberler göndermiştir. Bunun dışında insanların peygamberlere ihtiyaç duymalarının sebepleri arasında şunları söylemek mümkündür:

1. İnsanlar kendi akıllarıyla Allah’ın varlığını, birliğini anlayabilirlerse de, bunun ötesinde O’na ait birtakım yüce sıfatları tamamen anlayamazlar. Allah’a nasıl ibadet edileceğini, ahiretle ilgili durumları dosdoğru bilemezler. En kısa ve pürüzsüz bir yoldan giderek dünya ve ahiret mutluluğuna kavuşmak, fikir ve ahlak yönüyle yükselmek, ancak peygamberlerin öğrettiği buyrukları yerine getirmekle mümkün olabilir. İşte yüce Allah, insanların bu ihtiyacını gidermek için peygamberler göndermiştir.

2. Eğer peygamber gönderilmemiş olsa insanlar, gerçek, iyi, doğru ve güzeli bulmada, faydalı ve zararlıyı ayırt etmede zorlanacaklar, bunun için çok zaman harcayacaklar, çoğu zaman da bu konuda duygularının, geleneklerinin, geçici arzu ve isteklerinin baskısı altında kalacaklar, gerçek doğru ile pratik yararı birbirine karıştıracaklar, isabetli karar veremeyeceklerdir. İşte bu ve benzeri sebeplerle Allah rahmetinin bir sonucu olarak peygamberler göndermiştir: “Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik” (el-Enbiya 21/107).

3. İnsanın belli işlerle sorumlu ve yükümlü tutulabilmesi ve bundan dolayı onlara sevap ve ceza verilebilmesi için bilgilendirilmesine, bunun için de peygamber gönderilmesine ihtiyaç vardır. Böylelikle ahirette insanların “bilmiyorduk, peygamber gönderilmedi” diye Allah’a karşı mazeret ileri sürmelerinin peşinen önüne geçilmiş olmaktadır: “Biz müjdeleyici ve sakındırıcı olarak peygamberler gönderdik ki artık peygamberlerden sonra insanların, Allah’a karşı bir bahaneleri olmasın…” (en-Nisâ 4/165).

4. Peygamberler sanat, ticaret, ziraat ve çeşitli meslekleri topluma öğretmek suretiyle medeniyete, kültüre ve toplumsal gelişmeye katkıda bulunmuşlardır. Ümmetlerini hem bu dünyada hem de ahirette mutlu kılmaya çaba göstermişlerdir.