İslamiyet bir yardımlaşma dinidir.
İslamiyet’ten önce de sonra da hiç bir din ve fikir sistemi onun kadar bu konuya eğilmemiş, yardım anlayışı ve bu anlayışın uygulanışını bu kadar geniş boyutlara ulaştıramamıştır.
Yardımlaşma, toplum halinde yaşamanın doğal bir sonucudur. Hem başkaları ile yaşamak, hem yardıma ihtiyaç duymamak imkansızdır. Bunun için İslâmiyet yardımlaşmayı, bütün maddi ve manevi hayatımızı kapsayacak şekilde en geniş sınırları ile ele almış ve dini ahlaki bir görev olarak ortaya koymuştur. Kur’an-ı Kerim’in pek çok ayetinde bu konuya temas edilerek, müslümanlar yardımlaşmaya teşvik edilmiştir. Aynı zamanda Hz. Muhammed (Sav) müslümanlara yardım etmelerini öğütlemiştir. Çünkü yardım ettikleri insanlar zor durumlarını aştıklarında kendileri de yardımlaşmanın tadına vardığı için yardım etmeye çalışırlar.
Zekat, sadaka gibi yardımlar müslümanların aralarında birlik ve beraberliğin yaşandığının kanıtıdır. Sınıf farkının aşılmasına etkendir. Bu hususta müslümanların yardımlaşması sayesinde yardıma muhtaç kimselerin ihtiyaçları giderilir. Bu gibi yardımlar sayesinde muhtaç kimselerin yanlış hallerde bulunması önlenmiş olur. Örneğin yoksul bir adamın hırsızlık yaparak haram işlenmesinden kaçınmasına sebep olabilirler. İnsanlar arasında sevgi ve muhabbet bağı kurulur. İnsanlar toplumda kötülerin yanında iyilerinde olduğunun bilincine varır.
Resûlullah(s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Zalim de olsa mazlum da olsa kardeşine yardım et.”
Bunun üzerine birisi:
“Ey Allah’ın Resûlü! Eğer mazlum ise yardım ederim, ancak zalimse ona nasıl yardım edeceğim?” dedi.
Bunun üzerine Resûlullah şöyle buyurdu:
“Onu zulümden uzaklaştırırsın veya onun zulmüne engel olursun. İşte bu ona yapacağın yardımdır.”
Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor:
“Bilmez misiniz ki, göklerin ve yerin saltanatı Allah’ındır ve sizin için Allah’tan başka bir dost ve yardımcı yoktur”
Bakara, 2/107
“Göklerin ve yerin mülkü (bütün hazineleri) Allah’ındır. Allah, her şeye hakkiyle kâdirdir”
Ali İmran, 3/189
“Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır”
Bakara, 2/116, 255
Bu ve benzeri pek çok ayetten de anlaşılacağı gibi evrende gördüğümüz her şeyin gerçek sahibi Allah Teala’dır. Fakat, Cenab-ı Hak, yerde ve gökte bulunan bütün varlıkların, yüce katından bir lütuf ve bağışlama olarak, insanların hizmetine verildiğini başka ayet-i kerimelerde beyan buyurmuştur:
“Bir de göklerde ne var, yerde ne varsa hepsini (Allah) kendi katından sizin hizmetinize bağışladı. Şüphesiz ki bunda, düşünecek bir kavim için ibretler vardır”
Casiye, 45/13
Varlığın gerçek sahibi olan Allah Teala, bunu, kullarından dilediğine verir dilediğinden alacağını da şöyle açıklamıştır:
“Râsûlüm, Şöyle de: Ey mülkün sahibi Allahım! Sen dilediğine mülkü verirsin, dilediğinden de mülkü çeker alırsın; dilediğini aziz edersin, dilediğini de zelil edersin. Hayır, senin elindedir. Muhakkak ki sen her şeye kâdirsin”
Ali İmran, 3/26
Ayrıca, Allah Teala kendilerine mal ve mülk verdiği insanları başıboş bırakmamış, onlara malları ile ilgili bazı sorumluluklar yüklemiş ve görevler vermiştir.
“Onların mallarında dilencinin ve (iffetinden dolayı durumunu açıklamayan) yoksulun bir hakkı vardır.”
Zariyât, 51/19
Zekât gibi miktarı belirli yardımlaşma hükümleri gelmeden önce, sahabe yoksullar için ne kadar harcayacaklarını bilmiyorlardı.
Muaz b. Cebel ile Sa’lebe, Hz. Peygamber’e:
“Hizmetçilerimiz ve akrabalarımız var. Bunlara malımızdan ne kadar harcayalım?” diye sordu.
Bunun üzerine şu ayet indi:
“Ey Muhammed, sana, ne kadar infak edeceklerini sorarlar. De ki: “İhtiyacınızdan arta kalanını verin”
Bakara,219
Zekât farz kılınmadan önce, kazanç sahipleri, bu ayete göre, her günkü kazançlarından kendilerine yetecek kadarını alır, gerisini sadaka olarak dağıtırdı. Altın, gümüş gibi nakit parası olanlar, bir yıllık geçimini ayırır, geri kalanını Allah yolunda harcarlardı.
Kur’an-ı Kerîm’in pek çok ayetinde, varlıklı mü’minlere “Allah yolunda infak” etmeleri emir ve tavsiyesinde bulunulmuş, Allah yolunda harcayanlar övülmüştür.
“Ey iman edenler, kazandıklarınızın ve sizin için yerden çıkardığımız ürünlerin en helâl ve iyisinden Allah yolunda harcayın”
Bakara, 267
Müslümanlar yalnızca maddi olarak değil manevi olarak da birbirleriyle yardımlaşma dayanışma içerisinde olmalıdırlar.
Bir insanın, bizzat kendisine ve aile bireylerine karşı görevlerini yerine getirmesi bir iyiliktir. Komşusu ile olan ilişkilerinde kırıcı olmaması, ona her konuda yardım elini uzatması bir iyiliktir.
Bir yoksulun, bir yetimin yedirilip-giydirilmesi ve barındırılması nasıl maddî iyilikse, güler yüz ve tatlı sözle gönüllerinin alınması, sevgi ile başlarının okşanması da bir iyiliktir. Üzgün ve dertli birini teselli etmek, bildiklerini bir başkasına öğretmek, çevredekilere doğru yolu göstermek, hasta, yaşlı ve kimsesizleri ziyaret etmek bir iyiliktir.
Hz. Peygamber (s.a.v.) bize şu yedi şeyi emretti:
•Hastayı ziyaret etmek.
•Cenazeyi (kabre kadar) takip etmek.
•Aksırana Allah’tan rahmet dilemek.
•Zayıfa yardım etmek.
•Mazluma yardım etmek.
•Selamı yaymak ve yemin edenin yeminini tasdik etmek.
Dua ve Sevgi ile…
“İslamda Yardımlaşma” için bir yorum