İslam’da din eğitimi eş seçimiyle birlikte başlar. Bu eğitimi eş seçimiyle başlatan din alimleri, uygun bir eş seçilmediği takdirde çocuğun temel okulu olan evde taşların hiçbir zaman yerli yerine oturmayacağını haklı olarak öne sürerler. Günümüzde de uzmanlar, çocuğun 0-7 yaş arasındaki eğitiminin asla ihmal edilmemesi gerektiğini belirtmektedirler. “El kadar çocuk ne anlar” anlayışı çok yanlış bir düşüncedir. Çocukların dini eğitiminde her yaşın ayrı bir önemi vardır fakat okul öncesi dönem en önemli dönemdir. Eğitimin süreç içerisinde gerçekleşen bir olgu olduğunu hiçbir zaman unutmamamız gerekir. Onları yetiştirirken daima beklemeli ve basit alıştırmaları bıkmadan, usanmadan tekrarlamalısınız.
İki yaşındaki çocuklarda özellikle dil alanında büyük gelişmeler yaşanır. Bu yaşta çocuklara dini hikayeler okumak ve dinletmek, Kur’an-ı Kerim ve güzel sözler dinlemesini sağlamak yaşına uygun bir uygulama olacaktır. Bu yaşta “la ilahe illallah” yani kelime-i tevhidi çocuklara ezberletebiliriz. Peygamberimiz ; “-Çocuklarınıza ilk öğreteceğiniz kelime, «La ilahe illallah» olsun!” buyurmuşlardır.
Üç yaşın başlarındaki çocuklar dengesiz, kararsız ve isyankardır. Büyüklerin sözlerini dinlemez, hatta tersini yaparlar. Kısıtlandığı zaman ise öfkelenir, çevresinden yardım istemez ve işlerini kendi başlarına yapmaya çalışırlar. Bundan dolayı çocuklara bir takım dini içerikli bilgileri zorla verme, ibadet kalıplarını öğretme gibi çabalar içine girerek çocukla inatlaşmamak gerekir. Aksi takdirde çocuk, bu konularda ömür boyu olumsuz bakış açısına sahip olabilir. Üç yaşın sonuna doğru çocuklar artık sakin bir döneme girerler. Bu yaş çocuğu çok soru sorar, “neden” ve “niçin” gibi sorularla konuyu irdeler. Ona basit ve anlaşılır, kısa cevaplar vermekle yetinin. Bu yaşta çocuğun sinir sistemi hazır olmadığı için ona uzun dualar ve sureler ile bazı bilgileri zorla ezberletme gibi davranışlardan kaçınmak gerekir. Bu süreçte çocuğun arada bir anne-babayla beraber namaz ibadetini yerine getirmesine müsaade edilmelidir fakat istemiyorsa zorlanmamalıdır.
Dört-altı yaş döneminde çocuklar, özellikle kainatın düzeni ve Allah hakkında çok soru sorar. Dört yaş, çocuğun en çok araştırmacı olduğu dönemlerden birisidir. Her şeyi öğrenmek ister. Bu yaşta çocuğa seveceği, hoşuna giden hikayelerden bol bol okuyup anlatabilirsiniz. Dini temaları, hikaye ve masal diliyle işlemek daha faydalı olacaktır. Bunun için dini hikayeler ve seçilmiş masallardan yararlanabilirsiniz. Ayrıca dört-altı yaş döneminde çocuklar, anne ve babalarını taklit ederler. Onların yanında namaz kılarak ve dua ederek görmelerini sağlamak çok önemlidir.
Altı yaşında (bazen beş buçuk yaşında) çocuk üç yaşlarında olduğu gibi tekrar olumsuz davranışlar göstermeye başlar. Her zaman birinci ve en iyi olmak ister. Bu dönemde çocuk mantıksal düşünmeyi öğrenmeye başlamıştır. Bu dönemde çocuğa bol bol dini hikayeler okumalı, bununla kalmayarak onları hafızasında tutmasını sağlamalı ve sorular sorarak zihnini çalıştırmayı öğretmelisiniz. Çocuklar her ne kadar üç-dört yaşında sorgulamaya başlasalar da beş-altı yaşlarından itibaren çocuğun sorduğu sorular gelişigüzel sorulan sorular değil, dinlenmek ve cevaplarını öğrenmek içindir ki bu da çocuğun kendisine verilenleri almaya hazır olduğu manasına gelir. Bu sebeple özellikle beş-altı yaşlarında sorulan soruları ciddiye almalı ve gerektiği gibi cevaplamalısınız.
Altı-yedi yaşlarına kadar bütün pedagogların anlaştıkları nokta bu dönemin bilgi öğretme ve ezberletme zamanı olmadığı, sevdirme ve benimsetme zamanı olduğudur. Bu nedenle bu yaş çocuklarına iman esaslarının ayrıntılarını ve bir takım bilgileri öğretmek asıl amacınız olmamalıdır. Allah sevgisi, Peygamber sevgisi kazandırmak bu dönem için yeterli olacaktır.
Din Eğitimi Verilirken Yapılan Hatalar
Çocuklar insana benzettikleri Allah tasavvurları ile konuştukları zaman onları günaha girdiklerini söyleyip uyarmak çok gereksizdir. Bu bir geçiş sürecidir ve böyle kalmayacaktır.
Ahiret konusu çocukların iyi anlayabileceği bir konu olmadığı için bu konularda çok hassas olup, dikkatli bilgilendirme yapmamız gerekir. Cehennemi anlatmak, çocukların kaygılarını artırır ve aslında sorumlu olmadıkları için bu bilgiye ihtiyaçları da yoktur. Cenneti çok abartılı anlatmamak gerekir. Örneğin;çok sevdiğini kaybeden bir çocuğa: “-O cennete gitti, orada seni bekliyor!” diye anlattığımız zaman ona kavuşmak için hemen ölmeyi isteyebilir.Bu nedenle, çocuklara verilen bilgilerin, onların dünyasında nelere sebep olduğunu düşünmek ve anlamak gerekir.
“Günah” kavramı da çocuklara anlatılırken dikkat edilmesi gereken kavramlardan biridir. Özellikle bu kavram çocuklar üzerinden anlatılmamalıdır. Yaramazlıkları hiçbir zaman günah olarak değerlendirilmemelidir.
Meleklere iman konusu anlatılırken meleklerin onları takip ettiklerini söylemek çocukları tedirgin eder. Takip edilme duygusu onlar için iyi bir anlam ifade etmez.




Dinin şartı, “akıl” ve “irade”dir. Hak Din, vahye dayanır. Hak Dinin kurallarını koyan bizzat Allah’tır. Din; insanı imana ve salih amellere sevk etmek, haramlardan ve kötülüklerden alıkoymak, ahlakını güzelleştirmek böylece, onun dünya ve ahiret saadetini sağlamak için vaz edilmiştir. Dinin ilgi alanı; insanın bütün inanç, söz, fiil ve davranışlarıdır. Din insanın bütün faaliyetleri ile ilgilenir. Bazılarının sandığı gibi din; sadece insan ile Allah arasındaki ilişkileri düzenlemekten ibaret değildir. Din; İnsanın Allah ile insanlar, canlılar ve çevre ile olan ilişkilerini düzenler. Bu sebeple son din İslamın yüce kitabı Kur’an; insanın; nasıl iman edip ibadet edeceğini bildirdiği gibi yemesinden içmesine, evlenmesinden boşanmasına, ticaretinden mirasının taksimine, konuşmasından yürümesine, annenin çocuğunu kaç sene emzirmesinden, birisinin evine nasıl girileceğine, çocukların, ana-babalarının yatak odalarına ne zaman ve nasıl gireceklerinden yemeğin birlikte veya ayrı ayrı yenmesinin günah olmadığına… varıncaya kadar bütün söz, fiil ve davranışlarıyla ilgili temel kurallar getirmiştir. Yani “Din/İslam”; inançlar manzumesinden ibaret olmadığı gibi gönüllere, zihinlere, evlere ve camilere de mahkum ve mahsus değildir. Din, isteğe bağlıdır. Dini kabul veya reddetmek insanların iradelerine bırakılmıştır. İcbârî değildir. Çünkü اه َ َ ِ ْكر َا لا يــــن ِ الـــــد ِّ” ِ dinde zorlama yoktur.” Dinin ihtiyârî olması, insanın hayatı ve ölümü ile imtihana tabi tutulması sebebiyledir. İmtihan halinde olanın iradesinde hür olması gerekir. Dini kabul etmek zorunlu olsaydı, bütün insanlar mümin olurdu. Yüce Allah, Peygamberine
Dinin ikinci unsuru olan ibadetler (ritüel), Tanrı’ya itaatin biçimsel göstergeleri sayılır. Yalın ve teorik bir Tanrı inancı yeterli olmayıp bu inancın pratik olarak eylemle gösterilmesi ve sergilenmesi gerekir. Tapma, tapınma eylemi olan ibadetin öz ve genel yapı itibariyle kaynağı da vahiy olduğu için belirli ibadetler, Tanrı’ya itaat çerçevesinde ve bir inanç ve kanaat gereği olarak yapılırlar. Tapma ihtiyacı, beşer düşüncesinin ürünleriyle karşılanamaz. Kaldı ki beşerin bu alana müdahalesi asgari olarak, dinin esaslı unsurlarından birinin zedelenmesi anlamına gelir. Bu bakımdan Tanrı bizim ibadet olarak ne yapmamız gerektiğini belirlemiş ve kendisine bu şekilde ibadet etmemizi emretmiştir. İbadetler biçimsel olarak basit görünseler bile Tanrı’nın tasarımı oldukları için, aslında onların gücü ve gizemi bu dünyanın ötelerine uzanır ve her biri Tanrı ile bağlantının değişik biçim ve boyutlarda gerçekleştirilmesine hizmet edecek mahiyettedir. Hatta bir ibadete bağlı olarak belirli duaların ezberlenmesi ve okunması da o ibadetin bir parçasını teşkil edebilir ve bu okumanın etkisi salt bir zihnî kavrayış şartına bağlı değildir. Hz. Muhammed’in namazlarda özellikle Fâtiha’nın okunması yönündeki direktifi bu açıdan değerlendirilebilir.