Rabbim Benimle

“…Yere gireni, ondan çıkanı, gökten ineni, oraya yükseleni bilir. Nerede olsanız,
O sizinle beraberdir. Allah, bütün yaptıklarını hakkıyla görendir.”
(Hadîd, 57/4)

Allah, her zaman ve her yerde kulu ile beraberdir. Onun yanında ve yakınındadır. Çünkü bütün zaman ve mekanlar, yer ve gök O’nundur. O’nun bulunmadığı hiçbir yer yoktur. O, kuluna insanın şah damarından daha yakındır. Kur’an’da da, “Biz ona şah damarından daha yakınız.” (Kâf, 50/16) diye buyrulmaktadır. Yüce Allah her yerde bizimle beraberdir. Nereye gidersek gidelim, O bizi görür, işitir, duamızı duyar ve bize cevap verir. Adını andığımızda bizi bilir. Biz de O’nu biliriz. Her an Allah ile beraber olmanın mutluluğunu yaşarız. O’nun adıyla girdiğimiz yerde bir korkumuz olmaz. O’nun izniyle girdikten, adını andıktan ve koyduğu kurallara uyduktan sonra her yerde, kendimizi güven içinde ve evimizdeymiş gibi hissederiz.

Bu durum, bizi O’na biraz daha yaklaştırmış ve sevdirmiş olur. Bunun belirtisini de, kendi içimizde bir huzur ve mutluluk şeklinde duyarız. Kâinattaki bütün varlıklar, Allah’ın varlığını, birliğini, büyüklüğünü anlatan bir kitap gibidir. İnsan, bu kitabı dikkatlice okursa Allah’ı her yerde bulur. O’nun kudretini, azamet ve yüceliğini anlar. O, her yerde isim ve sıfatlarıyla güç ve kuvvetiyle hazır ve nazırdır. İmanın en mükemmeli, nerede olursak olalım, Allah’ın bizimle beraber olduğunu bilmemizdir. Hiçbir şey O’nun bilgisinin dışında değildir. Nereye gidersek gidelim belki insanlardan gizlenebiliriz. Ama Allah’tan gizlenecek, O’na gizli kalacak hiçbir yer yoktur. O, her şeyi görür, duyar ve bilir. Çünkü O her an bizimledir. İnsan, nerede ne söylerse söylesin Allah konuşulanı duyar. Kur’an’da, “Üç kişi gizlice konuşmaz ki dördüncüleri O, olmasın. Beş kişi gizlice konuşmaz ki altıncıları O, olmasın. Bundan daha az, yahut daha çok da olsalar, nerede olurlarsa olsunlar O, mutlaka onlarla beraberdir.” (Mücadele, 58/7) diye buyrulmaktadır.

Kuran-Allah

Allah her şeye şahittir. Bu şahitlik, kullarının davranışlarını görmesi, bilmesi ve sözlerini duyması demektir. Allah her yaptığımızdan ve hatta yapacaklarımızdan da haberdardır. İşte bu yakınlığı her an hissedebilmek ne kadar güzel bir duygu ve düşüncedir. Böylesi güzel düşünceye sahip mümin, büyük bir bahtiyarlığa kavuşmuş demektir. Yüce Allah’ın kendisini gördüğünü, bildiğini ve her an yanında olduğunu bilen bir mümin, Allah’ın hoşuna gitmeyeceği hiçbir işi yapamaz. Böyle insanlardan oluşan toplumda huzur ve mutluluk olur. Allah’ın kendisiyle beraber olduğu, bütün hâl ve hareketlerinde onu gözetlediğine dair taşıdığı inanç, kulu kötülük işlemekten alıkor. Çünkü bu şuur onun vicdanının derinliklerinde kök salmıştır. O bilir ki, zatını görmese de, sesini duymasa da her zaman Allah ile beraberdir. Kulun, bütün hallerini Allah’ın bildiği şuuruna sahip olması, hareketlerinden haberdar olduğunu bilmesi, her zaman kendini kontrol altında bulundurması demektir.

Allah’ın bizim ile beraber olması, bir insan ile beraber olması gibi değildir. O zaman Allah, yaratılanlara benzetilmiş olur. İnsanın en temel meselesi Rabbini bilmek, O’nu bulmaktır. Allah insanı bunun için yaratmıştır. Var oluş sırrı budur. Allah’ı bulmak, O’nu şah damarından daha yakın hissetmek insanı huzura kavuşturacaktır. Allah ile birliktelik şuuru ve O’nun bize yakın olduğu bilinci; hiçbir davranışımızın O’na gizli olmadığını gösterir. Allah’ın bizimle beraber olması demek; nerede olursanız olun O sizinle beraberdir, size şah damarınızdan daha yakındır, dua ettiğinizde duanıza cevap verir, sizin tutan eliniz, yürüyen ayağınız, gören gözünüz olur, demektir. Allah’ın, kulları ile olan birlikteliği, yardım, başarı ve hidayet birlikteliğidir.

Allah, her an kullarını korur ve onları himaye eder. Allah’ın ilmi, bilgisi her şeyi kaplamıştır. O, nereye gidersek gidelim, bizimle beraberdir. Bu sebeple, yaptığımızdan anında haberdar olur.

Yalancı Şahitlik

ALLAH, ADALETLİ DAVRANMAMIZI VE DOĞRU ŞAHİTLİK YAPMAMIZI EMREDER

“Ey iman edenler! Kendiniz, ana babanız ve en yakınlarınızın aleyhine de olsa Allah için şahitlik yaparak adaleti titizlikle ayakta tutan kimseler olun. (Şahitlik ettikleriniz) zengin veya fakir de olsalar (adaletten ayrılmayın). Çünkü Allah ikisine de daha yakındır. (Onları sizden çok kayırır.) Öyle ise adaleti yerine getirmede nefsinize uymayın. Eğer (şahitlik ederken gerçeği) çarpıtırsanız veya (şahitlikten) çekinirseniz (bilin ki) şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.” (Nisa, 4/135)

İnsan toplumsal bir varlık olması hasebiyle, bir diğeriyle müşterek yaşamaya, alışveriş yapmaya, komşuluk ilişkilerinde bulunmaya bir anlamda mecburdur. Toplumsal ilişkilerdeki en önemli ilke ise adaletten ayrılmamaktır. Kelime itibariyle adalet, düzeltmek, doğru yola yönelmek, eşit ve dengeli olmak, tartmak, hakkaniyete uygun bir iş yapmak anlamlarına gelir. Bir başka deyişle, zulmün zıddı olarak adalet, bir şeyi ait olduğu yere koymak, hakkını vermek, eşit ve denk davranmak gibi anlamlara da gelmektedir. Kur’an-ı Kerim’de geçen “kıst” kelimesi de adaletin anlamını ve mahiyetini tamamlayan kelimelerden biridir. Kıst; kast, istikamet, vasat, nasip, hisse, mizan gibi pek çok manaya gelmektedir. Düzgün ve usulüne uygun olmayan şeye ise cevr (haksızlık, eziyet) adı verilmektedir.

O halde çok önemli bir kavramın anlamına uygun yaşamak hem dinin, hem ahlakın, hem de hukukun ve daha da önemlisi toplumsal yaşamanın bir gereğidir. Çünkü din ve ahlakın içten, hukukun ise dıştan kontrol altına alamadığı insan, hayatı hem kendine, hem de çevresine zararlı ve yaşanmaz hale getirmektedir. Herkese adalet, hakkaniyet, eşitlik prensipleri ölçüsünde davranmak, İslam’ın temel prensibidir. Doğrusu Müslümanların adaleti koruma bağlamında uç değil “vasat” ümmet oldukları, Kur’an-ı Kerim’de şöyle ifade edilmektedir: “Böylece, sizler insanlara birer şahit (ve örnek) olasınız ve Peygamber de size bir şahit (ve örnek) olsun diye sizi orta bir ümmet yaptık. Her ne kadar Allah’ın doğru yolu gösterdiği kimselerden başkasına ağır gelse de biz, yönelmekte olduğun ciheti ancak; Resûl’e tabi olanlarla gerisin geriye dönecekleri ayırt edelim diye kıble yaptık. Allah imanınızı boşa çıkaracak değildir. Şüphesiz, Allah insanlara çok şefkatli ve çok merhametlidir.” (Bakara, 2/143)

Ayetteki “Orta ümmet” ifadesi ile adil, seçkin, her yönüyle dengeli, haktan asla ayrılmayan, önder, bütün toplumlarca hakem kabul edilecek bir ümmet kastedilmektedir. Yani İslam ümmeti adaletli bir toplumdur ve öyle olmalıdır. Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus, adaletin sadece idareci kesimle ilgili olmanın çok ötesinde olup herkesi kapsadığıdır. Bir ev reisliğinden tutun da en küçük birimden en büyük birime kadar insan, maiyetindekilere tarafsız davranmalı, onların hak ve hukukuna riayet etmelidir. Netice itibariyle, başkalarının hak ve hürriyetlerine saygılı olmada, ticarette, insanları idare etmede, sevgi ve dostlukta hep adil olmanın yollarını aramalıyız.

Eğer toplumsal ilişkilerde bizim şahitliğimize ihtiyaç duyulmuş ise bundan kaçınmayıp hep doğruyu söylemeliyiz. Yalan ve yalancı şahitlik yaparak hem idareyi aldatmak, hem de hakkı gasp edilen mazlumun aleyhine işleyecek bir duruma sebebiyet vermek bir Müslümana asla yakışmaz. Öyleyse adaletin yalnızca mahkemelerden dağıtılmasını ve sadece buralardan beklenmesini yeterli göremeyiz. Adalet her yere hakim olursa mahkemenin işleri kolaylaşır. Unutmayalım ki, mahkemede doğru şahitlik yaparak adaletin tesisine yardımcı olmak da en önemli insani ve İslami görevlimizden biridir.

 

Kaynak: kuran.diyanet.gov.tr

Besmelenin Faziletleri

Euzübillahimineşşeytanirracim Bismillahirrahmanirrahim
Kovulmuş şeytanın şerrinden Allah’a sığınırım. Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla.
(Allah’ın rahmetinden uzak olan ve gazabına uğrayarak dünyada ve ahirette helak olan şeytandan, Allahü Teâlâya sığınırım, korunurum, yardım beklerim. Her var olana, onu yaratmakla ve varlıkta durdurmakla, yok olmaktan korumakla iyilik etmiş olan Allahü Teâlânın yardımı ile bu işimi yapabiliyorum.)
Adem aleyhisselama ilk gelen, Besmeledir. Müminler, Besmele yardımı ile sırat köprüsünden geçer.
Peygamber efendimiz, “Hoca çocuğa, Besmele okur, çocuk da söyleyince, Allahü Teâlâ, çocuğun ve anasının ve babasının ve hocasının Cehenneme girmemesi için senet yazdırır.” buyurdu.
Besmelenin Fazileti
*Hadis-i şerifte: “Kur’an-ı Kerim’e saygı göstermek, Euzübesmele okuyarak başlamakla olur ve Kur’an-ı Kerim’in anahtarı, besmeledir.” buyuruldu.
*Namazda, Sübhaneke okuduktan sonra Euzübesmele okumak sünnettir. Allahü Teâlâ: “Kur’an-ı Kerim okuyacağın zaman Euzübesmele söyle.” buyuruyor. (Nahl 98)
*Kesin haram olduğu bilinen bir şeyi mesela şarap içerken veya domuz eti yerken besmele çekmek küfürdür.

*İyi işlere Besmele ile başlamalıdır!

*Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: “Besmele ile başlanmayan her önemli iş noksan kalır.” [Beyheki]
*Eve girerken besmele çekilirse şeytan: “Bu eve girmeme imkan yok” der, dönüp gider. [Tibyan]
*Amel defterinde 700 Besmele bulunanı Allahü Teâlâ Cehennemden çıkarır. [Tergibussalat]
*Besmele ile yazı yazanın haceti kolaylaşır, Allahü Teâlâ da razı olur. [Deylemi]
*Yemeğe besmele ile başlayıp, sonunda Elhamdülillah diyenin, daha sofra kalkmadan günahları af olur. [Taberani]
*Besmele ile yenen yemek bereketli olur. [İbni Mace]
*Sıkıntıya düşen: “Bismillahirrahmanirrahim ve lâ havle ve lâ kuvvete illa billahil aliyyil azim” derse, her türlü sıkıntıdan kurtulur.” [Deylemi]
* Bin kere besmele okuyanın dört bin büyük günahı af olur. [Tergibussalat]
* Helaya girerken çekilen besmele, cinlere perde olur, avret yerlerini göremezler. [T. Salat]
* Besmele yazılı bir kağıdı, yerden kaldıran sıddıklardan yazılır. [Tergibussalat]
* Besmelesiz koku sürünen, şeytanlara da koku sürmüş olur. [İbni Sünni]
* Şeytandan korunmak için, yemeğe besmele ile başlamalıdır.[Taberani]
* Su içerken besmele çek, bitince de, Elhamdülillah de ve üç nefeste iç. [İbni Sünni]
* Yemeğe başlarken, Allahü Teâlânın adını anın, yani besmele çekin! Başında besmele çekmeyi unutan, hatırladığı zaman, “Bismillahi alâ evvelihi ve ahirihi” desin! [Ebu Davud, Tirmizi, Hâkim]
*Besmele ile başlanılan iş bitince de, Elhamdülillah demeli, yani Allahü Teâlâya şükretmelidir!
BESMELENİN SIRLARI:
*Besmele 19 harftir. Buda Cehennem Zebanilerinin sayısına denktir. Kim besmeleyi çok okur, bunu adet haline getirirse, Allah; okuyanı Zebanilerden korur. Ayrıca okuyanın rızkını çoğaltır, dünya ve ahirette makam ve mevkisini arttırır.
* Besmeleyi günlük hayatta dilinden hiç düşürmeyenin Allah ölüm acısını hafifletir, kabir sorularını basitleştirir, kabir azabından korur, hesabı kolay ve zahmetsiz olur.
* Besmeleyi, kişi yatmadan abdestli olarak 21 kere okursa, o gece; şeytan, cin, insan şerrinden, yangından, zelzeleden ve eceli gelmemişse ani ölümden emin bir şekilde uyur. Gece boyunca güven içinde olur.
* Besmele halis bir niyetle 70 defa yağmur yağması için okunursa yağmur yağar.
* Besmele 100 defa büyülü veya ağrı çeken birine her gün okunursa Allah büyüyü ortadan kaldırır, ağrıyı geçirir.
* Bir arzusu, isteği olan besmeleyi 113 defa Cuma günü hatip minberde iken okur ve hatible dua eder ve isteğini talep ederse arzusu yerine gelir.
* Besmele 313 defa pazar günü güneş doğarken, abdestli olarak, kıbleye yönelerek okur ve 100 defa Peygamber Efendimize S.A.V. salatü selam okursa; okuyanın rızkı artar ve bollaşır.
* Besmeleyi 787 defa isteğinin olması, düşmanlarından kurtulması, bir musibetin kalkması için niyet ederek okunursa istek yerine gelir.
* Besmele oruçlu olarak 787 defa kimsenin olmadığı yerde, kıbleye yönelerek okunur ve buna 7 gün devam edilirse okuyan istek ve arzusuna kavuşur.
* Besmele 40 gün sabah namazının ardından kalkmadan 2500 defa okunursa, okuyanın kalp gözü açılır, esrar ilimlerine vakıf olur.
* Besmeleyi günde 1000 defa okuyanın hem dünyada, hemde ahirette Allah ihtiyaçlarını yerine getirir.
* Besmeleyi her gün sabah ve gece 1000 defa okumaya devam eden; sıkıntıdan, üzüntüden ve hatta hapisten bile kurtulur.
* Besmeleyi 12000 defa okuyup, her 1000 de 2 rekat namaz kılıp ihtiyacını dilerse, isteği yerine gelir, ihtiyacı karşılanır.
* Güneş doğarken güneşe karşı oturup 300 defa besmele, 300 defa salavat getiren her işinde başarılı olur ve rızkı çoğalır, bereketlenir.
* Besmeleyi 786 defa bir bardak suya okuyup, muhabbet ve sevgisi istenilen kişiye içirilirse, içenin kalbinde okuyana veya niyetine okunana karşı sevgi ve muhabbet meydana gelir.
* Besmeleyi 786 defa bir bardak suya okuyup 7 gün sabah güneş doğarken içilirse içen kişinin zihni açılır, unutkanlığı gider.
* 40 Gün riyazet ederek, tam bir itikat ile sabah namazının ardından 2500 defa besmele okuyan kişi ilim sahibi olur, her şeyi rüyasında görür ve bazı sırlara vakıf olur.
* Besmeleyi gece yarısı 786 defa 7 gece okursa maksadı ve isteği gerçekleşir.
* Hastanın şifa bulması için, hastaya 1000 defa besmele okunur. Ardından 1000 defa Fatiha Suresi okunur. 1000 defa Salavat getirilir ve hastanın şifaya kavuşması için dua edilir.
* Besmeleyi 786 defa 7 gün ara vermeden okuyup isteğini, maksadını Allah’dan dileyenin isteği yerine gelir.
* Bir maksadı, bir arzusu, isteği olan kişi temiz ve tenha bir yerde kıbleye yönelerek 1000 besmele okur, sonra 2 rekat namaz kıldıktan sonra “Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve eshabihi ecmaiyn” diyerek isteğini, maksadını talep eder ve sonra 1000 defa besmele okuyup tekrar 2 rekat namaz kılıp ardından tekrar selatü selam okuyarak dua eder bu şekilde tekrar ederek 12000 besmele ve 11 saltü selam okuduktan sonra isteğini Allah dan niyaz ederse maksadı ve isteği gerçekleşir.
* Borçlu olan veya rızkı dar olan kişi ceylan derisi üzerine; safran, misk ve gül suyu karışımı mürekkep ile besmeleyi yazıp öd ve anber ile tütsüledikten sonra üzerinde taşırsa yokluktan ve darlıktan kurtulur.
* Cam bardak içine 40 besmele yazıp, zemzem suyu doldurup hastaya içirilirse hasta şifaya kavuşur.
* Besmele 81 defa yazılıp uykusunda korkan çocuğun boynuna asılırsa korkusu kalmaz.
* Besmele 35 defa yazılıp eve veya iş yerine asılırsa o yerin bereketi artar. İş yerinin kazancı çoğalır. Cin, şeytan şerrinden, yangından ve kem gözlerden korunmuş olur.
* Besmele 70 defa ölünün üzerine okunursa kabir azabı hafifler, Münker ve Nekir in sorularında zorluk çekmez.
* Besmeleyi kapısının üzerine yazan kişi helaktan emin olur.

Kederli Anlarda Okunacak Ayet-i Kerimeler

Dua etmek

1. “Ve iy yemseskellahu bi durrin fela kaşife lehu illa hu ve iy yuridke bi hayrin fela radde li fadlih, yüsibü bihi mey yeşau min ıbadih, ve hüve’l-ğafuru’r-rahim.”

Ve eğer Allah sana bir keder dokunduracak olursa, onu Ondan başka açacak yoktur; ve eğer O, sana bir hayır dilerse, o zaman da O’nun lütfunu reddedecek yoktur. O, lütfunu kullarından dilediğine nasip eder. O, çok bağışlayan, çok merhamet edendir.
(Yunus, 107)

 

2.“Kul ley yusibena illa ma keteballahu lena, hüve Mevlana ve alallahi fel- yetevekkeli’l-mü’minun.”

De ki: Bize hiçbir zaman Allah’ın yazdığından başka bir şey ulaşmaz. O, bizim Mevlamızdır ve müminler onun için yalnız Allah’a dayanıp güvensinler!”
(Tevbe,51)

 

3.“Ve ke eyyim min dabbetil la tahmilu rizkaha, Allahu yerzukuha ve iyyaküm ve hüve s-semiu’l-âlim.”

“Nice hayvanlar var ki, rızkını (yanında) taşıyamaz; Allah onlara da rızık veriyor, size de! O her şeyi işitendir, bilendir.”
(Ankebut, 60)

 

4.“Ma yeftehıllahü linnasi mir rahmetin fela mümsike leha, ve ma yümsik fe la mursile lehu mim ba’dih, ve hüve’l-azizu hâkim.”

“Allah insanlara rahmetinden her neyi açarsa artık onu tutacak, kısacak kimse yoktur. Her neyi de tutar kısarsa onu da ondan sonra salacak yoktur. O, öyle güçlüdür, öyle hikmet sahibidir.”
(Fatır, 2)

 

5.“Ve lein seeltehüm men haleka’s-semavati ve’l-arda le yekulünnallah, kul eferaeytüm ma ted’une min dunillahi in eradeniyallahu bi durrin hel hünne kaşifatü durrihi ev eradeni bi rahmetin hel hünne mümsikatü rahmetih, kul hasbiyallahu aleyhi yetevekkeli’l-mütevekkilun.”

“Andoldun ki, onlara: ‘O gökleri ve yeri kim yarattı?’ diye sorsan kesinlikle Allah’tır’ diyeceklerdir. De ki: ‘Gördünüz ya, Allah’tan başka çağırdıklarınızı, eğer Allah bana bir keder dilerse, onlar O’nun vereceği kederi açabilirler mi? Ya da O, bana bir rahmet dilerse onlar O’nun rahmetini (engelleyip) tutabilirler mi?’ De ki: Allah bana yeter! Tevekkül edenler hep ona dayanır!”
(Zümer, 38)

 

6.“Inni tevekkeltü alallahi rabbi ve rabbiküm, mâ min dabbetin illa hüve ahizüm bi nasıyatiha, inne rabbi ala sıratım müştekim.”

“Her halde hem benim Rabbim, hem sizin Rabbiniz olan Allah’a güvenip) dayanmışım. Hiç (bir) yerde bir debelenen (canlı) yoktur ki perçemini O tutmuş olmasın! Şüphe yok ki Rabbim doğru bir yol üzerindedir.”
(Hud, 56)

 

7.“Fe in tevellev fe kul hasbiyallahu la ilahe illa hu, aleyhi tevekkeltü ve hüve rabbü’l-arşi’l-azim”

“Eğer aldırmazlarsa de ki: “Bana Allah yeter! Ondan başka ilah yoktur. Ben O’na dayanmaktayım ve O büyük arşın sahibidir!”
(Tevbe,129)

 

Kur’ân Okuma İbadeti

Kuran-Allah

Kur’an-ı Kerim, kâinat kitabının bir tercümesi, Yüce Allah tarafından insanlık için çizilmiş bir hayat programı, bütün ilim ve hakikatlerin aslı ve kaynağı olmakla beraber, aynı zamanda bir dua, bir zikir ve fikir kitabıdır.

Mü’minler hem onun mânâ ve muhtevasıyla amel ederler, hem de ruhlarını serinletmek, kalblerini nurlandırmak, Rablerine yalvarmak ve o yüce âlemlerde mesafe almak için maddî ve mânevî bir temizlik yaparak huşû ve huzur için okumaya başlarlar.Kur’ân bir ibadet kitabıdır. Lâfzıyla ibadet edilen tek kitaptır.

Her ne sûretle olursa olsun, Kur’ân’la meşgul ol-mak ibadetin tâ kendisidir. Hiç mânâsını anlamasak da Kur’ân-ı Kerîmi okumak, dinlemek; hatta yüzüne, hattına, yazısına bakmak ve huzurunda hürmetle durmak bile i-badettir, sevaptır.

Kur’ân okumak farzdır ve Allah’ın emridir. Namazın bir rüknü de kıraattir. Yani namaz kılabilecek miktarda Kur’ân ezberleyip okumak farzdır. Kur’ân-ı Kerîmin dışında hiçbir kitabın lâfzını, kelimelerini ezberlemek farz değildir. Bunun için Müslümanlar, mânâsını hiç anlamasalar da Kur’ân-ı Kerîmi bir ibadet şevkiyle Cenâb-ı Hakkın mübarek bir kelâmı olması hasebiyle severek ve sevi-nerek okurlar.

Kur’ân-ı Kerîmi okumak aynı zamanda bir peygamber âdeti ve tavsiyesidir. Bir hadiste Sevgili Peygamberimiz (a.s.m.) bu tavsiyeyi ve uhrevî mükâfatını şöyle dile getirirler:

‘Kur’ân’ı okuyunuz. Çünkü o kıyamet gününde size şefaatçi olarak gelecektir.’

Kur’ân’ın kendisini okuyana şefaat edeceği gibi, okuyan da başkalarına, özellikle yakınlarına şefaat hakkına sahiptir.

Hazret-i Ali’nin rivâyet ettiği bir hadiste Resulullah (a.s.m.) bu konuda şöyle buyururlar:

‘Kim Kur’ân-ı Kerîmi okuyup ezberler, onun helal kıldığını helal kabul eder ve haramını haram sayarsa, o sebeple Allah onu Cennetine koyar ve hepsi de Cehennem-lik olan yakınlarından on kişiye şefaat yetkisi verir.’

Kur’ân okuyan insanın makamı, mevkii ve rütbesi yüksektir. Meşhur, tanınmış ilim ve fikir adamlarıyla, mâneviyat ve velâyet ehli ile bizzat konuşmak, onların sohbetinde bulunmak insana ne kadar huzur ve mutluluk verir, ne kadar sevinç ve saâdete sevk eder.

İnsan böyle bir görüşmekten ne kadar zevk alır, haz duyar, değil mi? Ya huzurunda olduğu, konuştuğu Âlemlerin Rabbi ise durum ne kadar mânâ ve değer kazanacaktır. Tahmini bile hayalimizin alamayacağı kadar derindir. İşte Kelâm-ı Kadim olan Kur’ân’ı okuyan insan bu hazza ulaşabilecek bir imkana ermektedir.

Sadece Kur’ân ehline bir müjde olan bu haberi Peygamberimiz (a.s.m.) şöyle bildirir:

‘Kim Rabbiyle konuşmaktan hoşlanırsa Kur’ân okusun.’

* * *

İnsan yaratılışı gereği yükselmek, ilerlemek, belli bir yere gelmek, el üstünde tutulmak ister. Ama asıl yücelik ve yükseklik ebedî âlemdeki makamdır.

Kur’ân insanın bu duygu ve isteklerini tatmin ediyor, ruh dünyasını zenginleştiriyor, ona bitmez tükenmez bir hazinenin kapısını açıyor.

Kur’ân ehlini âhirette bizzat İlâhî rahmet taltif ediyor, Rabbimiz ona ikram ve izzette bulunuyor, önüne ebedi saâdet ve huzur âlemleri açılıyor.

Bu mânâyı Ebû Hüreyre, Efendimizden (a.s.m.) şu şekilde haber veriyor:

‘Kur’ân-ı Kerîmi okuyup onunla amel eden mü’min kıyamet gününde gelince Kur’ân der ki: ‘Yâ Rabbi ona elbise giydir.’

‘Ona keramet tacı giydirilir.
‘Sonra tekrar der ki: ‘Yâ Rabbi ona ikramını arttır’
‘Bu sefer ona keramet elbisesi giydirilir.
‘Sonra der ki: ‘Yâ Rabbi ondan razı ol.’
‘Ve Allah ondan razı olur.
‘Sonra ona denir ki: ‘Kur’ân’ı oku ve yüksel’.
‘Okuduğu her âyet için ona bir hasene yazılır.’

Allah’ın razı olacağı, Kâinat Sahibinin hoşnut olacağı, Ezel ve Ebed Sultanının memnun olacağı bir ibadet, bir yaklaşma ve yakınlaşma süreci böylece Kur’ân’la gerçekleşir.

Bu arada Allah’a muhatap olma azim ve gayreti içinde bulunan bir kul olarak değişik zamanlarda farklı farklı ibadetler yaparız. Namaz kılar, oruç tutar, hayır hasenatta bulunuruz. Böylece Rabbimize yaklaşır, onun rızasına ermeye gayret ederiz. Ama öyle bir ibadet şekli vardır ki, bizi Allah’a en çok yaklaştıran, ‘Âbid’ gibi bir kulluk makamına ulaştıran sırlarla doludur.
Efendimizin (a.s.m.) dilinden bu güzellik şöyle mânâ kazanır:

‘İnsanların en âbidi (en çok ibadet edeni) en çok Kur’ân okuyanıdır.’

Kur’ân bir kalkan, manevi bir kale, felaketlerden koruyan bir siper, kalb ve ruh dünyamızı kurtaran manevi bir çelik yelektir. Dünya hayatımızı düzene, nizama soktuğu, disipline ettiği gibi, ebedî hayatımızı da tehlikelerden ko-rur, sonsuz azap acılarından muhafaza eder.

Ebû Umâme’nin rivâyetine göre Resulullah Sallallâhü Aleyhi Vesellem bu konuda şu hakikati bildiriyor:

‘Kur’ân’ı okuyun. Çünkü Allah Teâla, Kur’ân’ı içinde bulunduran bir kalbe azap etmez.’

Hadisten dünyadaki stres, depresyon, panik ve benzeri psikiyatrik kalbî ve ruhî dertlerden Kur’ân sayesinde kurtulmanın mümkün olduğu anlaşıldığı gibi, Cehennemden de varlığımızın merkezi olan kalbimizin korunacağı anlaşılmaktadır.
Efendimiz (a.s.m.) insanları inanç bakımından Kur’ân okuyan ve okumayan olarak iki meyveye ve iki bitkiye benzetir. Çok orijinal olan bu benzetmede önemli bir ha-kikat anlatılır. Hadis-i şerifi Ebû Mûsa el-Eş’arî rivâyet ediyor. Resulullah (a.s.m.) şöyle buyurmuştur:

‘Kur’ân okuyan mü’min, kokusu hoş ve tadı güzel portakal gibidir.
‘Kur’ân okumayan mü’min de, tadı güzel kokusu ol-mayan hurma gibidir.
‘Kur’ân okuyan münafık, kokusu güzel ve tadı acı o-lan reyhan bitkisi gibidir.
‘Kur’ân okumayan münafık ise, kokusu olmayan ve tadı acı Ebû Cehil karpuzu gibidir.’

Hadiste ifade edildiği gibi, Kur’ân okuyan ve okuma-yan mü’minin hali bellidir. Her ikisi de derecesine göre güzeldir; fakat inancı bakımından içten pazarlıklı münafığın durumu içler acısıdır.

Böyle bir insan Kur’ân okusa da Kur’ân’ın kendisine bir faydası yoktur, çünkü kalbi imandan mahrumdur. Kendisi yanan, tükenen, etrafını aydınlatan, fakat ışıktan ve nurdan mahrum kalan bir mum gibidir.

Kur’ân-ı Kerîm ferdi olarak, tek başına okunabildiği gibi, cemaat halinde toplu olarak da okunur. Bu aynı za-manda bir Kur’ân ve iman dersidir. Hem okunur, hem de mânâsı ve anlattıkları üzerinde müzakere edilir, tartışılır, hakikatleri kavranmaya, akla ve kalbe sindirilmeye çalışılır.

Böyle bir cemaatin okuduğu Kur’ân, konuştuğu Kur’ân, düşündüğü Kur’ân, içi Kur’ân, dışı Kur’ân’dır. Melekler etraflarını kuşatır, rahmet imdadına yetişir, latifeler ve hissiyatlar tatmin olur, Cenâb-ı Hak da bu insanları kendi yüce katında anar.Bu ruhanî anı Ebû Hüreyre’nin rivâyetine göre Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle anlatıyor:

‘Herhangi bir topluluk Allah’ın evlerinden birinde toplanır, Kur’ân-ı Kerîmi okurlar ve aralarında müzakere ederlerse mutlaka üzerlerine kalb huzuru, gönül ferahlığı iner. Allah’ın rahmeti kendilerini kaplar, melekler kendilerini kuşatır ve Allah da onları kendi katındakiler içerisinde anar.’

Hadiste ifade edilen ‘Allah’ın evleri’nden murat, cami ve mescitler olduğu gibi, Allah’ın adının anıldığı, mü’minlerin biraraya gelerek Kur’ân okudukları ve ilmî sohbetler yaptıkları herhangi bir mekân da olabilir.

Kur’ân-ı Kerîm hem gündüz okunur, hem de gece okunur. Ubeydü’l-Mekkî’nin rivâyet ettiği bir hadiste Resulullah Sallallâhü Aleyhi Vesellem bu konuda şöyle buyururlar:

‘Ey Kur’ân ehli! Kur’ân’ı kenarda terk etmeyiniz. Onu hakkıyla tilavet ederek gece gündüz okuyun, yayın.’

Zaten Hazret-i Osman’ın (r.a.) ifade ettiği gibi ‘Eğer kalbleriniz temiz olursa Allah’ın kelâmına doymazsınız.’

Özellikle geceleyin Kur’ân okumak insanın kalben uyanık kalmasına, gaflet ve aymazlıktan kurtulmasına, Kur’ânî bir şuûr içinde geceye girmesine, gecenin karanlığını Kur’ân nuruyla aydınlatmasına vesile olur.

Ebû Hüreyre’nin rivâyetine göre Resulullah Sallallâhü Aleyhi Vesellem bu hususta şöyle buyururlar:

‘Kim bir gecede on âyet okursa gafil kimselerden yazılmaz.’ Ancak gece Kur’ân okurken insana ağırlık çöker, uyku basar ve uyuklar. Bu esnada nasıl hareket edileceği dahi hadiste belirtilir.

Ebû Hüreyre anlatıyor. Resulullah Sallallâhü Aleyhi Vesellem buyurdular ki:

‘Sizden biri geceleyin kalkınca Kur’ân diline dolaşıp ne dediğini anlamamaya başlayınca hemen yatsın.’

Her gece Kur’ân’dan belli bir bölüm okuyan insan, şâyet müsait değil de o gece okuyamazsa ne yapacağı hususunu yine hadisten öğreniyoruz.

Abdurrahman bin Abdi’l-Kârî anlatıyor. Ömer bin Hattab’ın şöyle söylediğini işittim. Resulullah Sallallâhü Aleyhi Vesellem buyurdular ki:

‘Kim geceleyin hizbini veya hizbinden bir kısmını okumadan uyursa, bunu sabah namazı ile öğle namazı arasında tamamlasın. Bu takdirde sanki gece (her zamanki vaktinde) okumuş gibi aynı sevaba nail olur.’

 

Mehmet Paksu