- Ahiret nedir?
Dünyada yapılan iyilik ve kötülüklerin karşılığının verileceği yerdir. - Ahiret hayatının safhaları nelerdir?
1. Kabir hayatı
2. Kıyametin kopması
3. Yeniden diriliş
4. Mahşer
5. Amel defterlerinin dağıtılması
6. Hesap
7. Mizan
8. Sırat
9. Şefaat
10. Cennet
11. Cehennem - Ahiret hayatı nedir?
Kıyametin kopmasından sonra başlayacak olan sonsuz hayata ahiret hayatı denir. - Ahiret hayatı ne ile başlar?
Ölüm ile başlar. - Kıyamet nedir?
Dünyanın sona erip ölülerin yeniden diriltilmesidir. - Ölüm nedir?
İnsanın belli ve ölçülü olan hayatının sona ermesi ile yeni ve sonsuz hayatın başlamasıdır. - Ölüm, yok olmak mıdır?
Hayır, bir âlemden diğer bir âleme göç etmektir. - Kabir nedir?
Canımızın vücudumuzdan ayrılması ile cansız kalan cesedimizin bırakıldığı yerdir. - Kabir hayatı nedir?
Cesedimizin kabre koyulması ile başlayan ve ahiret gününe kadar devam edecek bir hayat ve bir zamandır. - Haşr ne demektir?
Allah’ın, insanları hesaba çekmek üzere tekrar dirilişten sonra bir araya toplamasıdır. - Mahşer neye denir?
İnsanların hesap vermek üzere toplandıkları yere denir. - Mahşerde; ilk sorgu hangi konuda olacaktır?
Mahşerde İlk sorgu namaz konusunda olacaktır. - Sur ne demektir?
Hazreti İsrafil’in (aleyhisselam) kıyameti başlatmak üzere üfüreceği âlettir. - Kıyamet ne zaman kopacak?
Kıyametin ne zaman kopacağını Allah’tan başka kimse bilemez. - Mizan ne demektir?
Ahirette hesaptan sonra herkesin amellerinin tartıldığı ilahî adalet ölçüsünün adıdır. - Sırat ne demektir?
Cehennem’in üzerine kurulmuş manevî bir köprüdür. Herkes bu köprünün üzerinden geçecektir. Mü’minler geçip Cennet’e ulaşacak, kâfirler ise geçemeyip Cehennem’e düşecekler. - Şefaat ne demektir?
Günahı olan müminlerin günahlarının bağışlanması, günahı olmayanların da Cennet’e daha yüksek dereceyle girme si için peygamberlerin ve Allah katında dereceleri yüksek olan kimselerin Allah’a yalvarmaları ve dua etmeleridir. - Cennet ne demektir?
Müminler için ahirette hazırlanmış mükâfat yeridir. - Cehennem ne demektir?
İman etmeyenler ile inandığı hâlde günah işleyenlerin cezalarını çekecekleri yer. - Şefaat ne demektir?
Allah’ın sevgisini kazanmış kişilerin dünyada yaptıkları iyi ameller nedeniyle diğer insanlar için Allah’tan af dilemeleri. - Kimler şefaat edebilir?
Peygamberler, âlimler, şehitler, hafızlar ve Allah’ın veli kulları. - Havz nedir?
Cennet’te müminlere sunulacak tatlı ve berrak içeceğin bulunduğu havuz. - Hesap nedir?
İnsanların dünyada yaptıklarından sorguya çekilmeleridir.
Kategori: ahiret
Yeni Yıla Girerken Okunacak Dua
Koca bir yılı devirdik. Kayıplarımız da oldu, kazançlarımız da oldu elbette.. Yaşam telaşımızı sürdürürken yaptığımız her işte yalnızca bir şey bizler için önemli olmalı, o da yüce Allah’ın rızası… Geçip giden 365 günde bilmeden veya bilerek işlediğimiz tüm günahlar için Allah’a yakararak, yürekten pişmanlığımızı dile getirip tövbe ederek, o günaha tekrar dönmemeli. Allah’a el açıp hayırlı bir ömür dilemeli. Ömrümüzden eksilen bir yıl, bizi ölüme yaklaştırıyor. Bunu unutmamalı… Yaşayacağımız yeni yılın öncekinden daha hayırlı geçmesi için önce yaşantımızın maddi ve manevi muhasebesi yapılarak yanlışların farkına varılmalı. Yüce Rabbimizin razı olduğu şekilde yaşayıp onun razı olduğu amelleri yaparak, hayırlı işler ve hayırlı kazançlar getiren işlerde gayret ederek, ibadet ve dualara devam ederken hayırlı bir şekilde yılın geçmesi için yeni yıla girerken, yeni yılın başında aşağıdaki dua okunur.
Bismillahirrahmanirrahim.
“Allâhümme ente’l-ebediyyü’l-kadimu’l-hayyü’l-kayyümü’l-kerimü’l-hannânü’l-mennânü.Ve hâzihi sennetün cedidetün.Es’elüke fihe’l-ısmete mine’s-şeytan’r-racimi ve evliyâihi: Ve’l-avne âlâ hâzihi’n-nefsi’l-emmâreti bi’s-sût.Ve”l-istiğale bi mâ yukarribuni ileyke yâ ze’-celali ve’l-ikram.”
”Allah’ım! Sen Ebedi ve Kadim’sin. Başlangıcı ve sonu olmayan Hayy ve Kayyum’sun. Hayat sahibi ve her şeyi kıvamında tutansın. Kerim ve Hannan’sın. Sonsuz ikramların ve şefkatin sahibisin. Bu gün yeni seneye giriyoruz. Bu yeni senede, lanetlenmiş şeytanın ve yardımcılarından beni korumanı senden istiyorum. Ve yine senden devamlı kötülüğe teşvik eden nefsimden beni korumanı istiyorum. Ve yine senden beni sana yaklaştıracak işlerle meşgul olmam konusunda bana yardımcı olmanı istiyorum. Ey celal ve ikram sahibi Allah’ım!..”
Müddessir Suresi
Müddessir Suresi Kur’an-ı Kerim’in yetmiş dördüncü suresidir. Mekke döneminde inmiştir. Elli iki ayettir. Sure, adını birinci ayette geçen “el-Müddessir” kelimesinden almıştır.
Müddessir; örtüsüne bürünen, demektir. Sûrede, Peygamber efendimize; inkar yolunda olanları uyarması, Allahü teâlâyı tekbir etmesi, yüceltmesi, sabırlı olması vs. emredilip, inkârcıların uğrayacakları cezâlar bildirilmiş, iyilerle kötülerin mukayesesi yapılmıştır.
Müddessir Suresi Okunuşu
Bismillahirrahmanirrahim
Yâ eyyuhel muddessir(muddessiru). (1) Kum fe enzir. (2) Ve rabbeke fe kebbir. (3) Ve siyâbeke fe tahhir. (4) Verrucze fehcur. (5) Ve lâ temnun testeksir(testeksiru). (6) Ve li rabbike fasbir. (7) Fe izâ nukıre fîn nâkû (nâkûri). (8) Fe zâlike yevme izin yevmun asî (asîrun). (9) Alel kâfirîne gayru yesîr (yesîrin). (10) Zernî ve men halaktu vahîdâ (vahîden). (11) Ve ce’altu lehu mâlen memdûdâ(memdûden). (12) Ve benîne şuhûdâ(şuhûden). (13) Ve mehhedtu lehu temhîdâ(temhîden). (14) Summe yatmau en ezîd(ezîde). (15) Kellâ, innehu kâne li âyâtinâ anîdâ(anîden). (16) Se urhikuhu saûdâ(saûden). (17) İnnehu fekkere ve kadder(kaddere). (18) Fe kutile keyfe kadder(kaddere). (19) Summe kutile keyfe kadder(kaddere). (20) Summe nazar(nazare). (21) Summe abese ve beser(besere). (22) Summe edbere vestekber(vestekbere). (23) Fe kâle in hâzâ illâ sihrun yu’ser(yu’seru). (24) İn hâzâ illâ kavlul beşer(beşeri). (25) Se uslîhi sekar(sekare). (26) Ve mâ edrâke mâ sekar(sekaru). (27) Lâ tubkî ve lâ tezer(tezeru). (28) Levvâhatun lil beşer(beşeri). (29) Aleyhâ tis’ate aşer(aşare). (30) Ve mâ cealnâ ashâben nâri illâ melâiketen ve mâ cealnâ ıddetehum illâ fitneten lillezîne keferû li yesteykınellezîne ûtûl kitâbe ve yezdâdellezîne âmenû îmânen ve lâ yertâbellezîne ûtûl kitâbe vel mu’minûne, ve li yekûlellezîne fî kulûbihim maradun vel kâfirûne mâzâ erâdallâhu bi hâzâ meselâ(meselen), kezâlike yudıllullâhu men yeşâu ve yehdî men yeşâ(yeşâu), ve mâ ya’lemu cunûde rabbike illâ hû(huve), ve mâ hiye illâ zikrâ lil beşer(beşeri). (31) Kellâ vel kamer(kameri). (32) Vel leyli iz edber(edbere). (33) Ves subhı izâ esfer(esfere). (34) İnnehâ le ıhdel kuber(kuberi). (35) Nezîren lil beşer(beşeri). (36) Li men şâe minkum en yetekaddeme ev yeteahhar(yeteahhare). (37) Kullu nefsin bimâ kesebet rehîneh(rehînetun). (38) İllâ ashâbel yemîn(yemîni). (39) Fî cennât(cennâtin), yetesâelûn(yetesâelûne). (40) Anil mucrimîn(mucrimîne). (41) Mâ selekekum fî sekar(sekare). (42) Kâlû lem neku minel musallîn(musallîne). (43) Ve lem neku nut’ımul miskîn(miskîne). (44) Ve kunnâ nehûdu maal hâidîn(hâidîne). (45) Ve kunnâ nukezzibu bi yevmid dîn(dîni). (46) Hattâ etânel yakîn(yakinu). (47) Fe mâ tenfeuhum şefâatuş şâfiîn(şâfiîne). (48) Fe mâ lehum anit tezkireti mu’rıdîn(mu’rıdîne). (49) Ke ennehum humurun mustenfireth(mustenfiretun). (50) Ferret min kasvereh(kasveretin). (51) Bel yurîdu kullumriin minhum en yu’tâ suhufen muneşşereh (muneşşereten). (52) Kellâ, bel lâ yuhâfûnel âhıreh(âhıreten). (53) Kellâ innehu tezkireh(tezkiretun). (54) Fe men şâe zekereh(zekerehu). (55) Ve mâ yezkurûne illâ en yeşâallâh(yeşâallâhu), huve ehlut takvâ ve ehlul magfireh(magfireti). (56)
Müddessir Suresi Türkçe Meali
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla
1. Ey (örtüsüne) bürünen! (Resûl)!
2. Kalk, (insanları) uyar.
3. Rabbini tekbir et (büyükle).
4. Elbiseni (kendini, kişiliğini ve seni çevreleyeni her türlü kirden) arındır.
5. Azaba götürecek şeyleri terk(e devam) et.
6. İyiliği, (karşılığında) daha çoğunu umarak yapma!
7. Rabbin için (her şeye) katlan.
8. O Sûr’a üfürüldüğü zaman,
9. İşte o gün zor bir gündür.
10. Kâfirlere kolay değildir.
11-12-13-14. Tek başına (hiçbir şeysiz, çıplak) yarattığım adamı da bana bırak! Ona hem bolca mal verdim, hem de (yanında) hazır bulunan oğullar (verdim)! Kendisine (bu nimetleri) döşedikçe döşedim.
15. Sonra yine de hırsla artırmamı ister.
16. Hayır! (Artırmayacağım.) Çünkü o, bizim âyetlerimize karşı oldukça inatçı idi.
17. Ona zor bir meşakkat yükleyeceğim (Onu sarpa sardıracağım.)
18. Çünkü o, (Kur’an hakkında uzun uzun) düşündü, ölçtü biçti.
19. Kahrolası nasıl da ölçtü biçti!
20. Yine kahrolası (aklınca) nasıl ölçtü biçti!
21-22-23-24-25. Sonra baktı (baktı) da, (söyleyecek söz bulamayıp) surat astı ve kaşlarını çattı. Sonra arka döndü ve büyüklük tasladı da: “Bu (öğretilip) rivayet edilen bir sihirden başka bir şey değildir, bu sadece insan sözüdür.” (dedi).
26. Onu (o güç yetiremeyeceği) Sekar’a (cehenneme) atacağım.
27. Sen biliyor musun Sekar nedir?
28. O, ne geri(de bir şey) bırakır ne de (tekrar tekrar yakmaktan) vazgeçer.
29-30. O (durmadan yenilenen) derileri yakıp (simsiyah) kavurandır. Onun üzerinde on dokuz (muhafız melek)[4]vardır.
31. Biz o ateşin zebânîlerini, sadece meleklerden kıldık. Onların sayısını da o inkâr edenler için ancak bir imtihan yaptık. (Böylece) kendilerine kitap verilenler de (Kur’an’ın hak olduğuna) iyice inansınlar, inananların da imanı artsın (kuvvetlensin) diye. Artık hem kendilerine kitap verilenler hem de mü’minler şüpheye düşmesinler. (Bu,) kalplerinde bir hastalık bulunanlarla, kâfirler: “Allah, bu misal ile ne demek istemiş olabilir?” desin(ler diyedir). İşte böylece Allah dilediğini (niyet ve amellerinin gereği olarak) sapıklıkta bırakır, dilediğini de doğru yola iletir. Rabbinin ordularını kendisinden başkası bilemez. Bu (cehennem, yahut zebânîlerin sayısı), insanlara (ibret için) bir hatırlatmadan başka bir şey değildir.
32. Hayır! (Onlar öğüt almazlar). Ay hakkı için…
33. Dönüp geldiği zaman, gece hakkı için…
34. Ağardığı sırada sabah hakkı için…
35. Muhakkak o (cehennem), büyük (bela)lardan biridir.
36-37. Hem sizden (ibadet ve hayırda) ileri geçmek veya geri kalmak isteyenleri korkutmak için insanları uyarıcıdır.
38. Her nefis kazandığına bağlıdır.
39. Ancak bahtiyar olan (defteri sağından verilen)ler böyle değildir. (İman edip iyi amelleriyle kurtulmuşlardır.)
40-41-42. (Onlar) cennetlerdedirler. Onlar suçlulara: “Sizi kavurucu ateşe sokan nedir?” (diye uzaktan sorarlar.)
43-44-45. (Günahkârlar) derler ki: “Biz namaz kılanlardan değildik. Yoksula yedirmezdik. (Kur’an’ın buyruklarını bırakıp, batıl şeylere) dalanlarla beraber biz de dalardık.”
46-47. “Ceza gününü yalan sayardık. Nihayet (bu halde iken) bize (gelmesi) kesin olan (ölüm) gelip çattı.”
48. Artık onlara şefaatçilerin şefaati fayda vermez.
49-50-51. Böyle iken onlara ne oluyor da, sanki aslandan ürküp kaçan yaban eşekleri gibi (hâlâ Kur’an’daki) öğütten yüz çeviriyorlar?
52. Fakat onlardan herkes, kendisine (Allah tarafından) dağıtılmış sahifeler (verilmesini) istiyor.
53. Hayır! (Bu olacak şey değildir!) Doğrusu onlar (bu alaycı sözleriyle) âhiretten korkmuyorlar.
54. Bilakis, (korkmaları gerekir.) Şüphesiz o (Kur’an) da (hayatta esas alınacak) bir öğüttür.
55. Artık kim dilerse onu düşünüp öğüt alsın.
56. (Ne var ki) Allah dilemedikçe onlar öğüt alamazlar. Saygıyla emirlerine itaat edilmeye lâyık olan ancak O’dur, mağfiret sahibi de O’dur.
Hadîs-i şerifte buyuruldu ki:
“Müddessir sûresini her zaman okumayı alışkanlık hâline getiren kimseye, Allahü Teâlâ Mekke’de yaşıyan müminlerin sevâbı kadar sevâb ihsân eder.”
İslamda Yardımlaşma
İslamiyet bir yardımlaşma dinidir.
İslamiyet’ten önce de sonra da hiç bir din ve fikir sistemi onun kadar bu konuya eğilmemiş, yardım anlayışı ve bu anlayışın uygulanışını bu kadar geniş boyutlara ulaştıramamıştır.
Yardımlaşma, toplum halinde yaşamanın doğal bir sonucudur. Hem başkaları ile yaşamak, hem yardıma ihtiyaç duymamak imkansızdır. Bunun için İslâmiyet yardımlaşmayı, bütün maddi ve manevi hayatımızı kapsayacak şekilde en geniş sınırları ile ele almış ve dini ahlaki bir görev olarak ortaya koymuştur. Kur’an-ı Kerim’in pek çok ayetinde bu konuya temas edilerek, müslümanlar yardımlaşmaya teşvik edilmiştir. Aynı zamanda Hz. Muhammed (Sav) müslümanlara yardım etmelerini öğütlemiştir. Çünkü yardım ettikleri insanlar zor durumlarını aştıklarında kendileri de yardımlaşmanın tadına vardığı için yardım etmeye çalışırlar.
Zekat, sadaka gibi yardımlar müslümanların aralarında birlik ve beraberliğin yaşandığının kanıtıdır. Sınıf farkının aşılmasına etkendir. Bu hususta müslümanların yardımlaşması sayesinde yardıma muhtaç kimselerin ihtiyaçları giderilir. Bu gibi yardımlar sayesinde muhtaç kimselerin yanlış hallerde bulunması önlenmiş olur. Örneğin yoksul bir adamın hırsızlık yaparak haram işlenmesinden kaçınmasına sebep olabilirler. İnsanlar arasında sevgi ve muhabbet bağı kurulur. İnsanlar toplumda kötülerin yanında iyilerinde olduğunun bilincine varır.
Resûlullah(s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Zalim de olsa mazlum da olsa kardeşine yardım et.”
Bunun üzerine birisi:
“Ey Allah’ın Resûlü! Eğer mazlum ise yardım ederim, ancak zalimse ona nasıl yardım edeceğim?” dedi.
Bunun üzerine Resûlullah şöyle buyurdu:
“Onu zulümden uzaklaştırırsın veya onun zulmüne engel olursun. İşte bu ona yapacağın yardımdır.”
Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor:
“Bilmez misiniz ki, göklerin ve yerin saltanatı Allah’ındır ve sizin için Allah’tan başka bir dost ve yardımcı yoktur”
Bakara, 2/107
“Göklerin ve yerin mülkü (bütün hazineleri) Allah’ındır. Allah, her şeye hakkiyle kâdirdir”
Ali İmran, 3/189
“Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır”
Bakara, 2/116, 255
Bu ve benzeri pek çok ayetten de anlaşılacağı gibi evrende gördüğümüz her şeyin gerçek sahibi Allah Teala’dır. Fakat, Cenab-ı Hak, yerde ve gökte bulunan bütün varlıkların, yüce katından bir lütuf ve bağışlama olarak, insanların hizmetine verildiğini başka ayet-i kerimelerde beyan buyurmuştur:
“Bir de göklerde ne var, yerde ne varsa hepsini (Allah) kendi katından sizin hizmetinize bağışladı. Şüphesiz ki bunda, düşünecek bir kavim için ibretler vardır”
Casiye, 45/13
Varlığın gerçek sahibi olan Allah Teala, bunu, kullarından dilediğine verir dilediğinden alacağını da şöyle açıklamıştır:
“Râsûlüm, Şöyle de: Ey mülkün sahibi Allahım! Sen dilediğine mülkü verirsin, dilediğinden de mülkü çeker alırsın; dilediğini aziz edersin, dilediğini de zelil edersin. Hayır, senin elindedir. Muhakkak ki sen her şeye kâdirsin”
Ali İmran, 3/26
Ayrıca, Allah Teala kendilerine mal ve mülk verdiği insanları başıboş bırakmamış, onlara malları ile ilgili bazı sorumluluklar yüklemiş ve görevler vermiştir.
“Onların mallarında dilencinin ve (iffetinden dolayı durumunu açıklamayan) yoksulun bir hakkı vardır.”
Zariyât, 51/19
Zekât gibi miktarı belirli yardımlaşma hükümleri gelmeden önce, sahabe yoksullar için ne kadar harcayacaklarını bilmiyorlardı.
Muaz b. Cebel ile Sa’lebe, Hz. Peygamber’e:
“Hizmetçilerimiz ve akrabalarımız var. Bunlara malımızdan ne kadar harcayalım?” diye sordu.
Bunun üzerine şu ayet indi:
“Ey Muhammed, sana, ne kadar infak edeceklerini sorarlar. De ki: “İhtiyacınızdan arta kalanını verin”
Bakara,219
Zekât farz kılınmadan önce, kazanç sahipleri, bu ayete göre, her günkü kazançlarından kendilerine yetecek kadarını alır, gerisini sadaka olarak dağıtırdı. Altın, gümüş gibi nakit parası olanlar, bir yıllık geçimini ayırır, geri kalanını Allah yolunda harcarlardı.
Kur’an-ı Kerîm’in pek çok ayetinde, varlıklı mü’minlere “Allah yolunda infak” etmeleri emir ve tavsiyesinde bulunulmuş, Allah yolunda harcayanlar övülmüştür.
“Ey iman edenler, kazandıklarınızın ve sizin için yerden çıkardığımız ürünlerin en helâl ve iyisinden Allah yolunda harcayın”
Bakara, 267
Müslümanlar yalnızca maddi olarak değil manevi olarak da birbirleriyle yardımlaşma dayanışma içerisinde olmalıdırlar.
Bir insanın, bizzat kendisine ve aile bireylerine karşı görevlerini yerine getirmesi bir iyiliktir. Komşusu ile olan ilişkilerinde kırıcı olmaması, ona her konuda yardım elini uzatması bir iyiliktir.
Bir yoksulun, bir yetimin yedirilip-giydirilmesi ve barındırılması nasıl maddî iyilikse, güler yüz ve tatlı sözle gönüllerinin alınması, sevgi ile başlarının okşanması da bir iyiliktir. Üzgün ve dertli birini teselli etmek, bildiklerini bir başkasına öğretmek, çevredekilere doğru yolu göstermek, hasta, yaşlı ve kimsesizleri ziyaret etmek bir iyiliktir.
Hz. Peygamber (s.a.v.) bize şu yedi şeyi emretti:
•Hastayı ziyaret etmek.
•Cenazeyi (kabre kadar) takip etmek.
•Aksırana Allah’tan rahmet dilemek.
•Zayıfa yardım etmek.
•Mazluma yardım etmek.
•Selamı yaymak ve yemin edenin yeminini tasdik etmek.
Dua ve Sevgi ile…
Haramdan Kaçınmanın Önemi
Müslümanlar, Allah’ın yasaklarını gerek maddi unsur ve gerekse nihai hedef itibariyle iyi kavrayabildikleri ölçüde iyi Müslüman olurlar, layık oldukları ölçüde dünyevi ve uhrevi karşılığa ulaşırlar. Bu konularda sünnetullah hakimdir. Kur’an’da, Allah’ın koyduğu ölçülere, sınır ve yasaklara uymayanların sadece kendilerine yazık ettiğinin sıklıkla tekrarlanması herhalde buna işaret etmektedir. Öte yandan İslam dininin bir şeyi haram kılışı ve gayri meşru olarak nitelendirmesi birçok hikmete dayanır. Dinin emir ve yasakları, kulun Rabbi karşısında ciddi bir sınav verişi anlamını taşıdığı gibi, emrin tutulmasının, yasağa uyulmasının kullara yönelik dünyevi ve uhrevi birçok yararı da vardır. Zaten bu, ilahi adaletin tabii bir sonucudur.
Ayrıca, dinin haram ve gayri meşru olarak ilan edip kaçınılmasını istediği şeyler, Müslümanın dünyasını zehir edecek, ona soluk aldırmayacak yoğunlukta ve ağırlıkta ve onu mahrumiyetler içinde bırakacak tarzda da değildir. Aksine her yasağın meşru zeminde alternatifi, daha iyisi ve temizi gösterilmiştir. Çirkin ve kötü olan yasaklanmış, iyi ve temiz olan helal kılınmıştır. Eşyada asıl olan helal ve serbest oluştur. Bunun için de İslam ancak çok gerekli ve önemli durumlarda yasaklar koymuş, öte yandan zaruretler, beklenmedik şartlar, zorlamalar ve hayati tehlikeler karşısında bazı yasakların geçici olarak ve ihtiyaç miktarınca ihlalini de belli bir müsamaha ile karşılamıştır. Ancak zaruret ve ihtiyacın tayin ve takdirinde ferdi kanaatlerden ziyade şer‘i ölçülerin esas olacağı açıktır. Şunu da belirtmek gerekir ki, bir hususun şari tarafından açıkça ve doğrudan haram kılınması ile dolaylı olarak yasaklanması arasında ince bir fark bulunduğu gibi, bir işin naslar tarafından ilke olarak haram kılınması ile İslam bilginlerinin bir fiili o yasağın kapsamında kabul etmeleri arasında da belli ölçüde fark vardır. Ancak bu konuda fertlerin bireysel ve sübjektif tercih ve değerlendirmelere göre davranmalarının da isabetli bir yol olmadığı, fertleri mesuliyetten kurtarmayacağı, bu konunun İslam hukuk disiplini içerisinde belli bir ilmi ve idari otoriteye bağlanmasının gerekliliği de açıktır. Kanunlaştırmanın ve merkezi ortak otoritenin bulunmadığı dönemlerde bu düzenlemeyi fıkıh mezhepleri belli ölçüde başarmış, şer‘i yasakların sınırını çizip muhtevasını belirlemede devirlerinin şartlarına göre bazı ölçüler geliştirmişlerdir.
Hile ve dolaylı yollar gayri meşru olanı helal kılmaz. Bilgisizlik bu konuda mazeret olmadığı gibi kişinin niyetinin iyi olması da çoğu zaman yeterli değildir. Vasıtaların da gayeler gibi meşru olması gerekir. Haramın adını değiştirmek, çoğunluğun o işi yapıyor olması ölçü alınarak meşru görmek de kişiyi mesuliyetten kurtarmaz. Haramdan ve harama yol açan vasıtalardan kaçınmak gerektiği gibi, haram şüphesi taşıyan işlerden ve kazançlardan da uzak durmak gerekir. Hz. Peygamber’in şu hadisi bu konuda ihtiyat ve takva sahipleri için güzel bir ölçü vermektedir: “Helal apaçık belli, haram da apaçık bellidir. Bunların arasında, halktan birçoğunun helal mi haram mı olduğunu bilmediği şüpheli şeyler vardır. Dinini ve namusunu korumak için bunları yapmayan kurtuluştadır. Bunlardan bazısını yapan kimse ise haram işlemeye çok yaklaşmış olur. Nitekim korunun etrafında hayvanlarını otlatan kimse de koruya dalma tehlikesi ile burun buruna gelmiş olur. Dikkat ederseniz her hükümdarın bir korusu vardır. Allah’ın korusu da haram kıldığı şeylerdir” (Buhari, “Büyu‘”, 2, Müslim, “Müsakat”, 20). Samimi bir Müslüman, harici şartlar, toplumun kötü gidişatı ne olursa olsun her yer ve zamanda dosdoğru olan, dinin ahkamını uygulayan, güvenilen ve inanılan bir kimse olmak, istikameti ve hayatı ile İslam’ın tebliğcisi ve iyi örneği olmak zorundadır.