Karia Suresi

Karia suresinin ilk ayetindeki “El kariah” yani karia kelimesi sureye ismini vermiştir. Karia, “sert nesne, korkunç olan, ses ve kapı çalan” anlamlarına gelmektedir. Sure 11 ayettir. Karia suresi  gerek üslup gerekse anlam bakımından kıyamet olayının büyüklüğünü ve şiddetini ifade ettiği gibi kıyametin ne zaman meydana geleceğinin bilinemeyeceğini de göstermektedir. Kıyamet gününde insanların kabirlerinden kalkarak mahşer yerine gidişleri tasvir edilmiştir. Bütün bu tasvirler, kıyamet gününde yerkürede meydana gelecek olan sarsıntının ne derece şiddetli olacağını gösterir.

kx6kb_1520580616_6023

Okunuşu

Bismillahirrahmanirrahim

  1. El kariah
  2. Mel kariah
  3. Ve ma edrake mel kariah
  4. Yevme yekunün nasü kelferaşil mebsus
  5. Ve tekunül cibalü kelıhnil menfuş
  6. Fe emma men sekulet mevazınüh
  7. Fe hüve fi ıyşetir radıyeh
  8. Ve emma men haffet mevazınüh
  9. Fe ümmühu havıyeh
  10. Ve ma edrake mahiyeh
  11. Narun hamiyeh

Anlamı

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla

  1. Yürekleri hoplatan büyük felaket!
  2. Nedir o yürekleri hoplatan büyük felaket?
  3. Yürekleri hoplatan büyük felaketin ne olduğunu sen ne bileceksin?
  4. O gün insanlar, her biri bir tarafa uçuşan küçük kelebekler gibi olacaktır.
  5. Dağlar da atılmış renkli yünler gibi olacaktır.
  6. İşte o vakit, kimin tartıları ağır gelmişse,
  7. Artık o, hoşnut olacağı bir hayat içinde olacaktır.
  8. Ama kimin de tartıları hafif gelirse,
  9. İşte onun anası (varacağı yer) Haviye’dir.
  10. Sen Haviye’nin ne olduğunu ne bileceksin?
  11. O, kızgın bir ateştir.

Faziletleri

Resulullah (s.a.v) buyurdu ki: “Her kim Karia suresini okumaya devam ederse, kıyamet günü mizanı (sevap terazisi) ağır olur.“

Her işin intizamı için 100 defa okunur.
Dargınları barıştırmak için okunmaya devam edilir.
Bu sureyi okumayı adet edinenler, her tehlikeden emniyette olurlar.
Bu sureyi yazıp üzerinde taşıyan kişiye Allah’u Teala, kolay kazanabilme yollarını ihsan eder.

Gıybetin Kefareti

Gıybet, “bir kimsenin ayıbını arkasından söylemek veya aleyhine konuşma ” demektir. Türkçede bu kavramın karşılığı olarak “dedikodu” ve “çekiştirme” kelimeleri kullanılır İslam dininde büyük günahlardan kabul edilir.

Peygamber Efendimiz “Gıybet nedir bilir misiniz?” diye sorduğunda yanında bulunanlar: “Allah ve onun elçisi daha iyi bilirler” dediler. “Gıybet, kardeşini onun hoşlanmadığı bir sıfat ile vasıflandırmaktır.” buyurdu. “Kardeşimde söylediğim sıfat bulunuyorsa?” diye sorulduğunda: “Söylediğin sıfat eğer kardeşinde bulunuyorsa gıybet etmiş olursun, bulunmuyorsa iftira etmiş olursun.” buyurdu.

“Ey iman edenler! Zannın birçoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir.” (Hucurat,12)

Gıybet etmenin kefareti ise gıybet ettiği kimse için istiğfar etmek ve onunla helalleşmektir. Oturduğunuz yerden kalkmadan, şu duayı üç defa okumanız gerekir: “Allahümmağfir lehü verhamhü ve tecavez anhü vec’al ma kulna fihi keffareten li-zünubihi ve kurbeten ve zülfa bi-rahmetike ya erhamer-rahimin”

“Ya Rabbi, onu mağfiret eyle, ona merhamet eyle, ona merhamet eyle, yaptıklarını bağışla, hakkında konuştuklarımızı günahlarına kefaret, kurbet ve zülfa eyle. Rahmetinle, ey erhamer-rahimin”

Esma-ül Hüsna El-Hakem

EL-HAKEM: Hükmeden, hakkı yerine getiren; hüküm yetkisi kendisine ait olan; son hükmü verecek olan demektir. Zikir adedi 68, zikir saati ise sabah gün doğduğu vakit ve ikindinin son vaktidir. Bu esma ‘El-Hakem’ veya ‘Ya Hakem’ diyerek çekilir.

El-Hakem Esmasının Faziletleri

Kim, gece yarısı uzun bir müddet abdestli olarak El-Hakem ism-i şerifini “Ya Hakem Celle Celalühü” diyerek okuduğu zaman da sahih ve sağlam bir itikad sahibi bir kişiliğe eren kullardan olur.

Haklı olduğu bir davayı kazanmak isteyen kimse,üç gün oruç tutup sabaha karşı (4624) kere “YA HAKEM”diye zikrederse ve sonunda secdeye kapanıp istek ve ihtiyaçlarını dua ile Allah’a iletirse, Allah’ın izniyle duası kabul olur ve davasını kazanır.

Yönetici olan bir kimse bu ismi şerifi günlük her vakit namaz akebinde bu esma-i zikri 68 defa ‘Ya Hakem Celle Celalühü’ diye çekmeye devam  ettiği takdirde başarılı olup, işinde yükselişe geçer.

El-Hakem Esmasının Geçtiği Ayetler

Hakkında ayrılığa düşüp durduğunuz şeyler konusunda, kıyamet günü Allah aranızda hüküm verecektir. (Hac,69)

“Size Kitab’ı (Kur’an’ı) hak olarak indiren O iken ben Allah’tan başka bir hakem mi arayacağım?” (de). Kendilerine kitap verdiklerimiz de onun, Rabbin katından hak olarak indirilmiş olduğunu bilirler. O halde, sakın şüphecilerden olma. (Enam,114)

“Eğer içinizden bir kısmı benimle gönderilen gerçeğe inanmış, bir kısmı da inanmamışsa, artık Allah aramızda hükmünü verinceye kadar sabredin. O, hüküm verenlerin en hayırlısıdır.” (Araf,87)

Hayır! Rabbine andolsun ki onlar, aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yapıp, sonra da verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe iman etmiş olmazlar. (Nisa,65)

Hz. Musa’nın Hayatı

Hz. Musa (a.s.) Mısır’da doğmuştur. Hz. Musa (a.s.) Yakup Aleyhisselam’ın neslindendir. Annesinin adı İmran’dır ve Harun (a.s) ile kardeştir. Hz. Musa (a.s.) Allah indinde çok şerefli ve kıymetli bir peygamber olup iri cüsseli ve düz saçlı olduğu rivayet edilir. Hz. Musa’nın (a.s.) adı Kuran’da 136 defa geçmektedir. En yüksek derecedeki peygamberlerin üçüncüsüdür. Kendisine dört kutsal kitaptan biri olan Tevrat verilmiştir. Musa Aleyhisselam’a Allah ile konuşması sebebiyle “Kelimullah” denmiştir.

Yusuf (a.s)’dan sonra İsrailoğulları Mısır’da kaldı. Mısır’ın eski yerlileri olan Kıptiler ise putperestti. “Beni İsrail” kavmini de hor ve hakir görürlerdi. Firavunları gaddar ve zalim insanlardı. Beni İsrail’in çoğalmalarından endişe duymaktaydılar. Bu duruma daha fazla tahammül gösteremeyen Kıptiler, başta firavunları olmak üzere Sıpti denilen Beni İsrail kavmine zulüm ve eziyet etmeye başladılar.

Firavun, bir gece rüyasında Beyt-i Makdis’ten bir ateşin çıkıp, Kıptilerin evlerini yaktığını, ancak İsrailoğulları’na bir zarar vermediğini gördü. Rüyayı tabir ettirdi. Ona: “–Beni İsrail’den bir çocuk çıkacak ve senin saltanatını yıkacak!” dediler. Bunun üzerine Firavun, İsrailoğulları’ndan doğacak olan bütün erkek çocukların öldürülmesini emretti. Kamıştan aletler yapıp doğumu yaklaşmış olan kadınların karınlarına saplayıp büyük bir eziyet ile onlara bir an önce doğum yaptırırlardı. Eğer doğan çocuk erkekse, onu hemen keserlerdi. Firavunun bunu yaptırmaktaki maksadı kendini helak edecek çocuğun büyümesine mani olmaktı. Fakat bu tedbir bile kaderi değiştirmeyecekti.

Bu sırada Hazret-i Yakub’un neslinden olan Musa dünyaya geldi. Ebelerden biri Musa doğduğunda alnında çok parlak bir nur gördü ve hayret içinde kaldı. Daha sonra, ebeler doğuma yakın dışarı çıkınca, Firavun’un adamları içeri girdi. O an, Musa (a.s)’ın annesi, telaş içinde çocuğu tandırın içine koydu. Askerler çıkınca da, büyük bir endişe ile derhal tandırı açtı. O anda gördü ki evladı, tıpkı İbrahim (a.s) gibi ateşin ortasında duruyordu. Onu hemen kucağına aldı, çok sevindi ve şükretti. Daha sonra kendisine Allah’tan çocuğunu emzirmesi, tehlike anında da Nil nehrine bırakması emredildi ve çocuğunun kendisine geri verileceği, büyük bir peygamber olacağı müjdelendi. Bu olayın anlatıldığı ayet şöyledir: “Musa’nın annesine, “Onu emzir, başına bir şey gelmesinden korktuğun zaman onu denize (Nil’e) bırak, korkma, üzülme. Çünkü biz onu sana döndüreceğiz ve onu peygamberlerden kılacağız” diye ilham ettik.” (Kasas,7)

Bunun üzerine annesi oğlunun ölmemesi için onu bir sala koyup ve Nil Nehri’ne bıraktı.Musa nehir üzerinde akıp giderken akıntı bebeği Firavun’un sarayına doğru sürükledi. Firavun’un karısı Asiye, bebeği görerek yakalayıp saraya götürdü ve evlat edindi. Onu emzirmek için pek çok süt anne getirtti. Musa bebek hiç birinin sütünü içmemiş ve gerçek annesi gelene kadar gıda almamıştır. Annesi geldikten sonra Hz. Musa süt emmeye başlamış ve hem annesi hem de kendisi firavunun sarayında beraber yaşamıştır.

Hz. Musa büyüdükten sonra yanlışlıkla birini öldürmesinden ötürü ülkesini terk etmek zorunda kalmıştır.Mısır’dan ayrılarak Medyen’e gitti. Orada Hz. Şuayb’ın kızlarından Safura ile evlendi. Daha sonra Mısır’a gitmek üzere Medyen’den ayrıldı.Yolda Tur dağında mola verdiler ve burada Allahü teala ile konuştu. Allah ona peygamberlik verdi. Hz. Musa’nın mucizeleri elindeki asanın yılan olması ve elini koynuna sokup çıkarınca bembeyaz olup, ışık yayması mucizeleriydi. Büyük kardeşi Harun’la birlikte firavunu ikna edip Allah’a iman etmesini sağlamakla emrolundu. O da bu emri yerine getirmek için firavunun yanına gitti.Firavunun bu çağrıya olumsuz bir yanıt vermesi üzerine İsrailoğulları’na yeniden eziyet etmeye başlamıştır. Hz. Musa gösterdiği mucizeler sonucunda, firavunu İsrailoğulları halkını Mısır’dan ayrılmaları konusunda ikna eder. hz-musa-hayatiBir gece yola çıkmak için toplanan İsrailoğulları halkının peşine firavunun ordusu da düşer. Kızıldeniz’e kadar takip edilen halk, bu alana geldikleri zaman Hz. Musa’nın mucizesi ile karşılaşırlar. Hz. Musa elinde bulundurduğu asasını havaya kaldırır ve Kızıldeniz’e doğru uzatır. Deniz ortadan ikiye ayrılır ve Hz. Musa ile İsrailoğulları’na geçebilmeleri için bir yol açar.Firavun, askerleriyle birlikte peşlerine düşüp denizde açılan yola girince yol kapanıp sularla doldu. Firavun askerleriyle birlikte sular altında kalarak boğuldu.

Tur Dağı’nda Hz. Musa peygambere kutsal kitap olan Tevrat indirilmiştir. Musa dağda iken, Samiri adında biri İsrailoğulları’nın ellerindeki tüm altınları toplayıp eriterek bir buzağı heykeli yaptı. “İşte sizin ilahınız budur” diyerek İsrailoğulları’nı aldatınca, hepsi buzağıya tapmaya başladılar. Musa’nın yerine vekil bıraktığı kardeşi Harun’u dinlemeyip, ona karşı çıktılar. İlerleyen zamanlarda da İsrailoğullarının verilen nimetlere nankörlük etmeleri sonucunda Allah onları 40 sene Tih Sahrası’nda kalmakla cezalandırdı.  Hz. Musa peygamberin yaymak istediği dine karşı duranlar ve isyan edenler çöllerde susuzluktan helak olarak can vermişlerdir. Hz. Musa peygamberin inancını benimseyenler ve yanında bulunanlar ise Lut Gölü’nün kenarına yerleşerek kendilerine bir yaşam kurmuşlardır. Hz. Musa 120 yaşında ölmüştür.

32 Farz

İman, temizlik ve ibadet konularında her ergin ve akıllı Müslümanın fert olarak yerine getirmek zorunda olduğu farzların sayısı otuz iki olarak meşhur olmuştur. İslam Alimleri tarafından akıllarda kolayca kalması için toplu halde bir araya getirilmişlerdir.

İmanın Şartları (6)

1- Allah’ın birliğine inanmak

2- Meleklere inanmak

3- Kitaplara inanmak

4- Peygamberlere inanmak

5- Ahiret hayatına inanmak

6- Kaderin, hayrın ve şerrin Allah’tan geldiğine inanmak

İslam’ın Şartları (5)

1- Kelime-i Şehadet getirmek

2- Namaz kılmak

3- Oruç tutmak

4- Zekat vermek

5- Hacca gitmek

Namazın Farzları

Dışındaki Farzları (6)

1- Hadesten taharet

2- Necasetten taharet

3- Setr-i avret

4- İstikbal-i kıble

5- Vakit

6- Niyet

İçindeki Farzları (6)

1- İftitah tekbiri

2- Kıyam

3- Kıraat

4- Rükû

5- Secde

6- Ka’de-i ahîre

Abdestin Fazları (4)

1- Ellerini dirsekleriyle beraber yıkamak

2- Yüzünü yıkamak

3- Başının dörtte birini meshetmek

4- Ayaklarını topuklarıyla beraber yıkamak

Guslün Fazları (3)

1- Ağzına su vermek

2- Burnuna su vermek

3- Bütün bedenini yıkamak

Teyemmümün Fazları (2)

1- Niyet etmek

2- İki elin içini temiz toprağa sürüp, yüzün tamamını mesh etmek. Tekrar elleri temiz toprağa vurup, önce sağ ve sonra sol kolu mesh etmek.