Kur’anî Dualar

 

Dua, seslenmek, çağırmak, yardıma çağırmak, Allah’tan hayır talep etmek, kendisiyle Allah’a çağırılan söz anlamlarına gelmektedir. (el-Mu’cemu’l-Vasit, I/286-287)

Dua, din literatüründe, insanın bütün benliğiyle Allah’a yönelerek maddi ve manevi isteklerini O’na arz etmesi demektir. (Dini Kavramlar Sözlüğü, dua md., s. 128)

Kul, Rabbini övmek, O’na teşekkür etmek ve saygısını belirtmek ister. Aynı zamanda hâlini Allah’a arz etmeyi, dilek ve temennilerini O’na sunmayı ve O’ndan kendisine yardım etmesini arzu eder. Acaba kul Rabbine nasıl teşekkür edecek ve hâlini O’na nasıl arz edecektir‡ Bunun için bir iletişim aracı yok mudur‡ Evet, vardır(Bakara, 186); “Biz ona şah damarından daha yakınız.” (Kaf, 16); “Rabbiniz şöyle dedi(Mü’min, 60)

Sevgili Peygamberimiz de bizleri dua etmeye teşvik etmiş ve ümit aşılamıştır(Tirmizi, Daavat, 105)

İnsanın görevi Rabbine ibadet etmektir. Allah, bizlere dua ve ibadetimize göre değer atfeder(Furkan, 77)

“Dua ibadetin özüdür.” (Tirmizi, Daavat, 1) Bu özün en güzel örneklerini Kur’an-ı Kerim’de bulmaktayız. Bu örneklerden bir kısmını size sunmak istiyoruz(Fatiha, 1-7)

Malum olduğu üzere, Adem ile Havva’ya Yüce Allah cennette kalmalarını ama “Şu ağaca yaklaşmayın!” emriyle bir ağaca yaklaşmamalarını emir buyurmuş, fakat onlar, şeytanın kendilerine verdiği vesvese ile o ağaca yaklaşmışlardı. Bu sebeple yeryüzüne indirildiler ve yıllarca pişmanlık içinde yaşadılar ve Allah’a şöyle yalvardılar(A’raf, 23)

Rabbimiz, Kur’an’da başta Peygamberimiz olmak üzere bizlere çeşitli dua örnekleri sunmuş, bu cümleden olmak üzere Peygamberimize şöyle söylemesini emir buyurmuştur(Al-i İmran, 26-27)

Kur’an, peygamberler ve onlara iman edenlerin dualarını da zikretmiş ve onları bize örnek olarak sunmuştur(Bakara, 285-286); “Ey Rabbimiz! Nurumuzu bizim için tamamla, bizi bağışla; çünkü senin her şeye hakkıyla gücün yeter.” (Tahrim, 8)

Hz. Nuh (a.s)’un Duası

“Beni ve benimle birlikte olan mü’minleri kurtar.” (Şu’ara, 118)

Hz. İbrahim ve İsmail’in Kâbe’nin Temellerini Yükselttikleri Esnada Yaptıkları Duaları

“Ey Rabbimiz! Bizden kabul buyur! Şüphesiz sen hakkıyla işitensin, hakkıyla bilensin. Rabbimiz! Bizi sana teslim olmuş kimseler kıl. Soyumuzdan da sana teslim olmuş bir ümmet kıl. Bize ibadet yerlerini ve ilkelerini göster. Tövbemizi kabul et. Çünkü sen, tövbeleri çok kabul edensin, çok merhametli olansın.” (Bakara, 127-128)

Hz. İbrahim (a.s.)’in Hacer Annemizi ve Oğlu İsmail’i Mekke’ye Bıraktığı Esnada Yaptıkları Dua

“Rabbim! Bu şehri güvenli kıl, beni ve oğullarımı putlara tapmaktan uzak tut. Rabbim! Beni namaza devam eden bir kimse eyle. Soyumdan da böyle kimseler yarat. Rabbimiz! Duamı kabul eyle. Rabbimiz! Hesap görülecek günde, beni, ana-babamı ve inananları bağışla.” (İbrahim, 35, 40, 41)

Hz. İbrahim ve Onunla Beraber İman Edenlerin Duaları

“Ey Rabbimiz! Ancak sana dayandık, içtenlikle yalnız sana yöneldik. Dönüş de ancak sanadır. Ey Rabbimiz! Bizi, inkâr edenlerin zulmüne uğratma. Bizi bağışla. Ey Rabbimiz! Şüphesiz sen mutlak güç sahibisin, hüküm ve hikmet sahibisin.” (Mümtehine, 4-5)

Hz. İbrahim (a.s.)’in Diğer Bir Duası

“Ey Rabbim! Bana bir hikmet bahşet ve beni salih kimseler arasına kat. Sonra gelecekler arasında beni doğrulukla anılanlardan kıl. Beni Naîm cennetinin varislerinden eyle. (Kulların) diriltilecekleri gün beni utandırma! O gün ki ne mal fayda verir ne oğullar! Allah’a arınmış bir kalp ile gelen başka. (Şu’ara, 83-89)

İbrahim (a.s.)’in Evlat Talebi İçin İlticası

“Ey Rabbim! Bana salihlerden olacak bir çocuk bağışla.” (Saffat, 100)

Zekeriya (a.s.)’nın Evlat Talebi İçin İlticası

“Rabbim! Bana katından temiz bir nesil bahşet. Şüphesiz sen duayı hakkıyla işitensin” (Al-i İmran, 38); “Rabbim! Beni tek başıma bırakma. Sen varislerin en hayırlısısın.” (Enbiya, 89)

Lut (a.s.)’un Duası

“Ey Rabbim! Beni ve ailemi onların yaptıkları çirkin işten kurtar.” (Şu’ara, 169)

Hz. Yusuf (a.s.)’un Duası

“Rabbim! Gerçekten bana mülk verdin ve bana sözlerin yorumunu öğrettin. Ey gökleri ve yeri yaratan! Dünyada ve ahirette sen benim velimsin. Benim canımı Müslüman olarak al ve beni iyilere kat.” (Yusuf, 101)

Hz. Musa (a.s.)’nın Duası

“Rabbim! Gönlüme ferahlık ver. İşimi bana kolaylaştır. Dilimdeki tutukluğu çöz ki sözümü anlasınlar.” (Taha, 25-28)

Süleyman (a.s.)’nın Duası

“Ey Rabbim! Beni; bana ve ana-babama verdiğin nimetlere şükretmeye ve razı olacağın salih ameller işlemeye sevk et ve beni rahmetinle salih kullarının arasına kat!” (Neml, 19)

Hz. Yunus (a.s.)’un Tövbesi

“Senden başka hiçbir ilah yoktur. Seni eksikliklerden uzak tutarım. Ben gerçekten (nefsine) zulmedenlerden oldum.” (Enbiya, 87)

Hz. İsa (a.s.)’nın Rızık Duası

“Bizi rızıklandır. Sen rızıklandıranların en hayırlısısın.” (Maide, 114)

İşimizi sağlam bir şekilde yaptıktan sonra Allah’a tevekkül etmek ve sonucu Allah’tan beklemek gerekir. Rabbimiz tevekkülü emretmiş, peygamberler ve iman edenlerin tevekkül örneklerini bize sunmuştur(Al-i İmran, 173); “Bana Allah yeter. O’ndan başka hiçbir ilah yoktur. Ben ancak O’na tevekkül ettim. O, yüce arşın sahibidir” (Tevbe, 129); “Başarım ancak Allah’ın yardımı iledir. Ben sadece ona tevekkül ettim ve sadece ona yöneliyorum.” (Hud, 88)

Kur’an-ı Hakim’de, peygamberlerin dualarının yanında meleklerin dua örnekleri de bulunmaktadır.

Arşı Taşıyanlar ve Onun Çevresinde Bulunanlar (Melekler)ın Duaları

“Ey Rabbimiz! Senin rahmetin ve ilmin her şeyi kuşatmıştır. O hâlde tövbe eden ve senin yoluna uyanları bağışla ve onları cehennem azâbından koru. Ey Rabbimiz! Onları da, onların babalarından, eşlerinden ve soylarından iyi olanları da, kendilerine vaad ettiğin Adn cennetlerine koy. Şüphesiz sen mutlak güç sahibisin, hüküm ve hikmet sahibisin. Onları kötülüklerden koru. Sen o gün kimi kötülüklerden korursan, ona rahmet etmiş olursun. İşte bu büyük başarıdır.” (Mü’min, 7-9)

Tesbih, Rabbimizin emridir. (Mürselat, 26) Rabbimiz meleklerin tesbihini bize örnek olarak sunmuştur

“Seni bütün eksikliklerden uzak tutarız. Senin bize öğrettiklerinden başka bizim hiçbir bilgimiz yoktur. Şüphesiz her şeyi hakkıyla bilen, her şeyi hikmetle yapan sensin.” (Bakara, 32)

Kur’an’da Rabbimizin bize talim buyurduğu dualar ve peygamberlerin duaları yanında başka güzel dua örneklerini de görüyoruzHz. Meryem’in Duası

“Rabbim! Bana katında, cennette bir ev yap.” (Tahrim, 11)

Allah Dostlarının Duaları

“Rabbimiz! Bizim günahlarımızı ve işimizdeki taşkınlıklarımızı bağışla ve (yolunda) ayaklarımızı sağlam tut. Kâfir topluma karşı bize yardım et.” (Âl-i İmran, 147)

Akıl Sahiplerinin Duaları

“Rabbimiz! Biz, ‘Rabbinize iman edin’ diye imana çağıran bir davetçi işittik, hemen iman ettik. Rabbimiz! Günahlarımızı bağışla. Kötülüklerimizi ört. Canımızı iyilerle beraber al. Rabbimiz! Peygamberlerin aracılığı ile bize vadettiklerini ver bize. Kıyamet günü bizi rezil etme. Şüphesiz sen, vadinden dönmezsin.” (Âl-i İmran, 193,194)

Rahman’ın Kullarının Duaları

“Ey Rabbimiz! Bizden cehennem azabını uzaklaştır, gerçekten onun azabı sürekli bir helaktir.”; “Ey Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl ve bizi Allah’a karşı gelmekten sakınanlara önder eyle!” (Furkan, 65, 74)

Mü’minlerin Kendilerinden Önce Gelen Kardeşlerine Duası

“Ey Rabbimiz! Bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla. Kalplerimizde, iman edenlere karşı hiçbir kin tutturma! Ey Rabbimiz! Şüphesiz sen çok esirgeyicisin, çok merhametlisin.” (Haşr, 10)

Evladın Ana-Babaya Duası

“Rabbim! Tıpkı beni küçükken koruyup yetiştirdikleri gibi sen de onlara acı.” (İsra, 24)

Talut’un Askerlerinin Duası

“Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır, ayaklarımızı sağlam bastır ve şu kâfir kavme karşı bize yardım et.” (Bakara, 250)

Evden Çıkıp Bir Yere Giderken Okunacak Dua

“Rabbim! (Gireceğim yere) doğruluk ve esenlik içinde girmemi sağla. (Çıkacağım yerden de) beni doğruluk ve esenlik içinde çıkar. Katından bana yardımcı bir kuvvet ver.” (İsra, 80)

İlmin Artması İçin Yapılacak Dua

“Rabbim! İlmimi arttır.” (Taha, 114)

Nakil Vasıtalarına Binince Okunacak Dua

“Bunu hizmetimize veren Allah’ın şanı yücedir. Bunlara bizim gücümüz yetmezdi. Şüphesiz biz Rabbimize döneceğiz.” (Zuhruf, 13-14)

İnsan şeytandan, kötülüklerden ve zararlı şeylerden korunmak ister. Bunun için Rabbimiz, Peygamberimize ve onun şahsında bize istiaze (sığınma talebi) duaları talim buyurmuştur.

“Ey Rabbim! Şeytanların vesveselerinden sana sığınırım. Ey Rabbim! Onların benim yanımda bulunmalarından da sana sığınırım.” (Mü’minun, 97-98).

Felak Suresi

De ki: “Yarattığı şeylerin kötülüğünden, karanlığı çöktüğü zaman gecenin kötülüğünden, düğümlere üfleyenlerin kötülüğünden, haset ettiği zaman hasetçinin kötülüğünden, sabah aydınlığının Rabbine sığınırım.”

Nas Suresi

De ki: “Cinlerden ve insanlardan; insanların kalplerine vesvese veren sinsi vesvesecinin kötülüğünden, insanların Rabbine, insanların Melik’ine, insanların İlah’ına sığınırım.”

“Rabbimiz! Bizi hidayete erdirdikten sonra kalplerimizi eğriltme. Bize katından bir rahmet bahşet. Şüphesiz sen çok bahşedensin.” (Âl-i İmran, 8)

“Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizi ateş azabından koru.” (Bakara, 201)

Mehmet Kapukaya

Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı

Kur’an-ı Kerim’de Ahlakı Anlatan Ayetler

Bakara Suresi, 129. Ayet:
Ey bizim Rabbimiz, bir de onlara içlerinden öyle bir peygamber gönder ki, onlara senin ayetlerini tilavet eylesin, kendilerine kitabı ve hikmeti öğretsin, içlerini ve dışlarını tertemiz yapıp onları pak eylesin. Hiç şüphesiz Aziz sensin, hikmet sahibi Sensin.

Bakara Suresi, 151. Ayet:
Nitekim kendi içinizden size ayetlerimizi okuyan, sizi kötülüklerden arındıran, size kitabı ve hikmeti talim edip bilmediklerinizi size öğreten bir Resûl gönderdik.

Bakara Suresi, 172. Ayet:
Ey iman edenler! Size verdiğimiz rızıkların temiz olanlarından yiyin, eğer siz yalnız Allah’a kulluk ediyorsanız O’na şükredin.

Bakara Suresi, 232. Ayet:
Kadınları boşadığınız ve onlar da bekleme müddetlerini bitirdikleri vakit, aralarında iyilikle anlaştıkları takdirde, onların (eski) kocalarıyla evlenmelerine engel olmayın. İşte bununla içinizden Allah’a ve ahiret gününe inanan kimselere öğüt verilmektedir. Bu öğüdü tutmanız kendiniz için en iyisi ve en temizidir. Allah bilir, siz bilmezsiniz.

Nahl Suresi, 90. Ayet:
Muhakkak Allah adalet ve iyilikle ve kısımları görüp gözetmekle emin, aklın ve dinin kabul etmeyeceği çünkü işlerden ve haksızlıklardan da nehyeden bu hususta size öğüt verir.

Enfal Suresi, 53. Ayet:
Bu da, bir millet kendilerinde bulunanı (güzel ahlak ve meziyetleri) değiştirinceye kadar Allah’ın onlara verdiği nimeti değiştirmeyeceğinden dolayıdır. Gerçekten Allah işitendir, bilendir.

Zümer Suresi, 17-18. Ayet:
Sözü işitip de en güzeline uyan kullarımı müjdele.

Tevbe Suresi, 103. Ayet:
Onların mallarından sadaka al; bununla onları (günahlardan) temizlersin, onları arıtıp yüceltirsin. Ve onlar için dua et. Çünkü senin duan onlar için sükunettir (onları yatıştırır). Allah işitendir, bilendir.

Ali-İmran Suresi, 77. Ayet:
And olsun ki içlerinden, kendilerine Allah’ın ayetlerini okuyan, (kötülüklerden ve inkardan) kendilerini temizleyen, kendilerine Kitap ve hikmeti öğreten bir Peygamber göndermekle Allah, müminlere büyük bir lütufta bulunmuştur. Halbuki daha önce onlar apaçık bir sapıklık içinde idiler.

Nisa Suresi, 49. Ayet:
Kendilerini temize çıkaranlara ne dersin! Hayır, Allah dilediğini temize çıkarır ve hiç kimse kıl payı kadar haksızlık görmez.

Ankebut Suresi, 8. Ayet:
Biz, insana, ana babasına iyilik etmesini emrettik. Şayet onlar seni, hakkında hiçbir bilgin olmayan şeyi bana ortak koşman için zorlarlarsa, bu takdirde onlara itaat etme. Dönüşünüz ancak bana olacaktır ve ben yapmakta olduklarınızı size haber vereceğim.

Nur Suresi, 21. Ayet:
Ey iman edenler! Şeytanın adımlarına uymayın. Kim şeytanın adımlarına uyarsa, bilsin ki o hayasızlığı ve kötülüğü emreder. Eğer Allah’ın size lütfu ve merhameti olmasaydı, sizden hiçbiriniz asla temize çıkamazdı. Fakat Allah, dilediği kimseyi tertemiz kılar. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.

Nur Suresi, 28. Ayet: 
Orada hiçbir kimse bulamadınızsa, size izin verilinceye kadar oraya girmeyin. Eğer size, “Geri dönün!” denilirse, hemen dönün. Çünkü bu, sizin için daha nezih bir davranıştır. Allah, yaptığınızı bilir.

Nur Suresi, 30. Ayet:
(Resûlüm!) Mümin erkeklere, gözlerini (harama) dikmemelerini, ırzlarını da korumalarını söyle. Çünkü bu, kendileri için daha temiz bir davranıştır. Şüphesiz Allah, onların yapmakta olduklarından haberdardır.

Kehf Suresi, 74. Ayet:
Yine yürüdüler. Nihayet bir erkek çocuğa rastladıklarında (Hızır) hemen onu öldürdü. Musa dedi ki: Tertemiz bir canı, bir can karşılığı olmaksızın (kimseyi öldürmediği halde) katlettin ha! Gerçekten sen fena bir şey yaptın!

Meryem Suresi, 19. Ayet:
Ben, yalnızca, sana tertemiz bir erkek çocuk bağışlamam için Rabbinin bir elçisiyim, dedi.

Kalem Suresi, 4. Ayet:
Ve sen elbette yüce bir ahlak üzeresin.

 

Kur’an’da Zulüm

Kalplerinde bir hastalık mı var, yoksa şüphe ve tereddüde mi düştüler? Yoksa Allah ve Resûlünün kendilerine karşı zulüm ve haksızlık edeceğinden mi korkuyorlar? Hayır, işte onlar asıl zalimlerdir. (Nur, 50)

Şüphesiz Allah (hiç kimseye) zerre kadar zulüm etmez. (Yapılan) çok küçük bir iyilik de olsa onun sevabını kat kat arttırır ve kendi katından büyük bir mükafat verir. (Nisâ, 40)

Kitap ehli, senden kendilerine gökten bir kitap indirmeni istiyorlar. (Buna şaşma!) Mûsâ’dan, bundan daha büyüğünü istemişler ve “Allah’ı bize açıkça göster” demişlerdi. Böylece zulümleri sebebiyle onları yıldırım çarptı. Sonra kendilerine apaçık deliller gelmesinin ardından (tuttular) buzağıyı tanrı edindiler. Biz bunu da affettik ve Mûsâ’ya apaçık bir güç ve yetki verdik. (Nisâ, 153)

(İlah edindikleriniz) söyledikleriniz konusunda sizi yalancı çıkardılar. Artık kendinizden azabı savmaya gücünüz yetmeyecek ve kendinize yardım da edemeyeceksiniz. Sizden kim de zulüm ve haksızlık ederse ona büyük bir azap tattırırız. (Furkan, 19)

İşte zulümleri yüzünden harabeye dönmüş evleri! Şüphesiz bunda bilen bir kavim için bir ibret vardır. (Neml, 52)

Zulümlerinden dolayı sözü edilen azap tepelerine iner de artık konuşamazlar. (Neml, 85)

Andolsun, biz Nûh’u kendi kavmine peygamber olarak gönderdik. O da dokuz yüz elli yıl onların arasında kaldı. Neticede onlar zulümlerini sürdürürlerken tufan kendilerini yakalayıverdi. (Ankebut, 14)

Ama siz, birbirinizi öldüren, içinizden bir kesime karşı kötülük ve zulümde yardımlaşarak; size haram olduğu halde onları yurtlarından çıkaran, size esir olarak geldiklerinde ise, fidye verip kendilerini kurtaran kimselersiniz. Yoksa siz Kitab’ın (Tevrat’ın) bir kısmına inanıp, bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Artık sizden bunu yapanın cezası, dünya hayatında rezil olmaktan başka bir şey değildir. Kıyamet gününde ise onlar azabın en şiddetlisine uğratılırlar. Çünkü Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir. (Bakara, 85)

And olsun, Mûsa size açık mucizeler getirmişti de, arkasından sizler nefislerinize zulüm ederek buzağıyı ilah edinmiştiniz. (Bakara, 92)

Onları nerede yakalarsanız öldürün. Sizi çıkardıkları yerden (Mekke’den) siz de onları çıkarın. Zulüm ve baskı adam öldürmekten daha ağırdır. Yalnız, Mescid-i Haram yanında, onlar sizinle savaşmadıkça, siz de onlarla savaşmayın. Sizinle savaşırlarsa (siz de onlarla savaşın) onları öldürün. Kâfirlerin cezası böyledir. (Bakara, 191)

Hiçbir zulüm ve baskı kalmayıncaya ve din yalnız Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Onlar savaşmaya son verecek olurlarsa, artık düşmanlık yalnız zalimlere karşıdır. 2. Sure (Bakara, 193)

Sana haram ayda savaşmayı soruyorlar. De ki: “O ayda savaş büyük bir günahtır. Allah’ın yolundan alıkoymak, onu inkar etmek, Mescid-i Haram’ın ziyaretine engel olmak ve halkını oradan çıkarmak Allah katında daha büyük günahtır. Zulüm ve baskı ise adam öldürmekten daha büyüktür. Onlar, güç yetirebilseler, sizi dininizden döndürünceye kadar sizinle savaşmaya devam ederler. Sizden kim dininden döner de kafir olarak ölürse öylelerin bütün yapıp ettikleri dünyada da, ahirette de boşa gitmiştir. Bunlar cehennemliklerdir, orada sürekli kalacaklardır. (Bakara Suresi,217)

İşte bunlar Allah’ın, sana hak olarak okuduğumuz ayetlerdir. Allah, alemlere hiç zulüm etmek istemez. (Al-i İmran, 108)

Yahudilerin yaptıkları zulüm ve bir çok kimseyi Allah yolundan alıkoymaları, kendilerine yasaklanmış olduğu halde faiz almaları, insanların mallarını haksız yere yemeleri sebebiyle önceden kendilerine helal kılınmış temiz ve hoş şeyleri onlara haram kıldık.İçlerinden inkar edenlere de acı bir azap hazırladık. (Nisa, 160)

Dediler ki: “Rabbimiz! Biz kendimize zulüm ettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz.” (A’raf, 23)

Bir de senden, iyilikten önce kötülüğün acele gelmesini istiyorlar. Oysa onlardan önce ibret alınacak birçok azap gelip geçmiştir. Şüphesiz Rabbin, insanların zulümlerine rağmen bağışlama sahibidir. Bununla beraber Rabbinin azabı pek şiddetlidir. (Ra’d, 6)

Eğer Allah, insanları zulümleri yüzünden hemen cezalandırsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat onları belirli bir süreye kadar erteler. Ecelleri geldiği zaman ise ne bir an geri kalabilirler, ne de öne geçebilirler. (Nahl, 61)

Bütün yüzler; diri, yaratıklarına hakim ve onları koruyup gözeten Allah’a boyun eğmiştir. Zulüm yüklenen mutlaka hüsrana uğramıştır. (Taha, 111)

Hani Lokman oğluna öğüt vererek şöyle demişti: “Yavrum! Allah’a ortak koşma! Çünkü ortak koşmak elbette büyük bir zulümdür.” (Lokman, 13)

Bugün herkese kazandığının karşılığı verilir. Bugün asla zulüm yoktur. Şüphesiz Allah hesabı çabuk görendir. (Mü’min, 17)

Amel

AMEL

Sözlükte “iş, çaba, fiil ve çalışma” gibi manalara gelen amel kelimesi, Kur’an’da Rağıb’ın ifadesiyle, “Canlı varlıktan kasıt ve niyete bağlı olarak sadır olan her bir şey” anlamında kullanılmıştır. Bu itibarla Arapça fi‘l kelimesinden daha özeldir. Zira fiilde kasıt ve niyet şartı aranmaz. Bu sebepledir ki hayvana nisbet edilen fiil­lerin hiçbirine amel denilmemiştir. İyi veya kötü, sadece insanın maksatlı fiillerine amel adı verilmiştir.

dua

Kur’an-ı Kerim’in beyanına göre Allah Teala, yerleri ve gökleri, bu ikisi arasındaki nimetleri, hayatı ve ölümü insanlardan hangisinin daha güzel amel ortaya koyacağını denemek için yaratmıştır. Kur’an çoğu kez, imanın ardından salih amele yer vermiş ve böylece insanı başarı ve mutluluğa götürecek imanın, salih amellerle bütünleşmesi gerektiğine dikkat çekmiştir. Izutsu’nun, “Salih ameller, davranış yoluyla dışa yansıyan imandır” şeklindeki tespiti bir anlamda bu birlikteliğin derecesini ifade etmektedir. Amel ile iman arasındaki ilişki, tarih boyunca tartışılmış ise de hiç kimse, amelin imandan tümüyle bağımsız olduğunu söylememiştir.

Kur’an’da amelle ilgili çok sayıda ayet göstermek mümkündür. İlahi iradenin sınırsızlığını ve hiçbir şeyle mukayyed olmaması gerçeğini göz ardı etmemek şartıyla diyebiliriz ki mükafat ve cezada yegane ölçü, amelin kemmiyet ve keyfiyetidir. Kur’an’a göre hiç bir amel, asla so­nuçsuz bırakılmayacaktır. Nitekim şu ayetler bu gerçeği en güzel bir şe­kilde ifade eder:

Şu bir gerçek ki, yapılan iyi ya da kötü amel, bir hardal tanesi ağırlığınca bir şey de olsa, bir kayanın içinde, yahut göklerin derinliğinde veya yerkürenin derinliklerinde bulunsa Allah onu yine de ortaya çıkarır. Doğrusu Allah en ince işleri görüp bilen (latif) ve her şeyden haberdar (habir) olandır.” (Lokman 31/16).

Kim zerre miktar hayır ameli işlese onu görür ve kim de bir zerre miktar kötülük işlese onu görür.” (ez-Zilzal 99/7-8)

Yukarıda da ifade edildiği gibi amelin ortaya çıkması için öncelikle iradenin oluşması gerekmektedir. Arapça’da irade ( kelimesi, “istemek, arzulamak, emretmek, tercih etmek ve hayvanı otlatmak için salı­vermek” gibi manalarda kullanılmıştır. İradeyi, “emel, ihtiyaç ve arzu­nun toplamından oluşan bir kuvvet” şeklinde açıklayan Rağıb el-İsfehani, bu kelimenin, “Nefsin, bir şey hakkında yapıp-yapmama şeklin­deki verdiği bir karardan hareketle o şeye karşı harekete geçmesi” du­rumuna ad olduğunu ifade etmiştir. Bununla birlikte bazen nefsin sade­ce “bir şeyi yapmak ya da yapmamak yönündeki temayülü”ne irade dendiği gibi bazen de “bir şeyin yapılması ya da yapılmaması kararı”na irade adı verilmiştir. Nitekim kavram, Allah’a izafe edilince “hükmet­mek” anlamı taşır. Yerine göre “emir ve kasıt” manasında kullanıldığı da olmuştur. Esasen irade meselesi dini olduğu kadar felsefi ve psiko­lojik bir kavram olarak da hakkında sürekli tartışmaların yapıldığı önem­li bir konudur.

İradede bir şeyi yapma veya yapmama tercihi söz konusu olduğuna göre tercih ettirici sebep, ister Cebriyye ve Eş’ariyye mezhebi mensup­larının söylediği gibi doğrudan Allah Teala olsun, isterse Mûtezile ve Maturidilerin ifade ettiği gibi kula Allah tarafından verilmiş güç ve istitaattan kaynaklanan idrak, duygu ve bilgi gibi bazı hususiyetler ol­sun netice itibariyle, iradenin kalpte oluşması gerçeğine işaret et­mektedir. Zira Kur’an’a göre kalp, bir taraftan Allah’ın insana yönelik birçok tasarrufunda odak nokta konu­munda olduğu gibi diğer taraftan da insanın idrak, duygu ve ilim ma­hallidir. Binaenaleyh kalp, amelin menşei diyebileceğimiz iradenin oluştuğu yerdir. İradenin ameli işlemeye yönelik güçlü talebine ve­ya niyet adı verilmiştir. Azim ve kasd arasındaki fark şudur: Azim, bazen gelecekte yapılabilecek işlere de taalluk ederken, kasd, hemen yapılacak amellere yöneliktir. Bununla birlikte kasd, azim ve ni­yet kavramları arasında herhangi bir farkın olmadığını söyleyenler de vardır.

İradeye dayalı ameller, tezahür ettiği yer itibariyle iki kısımda değer­lendirilmiştir:

Zahiri (bedeni) ameller: İnsanın bedeni veya uzuvlarıyla yaptığı iş ve eylemlere bu isim verilmiştir. Namaz, oruç, Hac, zekat ve cihad gibi ameller bu kısma girer.

Birlik Ve Beraberlik

Batıni (kalbi) ameller: Zahirde görünmeyen duygu, düşünce ve inançla ilgili amellerdir. Mesela iman, inkar, tefekkür, tezekkür, sevgi ve korku gibi ameller bu çeşit amellerdir. Mutasavvıfların hal ve makam dedikleri hususlar genellikle bu kısma dahildir.

Batıni amellerin oluşmasında kalbin merkeziyeti açıktır. Zahiri amellerin meydana gelişinde kalbin merkez oluşu ise daha ziyade irade vası­tasıyla amelin doğuşuna sebep olması yönüyledir.

Kalp, amellerin oluşmasında merkezi bir fonksiyona sahip olduğu gi­bi onların değerlendirilmesinde de aynı şekilde esaslı bir role sahiptir. Amelin salih ya da kötü (fasid) olmasında diğer bir ifadeyle Allah katın­da kabul edilip edilmemesinde kalbin fonksiyonu büyüktür. Kalbin amele bu yöndeki etkisi, genellikle niyet kavramıyla ortaya konmuştur. Niyetle ilgili yapılan bazı tanımlar:

-Niyet, kalbin, yapmak istediği bir amele meyletmesidir.

-Niyetle irade aynı şeydir.

-Niyet, ameli yalnız Allah için işlemek demek olan ihlasla beraber olan iradedir.

-Kalbin ameline niyet denir.

-Niyet, yakın ya da uzak bir menfaati elde etmek veya bir zararı gi­dermek için kalbin o şeye doğru harekete geçmesidir.

Niyet şu üç unsuru ihtiva etmek zorundadır:

  1. Yapılacak şeyi tasarlamak,
  2. Onu yapmayı istemek,
  3. Bu istekte ka­rarlı olmak.

Kur’an, insanın amellerine yön veren iradenin (niyetin) önemini şu ifadelerle vurgular:

Kim dünya menfaatini isterse kendisine ondan veririz, kim de ahiret sevabını isterse ona da ondan veririz.”(Al-i İmran 3/145)

Hz. Peygamberin şu sözleri de amel-niyet ilişkisini en güzel bir şekilde ortaya koyar:

Yapılan ameller niyetlere göre değerlenir. Herkes yaptığı işin karşılığını niyetine göre alır. Kimin niyeti Allah’a ve Resulü’ne varmak, onlara hicret etmekse, eline geçecek sevap da Allah’a ve Resulü’ne hicret sevabıdır. Kim de elde edeceği bir dünyalığa veya evleneceği bir kadına kavuşmak için yola çıkmış­sa, onun hicreti de hicret ettiği şeye göre değerlenir.”


 

Peygamber Sıfatları

hz. Muhammed

Kur’an-ı Kerim‘de belirtildiği gibi peygamberler de birer insandır. Onlar da diğer herkes gibi yiyip içerler, gezerler, evlenerek çocuk sahibi olurlar, has­ta olur ve ölürler. İlahi emir ve yasaklar konusunda peygamberler de diğer insanlar gibidirler. Fakat onlar her hareketleriyle Allah‘ın biz insanlar için seçtiği kulları ve elçileridir. İnsanlar için birer örnek olduklarının bilinci içindedirler. Bu sebeple her durumda, mutlulukta, refah içindeyken, fakirken veya sıkıntıdayken bile Allah’a şükrederler. Kötü huylardan hiçbiri onlarda bulunmaz. Her peygamberde insan olmanın da ötesinde birtakım sıfatların bulun­ması gereklidir. Bunlara vacip sıfatlar denir. Bu sıfatlar:

Tebliğ 

Tebliğ, bildirmek demektir. Peygamberler Allah’tan aldıkları emir ve yasakları ümmetlerine eksiksiz iletirler. İnsanlara bildirdiklerinde, açıkladıklarında hiçbir eksik veya fazlalık yoktur. Bir kimsenin hatırı için kendilerinden bir ilave veya değişiklik yapmazlar. Tebliğ ettikleri  bütün konularda sadıktırlar, aldıkları  emirleri  eksiksiz  ve  fazlasız  tebliğ  ederler. Tebliğin karşıtı olan gizlemek “kitman” peygamberler hakkında düşünülemez. “Ey peygamber, Rabbinden sana indiri­leni tebliğ et. Eğer yapmazsan Allah’ın elçiliğini tebliğ etmemiş olursun” (Maide 5,67)  ayetinde bu sıfattan söz etmektedir.

KuranıKerim

Sıdk

Sıdk, doğru olmak, doğru davranmak demektir. Her peygamber doğru sözlü ve dürüst bir insandır. Sözlerinde, işlerinde ve her türlü davranışlarında doğru ve dürüst davranırlar. Onlar asla yalan söylemezler, söyledikleri her şeyde sadıktırlar. Oldu dedikleri olmuştur, olacak dedikleri zamanı gelince mutlaka olacaktır. Allah’tan kullarına ulaştırdıkları her emir ve yasak haktır, doğrudur. Eğer yalan söyleyecek olsalardı kendi­lerine inananların güven duygusunu kaybederlerdi. O zaman da peygam­ber olarak gönderilmelerindeki amaç gerçekleşmemiş olurdu. Sıdkın zıt anlamlısı olan yalan söylemek “kizb”, peygamberler hakkında düşünülemez. Bütün peygamberler, peygamberlikten önce de sonra da yani hiçbir zaman ve koşulda yalan söylememişlerdir ve dürüst yaşamışlardır.

Emanet

Peygamberlerin bu sıfatının anlamı güvenilir olmak demektir. Peygamberlerin hepsi son  derece  emin ve güvenilir kişilerdir. Emanete asla hainlik etmezler. Hepimizin bildiği gibi,  Allah’ın  Resulü  Hz. Muhammed  henüz  kendisine  peygamberlik  gelmeden, insanlar  arasında  güvenirliği,  güzel huyu ve ahlakı ile tanındığı için kendisine “Muhammed-ül Emin” yani ”Güvenilir Muhammed” adı verilmiştir. Peygamberler  bu  derece  üstün  ve  güzel  ahlaka  sahiptirler. Bu konuda bir ayette şöyle buyrulur: “Bir peygamber için emanete hıyanet yaraşmaz…” (Al-i İmran 3,161) Emanet sıfatının zıt anlamlısı olan hıyanetin onlar için düşünül­mesi imkansızdır.

hacerul-esved-kabe-hakemligi
Hz. Muhammed ve Kabe Hakemliği

İsmet 

Günah işlememek, günahtan korunmuş olmaktır ismet. Peygamberler gizli ve açık hiçbir şekilde günah işlemezler. Allah peygamberleri, peygamberlikten önce ve sonra küfürden,  büyük günahlardan ve haklarında kıymet düşürücü günahlardan korumuştur. Peygamberler hayatlarının hiçbir döneminde şirk ve küfür sayılan günah işlemedikleri gibi özellikle peygamberlikten sonra da günah işlememiş­lerdir. İnsan olmaları sebebiyle günah olmayan birtakım hataları bulunabilir. Ancak onların bu hatası yüce Allah’ın kendilerini uyarmasıyla derhal düzeltilir. Peygamberler örnek ve önder kişiler oldukları için, konumlarını zedeleyecek davranışlardan da uzaktırlar.

Fetanet

Peygamberlerin akıllı ve yüksek zekaya sahip olmaları demektir. Bunun karşıtı ahmaklık peygamberlikle bağdaştırılamaz. İnsanlar arasında aşağı olan bir kimseden peygamber olmamıştır. Peygamberler zeki ve akıllı olmasalardı hitap ettikleri kişileri ikna edemezler, toplumsal dönüşüm ve düzeni sağlayamazlardı.

Adalet

Peygamberler adildirler, hiçbir zulüm ve haksızlık yapmazlar. Bir başkası için adaletten asla ayrılmazlar. İnsanlar içinde her hükmü ve her yaptığı doğru olan kişiler peygamberlerdir. Hakemlikte, insanlar arasındaki karmaşaları çözer, en doğru hükmü verirler.

namaz-kabe

Emnül-azl

Peygamberlikten hiçbir zaman atılmazlar. Dünyada ve ahir hayatta hep peygamber olarak kalırlar.

Cesaret

Peygamberler en cesur insanlardır.  Asla  düşmanlardan ve kafirlerden  korkmaz  ve  kaçmazlar.  Sahabeler,  savaşının  en  çok  şiddetlendiği  zamanlarda  Hz. Muhammed’in  arkasına  sığındıklarını  söylerlerdi.  Bu  da  peygamberlerin  ne  kadar  cesur  olduklarının ispatıdır.

İffet

Gelmiş geçmiş tüm peygamberler namuslu ve şerefli kimselerdir. En ufak yüz kızartıcı, utanç verici bir olay  yaşamazlar ve kimsenin namusuna da asla kötü gözle bakmazlar. Tüm yaşamları ahlak değerleri çerçevesinde geçmiştir.