A‘râf

“Dağ ve tepenin yüksek kısımları” anlamına gelen a‘râf, cennetle cehennemin arasında bulunan sûrun ve yüksek kısmın adıdır. Bilginler, a‘râf ve a‘râflıkların kimler olacağı konusunda farklı iki görüşe sahip olmuşlardır:

1. Herhangi bir peygamberin tebliğini duymamış olarak ölen insanlarla, küçükken ölen müşrik çocukları a‘râfta kalacaklardır.

2. A‘râflıklar, iyi ve kötü amelleri eşit olan müminlerdir. Bunlar cennete girmeden önce cennetle cehennem arasında bir süre bekletilecekler, sonra Allah’ın lutfuyla cennete gireceklerdir. Kur’an’da a‘râfta bulunanlarla ilgili olarak şöyle buyurulur: “İki taraf (cennetliklerle cehennemlikler) arasında bir perde ve a‘râf üzerinde herkesi simalarından tanıyan adamlar vardır ki, bunlar henüz cennete giremedikleri halde (girmeyi) umarak, cennet ehline selâm size diye seslenirler. Gözleri cehennem ehli tarafına döndürülünce: Ey Rabbimiz, bizi zalimler topluluğu ile beraber bulundurma, derler” (el-A‘râf 7/46-47).

Kabeyi Görünce Yapılan Dua

 

Gaziantepli’iydi. Yalnızdı. Kocası öleli epeyce olmuştu. Çocukluğunda köyün hocasından öğrendiği kadarıyla namazını kılıyor, hiçbir vakti kaçırmıyordu. Altmış yaşlarında falan olmalıydı. Rahmetli annesi  çeşme yapıldığı sene doğduğunu söylerdi. Babasını hiç hatırlamıyordu. O küçük  iken ölmüştü. Oğlu yoktu. Altı kızı vardı. Onlar da evlenmişti.  Kocasından kalan beş altı parça tarlayı paylaşabilmek için damatlarının birbirlerine ettikleri, onu çok üzmüştü.

Eşiyle beraber oturduğu yıkık dökük evde artık tek başına yaşıyordu. Herkes kendi işiyle meşgul olduğundan, bayramda seyranda gelip gidenlerin dışında pek arayıp soran olmuyordu. Kızları da hâliyle el yanındaydı. Bu yüzden onların yanında zaten kalamazdı. Onlar da çoluğa çocuğa karışmışlardı. Ne kadar isteseler de pek gelemiyorlardı. Yalnızdı.

Daima ilk şafaktan önce horozlar ötmeye başladığında kalkardı. Zaten en çok hoşlandığı şey, şafak sökmeden kalkıp namaz kılmaktı. Zaten sık sık oruç tuttuğu için sahura kalkardı. Kendi elleriyle kurduğu zeytinler ise en çok hoşlandığı yiyecekti. Cenab-ı Allah’ın, hiç kimsenin sesini duymadığı zamanlarda sesini duyacağını, hiç kimsenin yanında olmadığı zamanlarda yanında olacağını, hiç kimsenin imdadına yetişemeyeceği zamanlarda imdadına yetişeceğini çok iyi biliyor ve O’na güveniyordu.

fiunun bunun işine giderek kendi el emeğiyle kazandığı üç beş kuruştan yıllardır tasarruf ediyor, belki bir gün mübarek yolculuk nasip olur diye, yapabildiği kadarıyla her ay, şehre inenlere beş on dolar ısmarlıyor, bunları yastığının altında biriktiriyordu.

Rüyasında Kâbe’yi görmüştü. Çok uzaklarda gibiydi. Fakat ilginç bir şekilde Kâbe’den çıkan bir ışık huzmesi, dağların taşların üzerinden uzanarak, ta ona kadar ulaşmış ve onu âdeta bulutların üzerinden uçuruyormuş gibi alıp götürürken uyanmıştı. Müthiş heyecanlanmıştı. Ne yapacağını bilemiyordu. Acaba bu rüyasını birilerine anlatsa mıydı, yoksa anlatmasa mıydı. Kararsızdı.

O gün, işine gittiği adamın hanımı, hac kayıtlarının başladığını ve hacca yazılacaklarını söyleyince, kalbi yerinden fırlayacak gibi oldu. O kadar heyecanlanmıştı ki, ‘ben de sizinle gelip yazılabilir miyim?’ diye sordu, evin hanımına. O da ‘Tabi’ dedi. Onlarla birlikte şehre inip müftülüğe gidip hacca yazıldı.  Nihayet beklenen gün gelip çattı. Havaalanına gittiler. Hayatında ilk defa uçak görüyordu. Fakat bütün bunlar onu hiç ilgilendirmiyordu. Onun kafasında hep Kâbe vardı. Uçak nasıl kalktı nasıl indi, hava limanından nasıl ayrıldılar? Bütün bunlarla pek ilgisi olmadı. Uçakta olsun, otobüsle giderken olsun, hep birlikte söylenen telbiyeye sesini yükseltmeden, fakat bütün içtenliğiyle eşlik ediyordu.

Din görevlisinin, Mekke-i Mükerreme’ye girerken yaptırdığı duaya, yürekten  ‘Amin!’ dedi.  Eşyalarını kalacakları yere koyduktan ve abdest aldıktan sonra Kâbe’ye gitmek üzere çıktılar. Çok heyecanlıydı. Kafasında hep Kâbe’yi görünce yapacağı ilk dua vardı. Çünkü din görevlisi, Kâbe’yi görünce içten yapılacak ilk duanın geri çevrilmeyeceğini söylemişti. Buna öylesine inanmıştı ki, kafasında hep yapacağı o dua vardı. Ne istemeliydi?

Kafileyle birlikte yürüyordu. Yürümek ne kelime, âdeta uçuyordu. Ne aralarından geçtikleri  büyük büyük oteller, ne etrafında iki tarafa akan mahşeri kalabalık onu ilgilendiriyordu. Kafilenin okuduğu telbiyeye büyük bir içtenlikle, sessizce eşlik ediyor ve yürüyordu. Âdeta hedefe kilitlenmiş gibiydi.

Nihayet Harem-i fierif’e girdiler. Bir yığın direğin arasından geçtiler ve o an…Bir anda Kâbe’yi görüverdi. İnanılmaz bir heyecan yaşıyordu. Allah kendisine Kâbe’yi görmeyi nasip etmişti. Yıllardır beklediği, hayalini kurduğu ve özlemini çektiği tablo gerçek olmuştu. İçi içine sığmıyordu. Bunun gerçekleşmiş olduğuna bir türlü inanamıyordu. Beytullah karşısındaydı. O kadar güzeldi ki… Etrafında tavaf yapan insanlarla birlikte gördüğü manzara o kadar hoşuna gitti ki, o anda oradan hiç ayrılmamak geçti içinden. Hep orada bulunmak ve hiç ayrılmamak… Gözlerine hücum eden sevinç göz yaşlarına bir türlü hakim olamıyordu. Ve ağzından o ilk dua cümleleri dökülüverdi: ‘Allah’ım emanetini burada al. Sana burada kavuşayım.’ Hocanın yaptırdığı duaya da ‘Amin’ dedi. Sonra hoca tavafa niyet ettirdi ve tavafa başladılar.

Tavaf yapan kalabalığın arasında kendi dünyasındaydı. Bu kalabalığın içinde, gözü Kâbe’de olduğu hâlde yörüngeye girmiş ve âdeta kendi kontrolü kendi elinden çıkmıştı, kendiliğinden gidiyor gibiydi. Sanki bu yürüyüşünde kendisinin hiçbir etkisi yoktu. Hayatında hiç bu kadar heyecanlanmamıştı. Bulutların üstünde yürüyor gibiydi. Kâbe’nin etrafındaki kaçıncı dönüşündeyken bilmiyoruz, başı dönmeye başladı. Düşecek gibi oldu. Yanındaki kadının koluna tutunarak ayakta durabiliyordu. Hoca durumu fark edince, onu tavaf alanının dışına çıkararak, metafın dışındaki ilk merdivenlere oturttu ona ‘Biraz dinlen, sonra ben gelir, tavafını tamamlattırırım’ dedi ve yanına kafiledeki kadınlardan birini bırakarak ayrıldı.

fiimdi artık bu vaziyette, doya doya Kâbe’ye bakıyordu. Gözünü ondan hiç ayırmıyordu. Yanındaki kadın orada bulunan zemzem kaplarından su doldurup geldi. Zemzemi ona veren kadın, bir an zemzem bardağının elinden düştüğünü gördü. Başı kadının kucağına düşüverdi. Gözleri Kâbe’ye kilitlenmiş kalmıştı…

Yanındaki kadının telâşını görenler, sağlık görevlilerine haber verdiler. Bir sedyeye koyup Harem’in sağlık merkezine götürürlerken yanındaki kadın, son olarak Kâbe’yi gören gözlerini kapattı. Böylece bu göz kapakları, bir daha dünyaya açılmamak üzere kapandı. Gaziantep’in kırmızı topraklarında çalışarak, kendi el emeğiyle kazandığı helâl paralarla Kâbe’ye taşınan bu yorgun beden, bir ambulansa konarak Diyanet Mesfele Üçüncü Bölge bürosunun önüne götürüldü ve cenaze namazına katılmak isteyen kafile arkadaşlarına haber verildi. Mekke-i Mükerreme’de defnedilmek üzere ambulans hareket etti. Yıl 1995.

Dr. Ekrem Keleş

Din işleri Yüksek Kurulu Uzmanı

(Diyanet Aylık Dergi,Ocak 2005)

 

Kur’an-ı Kerim’de Saklı Dualar

Dua

“Ey Rabbimiz! Bizlere dünyada ve ahirette güzellikler ihsan eyle azabından muhafaza eyle.” (Bakara, 201)

“Ey Rabbimiz! Sen bütün bunları boşuna yaratmadın. Seni bütün eksikliklerden tenzih ederiz. Bizleri ateşin azabından koru.” (Al-i İmran, 191)

“Rabbimiz, biz iman ettik. Bizim günahlarımızı bağışla. Bizi ateş azabından koru.” (Al-i İmran, 147)

“Ey Rabbim! Beni o zalimler topluluğunun içinde tutma.” (Mü’minun, 94)

“Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır, ayaklarımızı sağlam bastır ve şu kafir kavme karşı bize yardım et.” (Bakara, 250)

“Ey Rabbimiz! Muhakkak sen, kimi ateşe sokarsan onu cezalandırırsın. Zalimler için yardımcı yoktur.” (Al-i İmran, 192)

“Ey Rabbimiz! Unutur, ya da yanılırsak bizi sorumlu tutma! Ey Rabbimiz! Bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği şeyleri yükleme! Bizi affet, bizi bağışla, bize acı! Sen bizim Mevlamızsın. Kafirler topluluğuna karşı bize yardım et.” (Bakara, 286)

“Ey Rabbimiz! Bizden bunu kabul et, muhakkak sen, işiten ve bilensin.” (Bakara, 127)

“Rabbimiz! Bizim günahlarımızı ve işimizdeki taşkınlıklarımızı bağışla ve (yolunda) ayaklarımızı sağlam tut. Kafir topluma karşı bize yardım et.” (Araf, 155)

“Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır ve Müslüman olarak bizim canımızı al.” (Araf, 126)

Rabbim! Şüphesiz ben senden hakkında bilgim olmayan şeyi istemekten sana sığınırım. Eğer beni bağışlamaz ve bana acımazsan, şüphesiz ziyana uğrayanlardan olurum.” (Hud, 47)

“Rabbimiz! Şüphesiz sen, gizlediğimizi de, açığa vurduğumuzu da bilirsin. Yerde ve gökte hiçbir şey Allah’a gizli kalmaz.” (İbrahim, 38)

“Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizleri affetmezsen ve bizlere acımazsan hüsrana uğrayanlardan oluruz.” (Araf, 123)

“Rabbim! Beni namaza devam eden bir kimse eyle. Soyumdan da böyle kimseler yarat. Rabbimiz! Duamı kabul eyle.” (İbrahim, 40)

“Bu hastalık gerçekten beni sarıverdi. Sen ise merhametlilerin en merhametli olanısın.” (Enbiya, 83)

“Senden başka hiçbir ilah yoktur. Seni tenzih ve tesbih ederim. Ben zalimlerden oldum.” (Enbiya, 87)

“Rabbimiz! Hesap görülecek günde, beni, ana babamı ve inananları bağışla.” (İbrahim, 41)

“Rabbim! Gireceğim yere doğruluk ve esenlik içinde girmemi sağla. Çıkacağım yerden de beni doğruluk ve esenlik içinde çıkar. Katından bana yardımcı bir kuvvet ver.” (İsra, 80)

“Seni tenzih ederim ey Rabbim! Tövbe edip sana yöneldim ve iman edenlerin ilkiyim ben.” (Araf, 143)

kuran dua

“Ey Rabbim! Beni ve kardeşimi affet. Bizi rahmetine kat. Sen merhamet edenlerin en merhametlisisin.” (Araf, 151)

“Bize bu dünyada da, ahirette de iyilik yaz, şüphesiz ki biz sana yöneldik.” (Araf, 156)
“Ey Rabbimiz! Bize katından bir rahmet ver ve içinde bulunduğumuz şu durumda bize kurtuluş ve doğruluğa ulaşmayı kolaylaştır” (Kehf, 10)

“Rabbim! Gönlüme ferahlık ver. İşimi bana kolaylaştır. Dilimdeki tutukluğu çöz ki sözümü anlasınlar.” (Taha, 25-26-27-28)

“Rabbim! Beni tek başıma bırakma. Sen varislerin en hayırlısısın” (Enbiya, 89)

“Ey Rabbim! Benim ilmimi artır.” (Taha, 114)

“Ey Rabbim! Şeytanların vesveselerinden sana sığınırım.” (Mü’minün, 97)

“Ey Rabbim! Onların benim yanımda bulunmalarından da sana sığınırım.” (Mü’minün, 98)

“Ey Rabbimiz! Biz inandık, bizi bağışla, bize merhamet et, sen merhamet edenlerin en hayırlısısın.” (Mü’minün, 109)

“Ey Rabbimiz! Bizi sana teslim olmuş Müslümanlar kıl ve soyumuzdan sana teslim olmuş Müslüman bir ümmet ver. Bize ibadet esaslarını göster ve tövbemizi kabul et. Şüphesiz sen tövbeleri kabul eden ve esirgeyensin. Ey Rabbimiz! İçlerinden onlara bir peygamber gönder, onlara ayetlerini okusun, kitap ve hikmeti öğretsin ve onları arındırsın. Şüphesiz sen güçlü ve üstün olansın, hüküm ve hikmet sahibisin.” (Bakara, 128-129)

“Ey Rabbimiz! Bizden cehennem azabını uzaklaştır, gerçekten onun azabı sürekli bir helaktir. Şüphesiz, ne kötü bir durak ve ne kötü bir konaktır orası.” (Furkan, 65-66)

“Ey Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl ve bizi Allah’a karşı gelmekten sakınanlara önder eyle.” (Furkan, 74)

“Ey Rabbim! Bana bir hikmet bahşet ve beni salih kimseler arasına kat. Sonra gelecekler arasında beni doğrulukla anılanlardan kıl.” Beni Naîm cennetinin varislerinden eyle.” (Şuara, 83-84-85)

“Ey Rabbim! Şu bozguncu kavme karşı bana yardım et.” (Ankebut, 30)

“Ey Rabbimiz! Bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla. Kalplerimizde, iman edenlere karşı hiçbir kin tutturma! Ey Rabbimiz! Şüphesiz sen çok esirgeyicisin, çok merhametlisin.” (Haşr, 10)

“Ey Rabbimiz! Ancak sana dayandık, içtenlikle yalnız sana yöneldik. Dönüş de ancak sanadır.” (Mümtehine, 4)

“Ey Rabbimiz! Bizi, inkar edenlerin zulmüne uğratma. Bizi bağışla. Ey Rabbimiz! Şüphesiz sen mutlak güç sahibisin, hüküm ve hikmet sahibisin.” (Mümtehine, 5)

“Ey Rabbimiz! Nurumuzu bizim için tamamla, bizi bağışla; çünkü senin her şeye hakkıyla gücün yeter.” (Tahrim, 8 )

“Ey Rabbim! Katından bana temiz bir zürriyet ver. Şüphesiz sen duaları işitensin.” (Al-i İmran, 38)

“Ey Rabbim! Kavmimin beni yalanlamasına karşı bana yardım et.” (Müminun, 26)

“Ey Rabbim! Beni mübarek bir yere indir. Sen indirilenlerin en hayırlısısın.” (Müminun, 29)

“Ey Rabbim! Ben ancak kendim ve kardeşimle baş edebilirim. Bizimle fasık toplumun arasını ayır.” (Maide, 25)

“Biz yalnız Allah’a tevekkül ettik. Ey Rabbimiz, bizi zalimler topluluğunun baskı ve şiddetine maruz bırakma!. Ve bizi kafirler topluluğundan rahmetinle kurtar.” (Yunus, 85-86)

“Allah’ım! Ey Rabbimiz! Bize gökten sofra indir, öncemiz ve sonramız için bir bayram ve Sen’den bir belge olsun. Bizi rızıklandır, sen rızık verenlerin en hayırlısısın.” (Maide, 114)

“Biz Allah’a güvendik. Ey Rabbimiz! Bizimle kavmimiz arasında sen hak ile hüküm ver. Sen hüküm verenlerin en hayırlısısın.” (Araf, 88-89)

“Ya Rabbi! Bizi doğru yola eriştirdikten sonra kalplerimizi kaydırma. Katından bize rahmet bağışla, sen çok bağışlayansın. Ey Rabbimiz! Kendisinde şüphe olmayan bir günde insanları muhakkak sen toplayacaksın. Allah verdiği sözden kesinlikle geri dönmez.” (Al-i İmran, 8-9)

“Ey Rabbimiz! Biz iman ettik. İşlediğimiz günahları bağışla ve bizleri ateşin azabından koru.” (Al-i İmran, 16)

“Ya Rabbi! Bizim günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört ve bizi de iyilik yapanlarla birlikte öldür. Ya Rabbi! Elçilerine vaad ettiklerini bize ver, kıyamet gününde bizi hor ve aşağılık kılma. Sen kesinlikle vaadinden dönmezsin.” (Al-i İmran, 193-194)

“Ey Rabbimiz! Halkı zalim olan bu şehirden bizi çıkar. Katından bize bir veli ve bir yardımcı gönder.” (Nisa, 75)

“Ey Rabbim! Bana mülkü sen verdin. Rüyaların yorumunu sen öğrettin. Yerin ve göklerin yaratıcısı sensin. Beni Müslüman olarak öldür ve beni salihlere kavuştur.” (Yusuf, 101)

“Ey Rabbim! Beni ve ailemi kavmimin yapmakta oldukları şeyden kurtar.” (Şuara, 169)

“Ey Rabbim! Bana, ana ve babama verdiğin nimete şükretmemi ve hoşnut olacağın salih bir amelde bulunmamı bana ilham et ve beni rahmetinle salih kullarının arasına kat.” (Neml, 19)

“Allah’ım! Onu ve zürriyyetini kovulmuş şeytandan senin sığınmana veriyorum.” (Al-i İmran, 36)

“Bizi doğru yola ilet, kendilerine nimet verdiğin kimselerin yoluna; sapıkların ve gazaba uğrayanların yoluna değil.” (Fatiha, 6-7)

“Ey Rabbim! Bu beldeyi, güvenli bir belde yap. Beni ve oğullarımı putlara kulluktan uzak tut. Ey Rabbim! Çünkü putlar, kendilerine tapan birçok insanın sapmasına sebep oldular. Kim bana uyarsa şüphesiz ki, o benim dinimdendir. Kim de bana karşı gelirse şüphesiz ki sen, af ve merhameti bol olansın. Ey Rabbimiz! Soyundan bazılarını, muharrem ve mukaddes evinin yanındaki çorak, zıraata elverişsiz vadiye, namazı kılsınlar diye yerleştirdim. Ey Rabbim! İnsanların kalplerini onlara meylettir. Onları meyvelerle rızıklandır ki, şükretsinler. Ey Rabbimiz! Hiç kuşkusuz sen bizim gizlediğimizi de, açığa vurduğumuzu da çok iyi bilirsin. Yerde ve gökte, hiç bir şey Allah’tan gizli kalmaz.” (İbrahim, 35-38)