Mucize

Sözlükte “insanı aciz bırakan, karşı konulmaz, olağan üstü, garip ve tuhaf şey” anlamlarına gelen mucize, terim olarak “yüce Allah’ın, peygamberlik iddiasında bulunan peygamberini doğrulamak ve desteklemek için yarattığı, insanların benzerini getirmekten aciz kaldığı olağanüstü olay” diye tanımlanır. Tabiat kanunlarının geçerliliğini ve etkilerini kısa ve geçici bir süre durduran mucizenin mahiyeti, pozitif bilimlerle açıklanamaz. Aksi halde bu mucize olmaktan çıkar ve olağan bir şey olurdu. O halde mucize, peygamber olan kişinin, akılların alamayacağı bir olayı Allah’ın kudreti ile göstermeyi başarmasıdır. Kur’an’da mucize terimi yerine ayet, beyyine ve burhan kavramları kullanılır.

Bir olayın mucize sayılabilmesi için şu özellikleri taşıması gerekir:

a) Mucize gerçekte Allah’ın fiilidir. “Peygamberin mucizesi” denilmesi, mucizenin onun aracılığıyla olması ve onun doğruluğunu göstermesi sebebiyledir.

b) Mucize peygamberlerde meydana gelir. Peygamber olmayan birinin gösterdiği olağan üstülüğe mucize denilemez.

c) Mucize tabiat kanunlarına aykırı bir olaydır.

d) Mucize, peygamberlik iddiasıyla birlikte bulunur. Peygamberlik iddiasından önce veya sonra olmaz.

e) Mucize, peygamberin isteğine uygun olur. “Dağı yerinden kaldıracağım” diyen birisinin denizi yarması mucize sayılmaz. Kur’ân-ı Kerîm’de bazı mucizelerden söz edilir. Bunların en meşhurları şunlardır:

-> Hz. İbrâhim, Bâbil Hükümdarı Nemrud tarafından ateşe atılmış ve ateş Allah’ın “Ey Ateş, İbrâhim’e karşı serin ve zararsız ol” emrine uyarak onu yakmamıştır (el-Enbiyâ 21/58-69).

-> Hz. Sâlih’in, Semûd kavminin isteği üzerine bir deve getirmesi, Semûd kavminin azarak deveyi kesmesi, buna karşılık yüce Allah’ın müthiş bir deprem ile onları yok etmesi (eş-Şuarâ 26/141-158).

-> Hz. Ya‘kub’un oğlu Yûsuf‘un gömleğini kör olan gözüne sürmesi sonucu gözlerinin açılması (Yûsuf 12/92-96).

-> Hz. Musa’nın elindeki asanın yılan haline gelmesi; elini koynuna sokup çıkardığında elinin eksiksiz ve bembeyaz olması; asasının Firavun’un huzurundaki sihirbazların ip ve sopalarını yutuvermesi; asasını denize vurunca denizin yarılıp, İsrâiloğulları’nın açılan yoldan geçmesi, Firavun ve ordusu geçeceği sırada denizin tekrar kapanıp onları boğması (eş-Şuarâ 26/61-66).

-> Hz. Süleyman’ın bir kuşla konuşması; karıncanın sözünü anlaması (en-Neml 27/18-19).

-> Hz. İsa’nın Allah’ın izniyle çamurdan kuş yapıp, onu üflediği zaman canlı bir kuş olup uçması, ölüleri diriltmesi, anadan doğma körü ve alaca hastalığına yakalanmış kimseyi iyileştirmesi (el-Mâide 5/110), havarilerin isteği üzerine gökten bir sofra indirmesi (el-Mâide 5/114-115).

Hz. Yusuf’un Kuyuda Ettiği Dualar

Hz-Yusuf-Kuyu

Kardeşleri tarafından kuyuya atılan Hz. Yusuf Allah’a sığınmış ve şu duayı okumuştur: 

“Ya şâhiden gayre gâibin ve ya karîben gayre baîdin ve ya gâliben gayre mağlûbin. Ic’al lî min emrî ferecen ve mahrecâ. ”

Anlamı:

“Ey gâib olmayan şâhid! Ey uzak olmayan yakın! Ey mağlûb olmayan gâlip! Şu içinde bulunduğum durumdan kurtulup çıkmamı nasip eyle! / Beni bu içinde bulunduğum durumdan kurtar.”

Bu esnada Allah, Cebrail’e; “Kuluma yetiş ey Cebrail!” dedi.

Cebrail derhal yetişerek onu boğulmaktan kurtardı ve onu, suyun içindeki bir kayanın üstüne oturttu. Sonra Yusuf  Allahü tealanın selamını tebliğ etti ve “Sen kardeşlerine bir gün bu yaptıklarını haber vereceksin!” dedi. Ayrıca dua etmesini, Allah’a yalvarmasını, O’na yapılan duaları kabul edeceğini söyledi. Şu şekilde dua etmesini bildirdi:

“Allahümme ya kâşife külli kürbetin ve ya mûcibe külli da’vetin ve ya câbire külli kesîrin ve ya müyessire külli asîrin ve ya sâhibe külli garîbin ve ya mûnise külli vahîdin ve ya lâ ilâhe illâ ente es’elüke en’tec’ale lî ferecen, mahrecen ve en takzife hubbeke fî kalbî hatta lâ yekûne lî hemmün ve lâ zikru gayrike ve en tehfezanî ve terhamenî ya Erhamerrâhimîn”

Anlamı:
Ey her belayı kaldıran, her duayı kabul eden, kırık kalpleri saran, iyileştiren, her güçlüğü kolaylaştıran, her garibin sahibi ve yalnızların teselli edicisi, ey kendisinden başka ilah olmayan! Beni içinde bulunduğum sıkıntıdan kurtarmanı, onun için bana bir çıkış yolu nasip etmeni, muhabbetini kalbime koymanı, böylece benim için senden başka bir düşünce ve zikir olmamasını, her türlü musibetten muhafaza buyurmanı, bana merhametinle muamele etmeni isterim. Ey merhametlilerin en merhametlisi olan Allahım!”

Bu duanın üzerine Hz. Yusuf’un etrafı melekler tarafından sarılmış, kuyuda yalnızlık çekmesine engel olmuşlardır.

Allah hepimize Hz. Yusuf’un sabrını ve iffetini nasip etsin.

Hz. Yusuf Peygamberin Hikayesi, Hz. Yusuf’un Hayatı ve Mucizeleri

Hz-Yusuf-KuyuHz. Yusuf, Yakup Peygamber’in on iki oğlundan en küçüğünün (Bünyamin) bir büyüğüdür. Yusuf, İsrailoğullarını meydana getiren on iki boydan birinin başıdır. Büyükbabası İshak, büyük büyükbabası İbrahim‘dir. Yakup’un en sevgili eşinden olan en sevgili oğludur. Kur’an-ı Kerim’de kendi adı ile bir sure vardır. Yusuf Suresi 111 ayettir. Ayetlerin 98’i Hz.Yusuf’tan bahseder. O ayetlere göre Hz. Yusuf’un hayatı şöyledir:

Küçük yaşta annesini kaybeden Yusuf, çok güzel yüzlü ve çok zeki bir çocuktu. On bir tane erkek kardeşi vardı. Babalar Yakup Peygamber en çok Yusuf’u sever ve onunla ayrıca ilgilenirdi. Babalarının bu aşırı ilgisi ağabeylerinin kıskanmasına sebep olmuştu.

Hz. Yusuf bir gece rüya gördü ve uyanınca bunu babasına anlattı. Rüyasında on bir yıldızın, güneşin ve ayın kendisine secde ettiklerini gördüğünü söyledi. Hz. Yakup bu rüyanın, Yusuf’un gelecekte büyük bir adam olacağına işaret ettiğini anlayıp rüyadan kimseye bahsetmemesi için Yusuf’u tembihledi. Hz. Yakup’un büyük oğulları bu rüyayı öğrendi ve toplanarak Yusuf’u öldürmeye karar verdiler.

Ağabeyleri babalarından izin isteyerek koyunları otlatmak üzere Yusuf’unda kendileriyle birlikte gelmesini söyledi. Ağabeylerini çok seven Yusuf’un da istemesi üzerine Hz. Yakup izin verdi. Kardeşlerini alan büyük oğullar onu kıra götürdü.  Orada Yusuf’u derin bir kuyuya atıp, gömleğini kana bulayarak Ey bizim babamız, hakikaten biz gittik. Yusuf’u da eşyalarımızın yanında bırakmıştık. Onu kurt yemiş. dediler. Kesmiş oldukları hayvanın kanına buladıkları gömleği getirip Yakup’a verdiler. Hz. Yakup onların yalan söylediklerini anladı ve takdire razı olup sabrın kendisi için en güzel yol olduğunu bildirdi. Yusuf’u kaybolması onu çok üzdü ve ağlayarak gözlerini kaybetmesine sebep oldu.

Hz. Yusuf kuyuya atıldıktan bir müddet sonra Medyen’den gelip Mısır’a gitmekte olan bir kervan kuyunun yanında konakladı. Su almak için kovalarını kuyuya attıkları zaman Yusuf kovaya sarıldı. Kova yukarı çekilince Yusuf da kovayla beraber dışarıya çıktı. Kovayı çeken kişi güzel yüzlü bir çocuğun da çıktığını görünce şaşırdı. Kervancılar Yusuf’u Mısır’a götürüp pazara çıkardılar. Birçok kimse onu satın almak isteyince fiyatı yükseldi. O sırada Mısır Azizi, yani Maliye Bakanı Yusuf’u kervancılardan çok yüksek bir fiyata satın aldı. Mısır Azizi’nin hanımı Züleyha isimli bir kadındı ve çocukları olmamıştı. Bu yüzden Aziz, Yusuf’u evlat edinmeyi düşündü. Hz. Yusuf akıllara durgunluk verecek derecede güzeldi. Yüzünde parlayan peygamberlik nuru herkesi hayran bırakırdı. Bu durum Hz. Yusuf büyüdükçe Züleyha’nın ona aşık olmasına sebep oldu. Onu kendisiyle beraber olmaya davet etti. Hz. Yusuf bunu kabul etmeyince, ona iftira atarak kocasına şikayet etti ve Yusuf’u hapse attırdı.

hz-yusuf-ve-kardesleri

Yusuf uzun yıllar hapiste kaldı. Mısır Firavunu’nun ekmekçisi ve şerbetçisi de onunla birlikteydi. Yusuf zindandayken hastaları ziyaret eder, geceleri namaz kılar, Rabbini zikrederdi. Allah, kendisine rüya tabiri ilmini öğretti. Yusuf, Firavun’un ekmekçisi ve şerbetçisinin görmüş oldukları rüyaları tabir etti. Birinin, kurtulup işine devam edeceğini, diğerini ise öleceğini söyledi. Sonunda dediği çıktı. Hz. Yusuf, kurtulan arkadaşına efendisinin yanında kendisini anmasını söyledi.
Hz. Yusuf zindandayken Mısır hükümdarı bir rüya görmüştü. Rüyasında, yedi semiz ineğin yedi zayıf ineği yediğini ve yedi yeşil başak, yedi de kurumuş başak görmüştü. Bu rüyanın yorumunu yaptırmak istedi. Hz. Yusuf’un rüya yorumu yaptığını öğrendi ve onu yanına çağırarak rüyasını anlattı. Yusuf, “Yedi sene bolluk, sonra yedi sene kıtlık olacak. Bollukta saklayın, kıtlıkta bunları yersiniz. dedi. Hükümdar Yusuf’un suçsuz olduğunu ve senelerdir zindanda boşuna kalmış olduğu öğrendi ve bunun üzerine Hz. Yusuf’u maliye bakanlığına getirdi. Yusuf bolluk senelerinde çok ekip, ekinleri sapları ile beraber ambarlara koyulmasını, bu şekilde ekinler bozulmadan kalıp hem de saplar ile hayvanların yem ihtiyacının giderileceğini söyledi.

Aynı kıtlık, Hz. Yusuf’un babasının memleketi olan Ken’an diyarında da yaşandı.
Yusuf‘un kardeşleri de yiyecek almak için Mısır’a geldi. Onları tanıyan Yusuf sonunda kendini kardeşlerine tanıttı ve onları affettiğini söyledi, ailesinin tamamını Mısır’a davet etti. Ailesi Mısır’a vardığında Yusuf,  üvey annesi ve babasını tahta oturttu; diğer on bir kardeşi de Hz. Yusuf’un önünde eğildiler. O zaman Yusuf; Ey babam! İşte bu evvelce gördüğüm rüyanın yorumdur. Hakikaten Rabbim o rüyayı tahakkuk ettirdi. Beni zindandan çıkarıp mülk ihsan etti. Şeytan benimle kardeşlerimin arasını açtıktan sonra, Allah sizi çölden getirdi. Muhakkak ki, Rabbim dilediği şeyleri hakkıyla bilen her şeyi hikmetinin icap ettirdiği vakit ve şekilde yapandır. dedi. Bu şekilde İsrailoğulları, Filistin’den Mısır’a gelip yerleşmiş oldu. Bir süre sonra Hz. Yakup vefat etti. Hz. Yusuf, Allah Teala’ya söyle münacatta bulundu: “Rabbim, bana hükümdarlık verdin, rüyaların yorumunu öğrettin. Ey göklerin ve yerin yaratanı! Dünya ve ahirette koruyanım sensin! Benim canımı, Müslüman olarak al! Ve beni iyilere kat!” (Yusuf, 101).

Pek çok olayları içeren bu hayat hikayesi için Allah Teala şöyle buyurdu: And olsun ki, Yusuf ve kardeşlerinin olayında, soranlara nice ibretler vardır.” (Yusuf, 7)