Kur’anî Dualar

 

Dua, seslenmek, çağırmak, yardıma çağırmak, Allah’tan hayır talep etmek, kendisiyle Allah’a çağırılan söz anlamlarına gelmektedir. (el-Mu’cemu’l-Vasit, I/286-287)

Dua, din literatüründe, insanın bütün benliğiyle Allah’a yönelerek maddi ve manevi isteklerini O’na arz etmesi demektir. (Dini Kavramlar Sözlüğü, dua md., s. 128)

Kul, Rabbini övmek, O’na teşekkür etmek ve saygısını belirtmek ister. Aynı zamanda hâlini Allah’a arz etmeyi, dilek ve temennilerini O’na sunmayı ve O’ndan kendisine yardım etmesini arzu eder. Acaba kul Rabbine nasıl teşekkür edecek ve hâlini O’na nasıl arz edecektir‡ Bunun için bir iletişim aracı yok mudur‡ Evet, vardır(Bakara, 186); “Biz ona şah damarından daha yakınız.” (Kaf, 16); “Rabbiniz şöyle dedi(Mü’min, 60)

Sevgili Peygamberimiz de bizleri dua etmeye teşvik etmiş ve ümit aşılamıştır(Tirmizi, Daavat, 105)

İnsanın görevi Rabbine ibadet etmektir. Allah, bizlere dua ve ibadetimize göre değer atfeder(Furkan, 77)

“Dua ibadetin özüdür.” (Tirmizi, Daavat, 1) Bu özün en güzel örneklerini Kur’an-ı Kerim’de bulmaktayız. Bu örneklerden bir kısmını size sunmak istiyoruz(Fatiha, 1-7)

Malum olduğu üzere, Adem ile Havva’ya Yüce Allah cennette kalmalarını ama “Şu ağaca yaklaşmayın!” emriyle bir ağaca yaklaşmamalarını emir buyurmuş, fakat onlar, şeytanın kendilerine verdiği vesvese ile o ağaca yaklaşmışlardı. Bu sebeple yeryüzüne indirildiler ve yıllarca pişmanlık içinde yaşadılar ve Allah’a şöyle yalvardılar(A’raf, 23)

Rabbimiz, Kur’an’da başta Peygamberimiz olmak üzere bizlere çeşitli dua örnekleri sunmuş, bu cümleden olmak üzere Peygamberimize şöyle söylemesini emir buyurmuştur(Al-i İmran, 26-27)

Kur’an, peygamberler ve onlara iman edenlerin dualarını da zikretmiş ve onları bize örnek olarak sunmuştur(Bakara, 285-286); “Ey Rabbimiz! Nurumuzu bizim için tamamla, bizi bağışla; çünkü senin her şeye hakkıyla gücün yeter.” (Tahrim, 8)

Hz. Nuh (a.s)’un Duası

“Beni ve benimle birlikte olan mü’minleri kurtar.” (Şu’ara, 118)

Hz. İbrahim ve İsmail’in Kâbe’nin Temellerini Yükselttikleri Esnada Yaptıkları Duaları

“Ey Rabbimiz! Bizden kabul buyur! Şüphesiz sen hakkıyla işitensin, hakkıyla bilensin. Rabbimiz! Bizi sana teslim olmuş kimseler kıl. Soyumuzdan da sana teslim olmuş bir ümmet kıl. Bize ibadet yerlerini ve ilkelerini göster. Tövbemizi kabul et. Çünkü sen, tövbeleri çok kabul edensin, çok merhametli olansın.” (Bakara, 127-128)

Hz. İbrahim (a.s.)’in Hacer Annemizi ve Oğlu İsmail’i Mekke’ye Bıraktığı Esnada Yaptıkları Dua

“Rabbim! Bu şehri güvenli kıl, beni ve oğullarımı putlara tapmaktan uzak tut. Rabbim! Beni namaza devam eden bir kimse eyle. Soyumdan da böyle kimseler yarat. Rabbimiz! Duamı kabul eyle. Rabbimiz! Hesap görülecek günde, beni, ana-babamı ve inananları bağışla.” (İbrahim, 35, 40, 41)

Hz. İbrahim ve Onunla Beraber İman Edenlerin Duaları

“Ey Rabbimiz! Ancak sana dayandık, içtenlikle yalnız sana yöneldik. Dönüş de ancak sanadır. Ey Rabbimiz! Bizi, inkâr edenlerin zulmüne uğratma. Bizi bağışla. Ey Rabbimiz! Şüphesiz sen mutlak güç sahibisin, hüküm ve hikmet sahibisin.” (Mümtehine, 4-5)

Hz. İbrahim (a.s.)’in Diğer Bir Duası

“Ey Rabbim! Bana bir hikmet bahşet ve beni salih kimseler arasına kat. Sonra gelecekler arasında beni doğrulukla anılanlardan kıl. Beni Naîm cennetinin varislerinden eyle. (Kulların) diriltilecekleri gün beni utandırma! O gün ki ne mal fayda verir ne oğullar! Allah’a arınmış bir kalp ile gelen başka. (Şu’ara, 83-89)

İbrahim (a.s.)’in Evlat Talebi İçin İlticası

“Ey Rabbim! Bana salihlerden olacak bir çocuk bağışla.” (Saffat, 100)

Zekeriya (a.s.)’nın Evlat Talebi İçin İlticası

“Rabbim! Bana katından temiz bir nesil bahşet. Şüphesiz sen duayı hakkıyla işitensin” (Al-i İmran, 38); “Rabbim! Beni tek başıma bırakma. Sen varislerin en hayırlısısın.” (Enbiya, 89)

Lut (a.s.)’un Duası

“Ey Rabbim! Beni ve ailemi onların yaptıkları çirkin işten kurtar.” (Şu’ara, 169)

Hz. Yusuf (a.s.)’un Duası

“Rabbim! Gerçekten bana mülk verdin ve bana sözlerin yorumunu öğrettin. Ey gökleri ve yeri yaratan! Dünyada ve ahirette sen benim velimsin. Benim canımı Müslüman olarak al ve beni iyilere kat.” (Yusuf, 101)

Hz. Musa (a.s.)’nın Duası

“Rabbim! Gönlüme ferahlık ver. İşimi bana kolaylaştır. Dilimdeki tutukluğu çöz ki sözümü anlasınlar.” (Taha, 25-28)

Süleyman (a.s.)’nın Duası

“Ey Rabbim! Beni; bana ve ana-babama verdiğin nimetlere şükretmeye ve razı olacağın salih ameller işlemeye sevk et ve beni rahmetinle salih kullarının arasına kat!” (Neml, 19)

Hz. Yunus (a.s.)’un Tövbesi

“Senden başka hiçbir ilah yoktur. Seni eksikliklerden uzak tutarım. Ben gerçekten (nefsine) zulmedenlerden oldum.” (Enbiya, 87)

Hz. İsa (a.s.)’nın Rızık Duası

“Bizi rızıklandır. Sen rızıklandıranların en hayırlısısın.” (Maide, 114)

İşimizi sağlam bir şekilde yaptıktan sonra Allah’a tevekkül etmek ve sonucu Allah’tan beklemek gerekir. Rabbimiz tevekkülü emretmiş, peygamberler ve iman edenlerin tevekkül örneklerini bize sunmuştur(Al-i İmran, 173); “Bana Allah yeter. O’ndan başka hiçbir ilah yoktur. Ben ancak O’na tevekkül ettim. O, yüce arşın sahibidir” (Tevbe, 129); “Başarım ancak Allah’ın yardımı iledir. Ben sadece ona tevekkül ettim ve sadece ona yöneliyorum.” (Hud, 88)

Kur’an-ı Hakim’de, peygamberlerin dualarının yanında meleklerin dua örnekleri de bulunmaktadır.

Arşı Taşıyanlar ve Onun Çevresinde Bulunanlar (Melekler)ın Duaları

“Ey Rabbimiz! Senin rahmetin ve ilmin her şeyi kuşatmıştır. O hâlde tövbe eden ve senin yoluna uyanları bağışla ve onları cehennem azâbından koru. Ey Rabbimiz! Onları da, onların babalarından, eşlerinden ve soylarından iyi olanları da, kendilerine vaad ettiğin Adn cennetlerine koy. Şüphesiz sen mutlak güç sahibisin, hüküm ve hikmet sahibisin. Onları kötülüklerden koru. Sen o gün kimi kötülüklerden korursan, ona rahmet etmiş olursun. İşte bu büyük başarıdır.” (Mü’min, 7-9)

Tesbih, Rabbimizin emridir. (Mürselat, 26) Rabbimiz meleklerin tesbihini bize örnek olarak sunmuştur

“Seni bütün eksikliklerden uzak tutarız. Senin bize öğrettiklerinden başka bizim hiçbir bilgimiz yoktur. Şüphesiz her şeyi hakkıyla bilen, her şeyi hikmetle yapan sensin.” (Bakara, 32)

Kur’an’da Rabbimizin bize talim buyurduğu dualar ve peygamberlerin duaları yanında başka güzel dua örneklerini de görüyoruzHz. Meryem’in Duası

“Rabbim! Bana katında, cennette bir ev yap.” (Tahrim, 11)

Allah Dostlarının Duaları

“Rabbimiz! Bizim günahlarımızı ve işimizdeki taşkınlıklarımızı bağışla ve (yolunda) ayaklarımızı sağlam tut. Kâfir topluma karşı bize yardım et.” (Âl-i İmran, 147)

Akıl Sahiplerinin Duaları

“Rabbimiz! Biz, ‘Rabbinize iman edin’ diye imana çağıran bir davetçi işittik, hemen iman ettik. Rabbimiz! Günahlarımızı bağışla. Kötülüklerimizi ört. Canımızı iyilerle beraber al. Rabbimiz! Peygamberlerin aracılığı ile bize vadettiklerini ver bize. Kıyamet günü bizi rezil etme. Şüphesiz sen, vadinden dönmezsin.” (Âl-i İmran, 193,194)

Rahman’ın Kullarının Duaları

“Ey Rabbimiz! Bizden cehennem azabını uzaklaştır, gerçekten onun azabı sürekli bir helaktir.”; “Ey Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl ve bizi Allah’a karşı gelmekten sakınanlara önder eyle!” (Furkan, 65, 74)

Mü’minlerin Kendilerinden Önce Gelen Kardeşlerine Duası

“Ey Rabbimiz! Bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla. Kalplerimizde, iman edenlere karşı hiçbir kin tutturma! Ey Rabbimiz! Şüphesiz sen çok esirgeyicisin, çok merhametlisin.” (Haşr, 10)

Evladın Ana-Babaya Duası

“Rabbim! Tıpkı beni küçükken koruyup yetiştirdikleri gibi sen de onlara acı.” (İsra, 24)

Talut’un Askerlerinin Duası

“Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır, ayaklarımızı sağlam bastır ve şu kâfir kavme karşı bize yardım et.” (Bakara, 250)

Evden Çıkıp Bir Yere Giderken Okunacak Dua

“Rabbim! (Gireceğim yere) doğruluk ve esenlik içinde girmemi sağla. (Çıkacağım yerden de) beni doğruluk ve esenlik içinde çıkar. Katından bana yardımcı bir kuvvet ver.” (İsra, 80)

İlmin Artması İçin Yapılacak Dua

“Rabbim! İlmimi arttır.” (Taha, 114)

Nakil Vasıtalarına Binince Okunacak Dua

“Bunu hizmetimize veren Allah’ın şanı yücedir. Bunlara bizim gücümüz yetmezdi. Şüphesiz biz Rabbimize döneceğiz.” (Zuhruf, 13-14)

İnsan şeytandan, kötülüklerden ve zararlı şeylerden korunmak ister. Bunun için Rabbimiz, Peygamberimize ve onun şahsında bize istiaze (sığınma talebi) duaları talim buyurmuştur.

“Ey Rabbim! Şeytanların vesveselerinden sana sığınırım. Ey Rabbim! Onların benim yanımda bulunmalarından da sana sığınırım.” (Mü’minun, 97-98).

Felak Suresi

De ki: “Yarattığı şeylerin kötülüğünden, karanlığı çöktüğü zaman gecenin kötülüğünden, düğümlere üfleyenlerin kötülüğünden, haset ettiği zaman hasetçinin kötülüğünden, sabah aydınlığının Rabbine sığınırım.”

Nas Suresi

De ki: “Cinlerden ve insanlardan; insanların kalplerine vesvese veren sinsi vesvesecinin kötülüğünden, insanların Rabbine, insanların Melik’ine, insanların İlah’ına sığınırım.”

“Rabbimiz! Bizi hidayete erdirdikten sonra kalplerimizi eğriltme. Bize katından bir rahmet bahşet. Şüphesiz sen çok bahşedensin.” (Âl-i İmran, 8)

“Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizi ateş azabından koru.” (Bakara, 201)

Mehmet Kapukaya

Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı

Dinimizde Şans Oyunları

Sonucunun ne olacağı belli olmayan bir şeye bağlanıp kolayca malı elden çıkarmak veya bu yoldan kolayca para kazanmak dinimizde haramdır.  Piyango ve spor toto gibi oyunlar bu yolla kazanç sağladığı için ve kumar sayıldığı için İslamda yeri yoktur. Bu oyunlar kumarın bütün özelliklerini taşıyor. Piyango şeklindeki kumarın İslam öncesi Cahiliye Devri’nde de olduğu bilinmektedir.

Cahiliye devrinde müşrik Arapların da bu günkü piyangoya benzeyen bir kumarları vardı ki bununla övünç duyarlardı. Mesela bir deve keser, 28 hisseye ayırırlardı. İştirakçiler devenin parasını verir ve aralarında çekiliş yapıldı. On tane okları vardı. Bunlardan üçü boş, yedisi dolu idi. Bu oklar bir torbaya doldurulur ve güvenilir bir kişi her iştirakçi namına bir kura çeker, boş çıkanlar hisse alamaz, dolu çıkanlar da hisselerini fakirlere verirlerdi. Dinimiz bunu kumar sayarak yasaklamıştır. İslamiyet kumarın her çeşidini haram kılmıştır. Piyango da bu haram oyunların içindedir. Ayette şöyle buyrulmaktadır:

“Ey iman edenler, şarap, kumar, dikili taşlar (putlar), fal ve şans okları birer şeytan işi pisliktir. Bunlardan uzuk durun ki kurtuluşa eresiniz.”
(Maide Suresi, 90. Ayet)

 

 

Yemin Bozmak

tesbih

Mü`akide yemininin hangi türünden olursa olsun bozulması, kefareti gerektirir. Kefaret yemin bozulduktan sonra ödenir. Yemin bozulduktan sonra ödenen kefaretin muteber olduğu konusunda ulema arasında hiç bir ihtilaf yoktur. Kefaret ister malla, ister oruçla ödensin mutlaka yemin bozulduktan sonra ödenmelidir. Bozulmadan önce ödenmesi caiz değildir.

Yemin kefareti; gücü yeterse bir köle azad etmek veya on fakiri sabah ve akşam doyurmak ya da on fakiri alışılmış biçimde giydirmektir. Kişi bu üçü arasında muhayyerdir. Ama bunlara gücü yetmezse, peşi peşine üç gün oruç tutar. Orucun arası hayız dahil hiç bir özür sebebiyle kesilmez, kesilmesi halinde yeniden başlanmalıdır. Yemin kefaretinin gereği ve bu şekilde ödeneceği Kur`ân-ı Kerîm`le sabittir ve ayet gayet nettir.

Maide, 5/89:

Lâ yuâhizukumullâhu bil lagvi fî eymânikum ve lâkin yuâhizukum bimâ akkadtumul eymân(eymâne), fe keffâratuhu it’âmu aşerati mesâkîne min evsatı mâ tut’ımûne ehlîkum ev kisvetuhum ev tahrîru rakabeh(rakabetin) fe men lem yecid fe sıyâmu selâseti eyyâm(eyyâmin) zâlike keffâratu eymânikum izâ haleftum vahfezû eymânekum kezâlike yubeyyinullâhu lekum âyâtihi leallekum teşkurûn(teşkurûne).

Allah, boş bulunarak ettiğiniz yeminlerle sizi sorumlu tutmaz. Ama bile bile yaptığınız yeminlerle sizi sorumlu tutar. Bu durumda yeminin kefareti, ailenize yedirdiğinizin orta hâllisinden on yoksulu doyurmak, yahut onları giydirmek ya da bir köle azat etmektir. Kim (bu imkânı) bulamazsa, onun kefareti üç gün oruç tutmaktır. İşte yemin ettiğiniz vakit yeminlerinizin kefareti budur. Yeminlerinizi tutun. Allah, size âyetlerini işte böyle açıklıyor ki şükredesiniz.

Ebû Hureyre radıyallahu anh anlatıyor:
“Resûlullah aleyhissalâtü vesselâm Rabbinden naklen buyurdular ki: Bir kul günah işledi ve ‘Yâ Rabbi, günahımı affet!’ dedi Hak Teâlâ da, ‘Kulum bir günah işledi; arkadan bildi ki günahları affeden veya günah sebebiyle cezalandıran bir Rabbi vardır’ buyurdu Sonra kul dönüp tekrar günah işledi ve ‘Ey Rabbim, günahımı affet!’ dedi Allahu Teâlâ da, ‘Kulum bir günah işledi ve bildi ki, günahı affeden veya günah sebebiyle cezalandıran bir Rabbi vardır’ buyurdu Sonra kul dönüp tekrar günah işledi ve ‘Ey Rabbim, beni affeyle!’ dedi Allahu Teâlâ da, ‘Kulum günah işledi ve bildi ki, günahı affeden veya günah sebebiyle cezalandıran bir Rabbi olduğunu bildi Ey kulum, dilediğini yap, ben seni affettim’ buyurdu.

Peygamber Sıfatları

hz. Muhammed

Kur’an-ı Kerim‘de belirtildiği gibi peygamberler de birer insandır. Onlar da diğer herkes gibi yiyip içerler, gezerler, evlenerek çocuk sahibi olurlar, has­ta olur ve ölürler. İlahi emir ve yasaklar konusunda peygamberler de diğer insanlar gibidirler. Fakat onlar her hareketleriyle Allah‘ın biz insanlar için seçtiği kulları ve elçileridir. İnsanlar için birer örnek olduklarının bilinci içindedirler. Bu sebeple her durumda, mutlulukta, refah içindeyken, fakirken veya sıkıntıdayken bile Allah’a şükrederler. Kötü huylardan hiçbiri onlarda bulunmaz. Her peygamberde insan olmanın da ötesinde birtakım sıfatların bulun­ması gereklidir. Bunlara vacip sıfatlar denir. Bu sıfatlar:

Tebliğ 

Tebliğ, bildirmek demektir. Peygamberler Allah’tan aldıkları emir ve yasakları ümmetlerine eksiksiz iletirler. İnsanlara bildirdiklerinde, açıkladıklarında hiçbir eksik veya fazlalık yoktur. Bir kimsenin hatırı için kendilerinden bir ilave veya değişiklik yapmazlar. Tebliğ ettikleri  bütün konularda sadıktırlar, aldıkları  emirleri  eksiksiz  ve  fazlasız  tebliğ  ederler. Tebliğin karşıtı olan gizlemek “kitman” peygamberler hakkında düşünülemez. “Ey peygamber, Rabbinden sana indiri­leni tebliğ et. Eğer yapmazsan Allah’ın elçiliğini tebliğ etmemiş olursun” (Maide 5,67)  ayetinde bu sıfattan söz etmektedir.

KuranıKerim

Sıdk

Sıdk, doğru olmak, doğru davranmak demektir. Her peygamber doğru sözlü ve dürüst bir insandır. Sözlerinde, işlerinde ve her türlü davranışlarında doğru ve dürüst davranırlar. Onlar asla yalan söylemezler, söyledikleri her şeyde sadıktırlar. Oldu dedikleri olmuştur, olacak dedikleri zamanı gelince mutlaka olacaktır. Allah’tan kullarına ulaştırdıkları her emir ve yasak haktır, doğrudur. Eğer yalan söyleyecek olsalardı kendi­lerine inananların güven duygusunu kaybederlerdi. O zaman da peygam­ber olarak gönderilmelerindeki amaç gerçekleşmemiş olurdu. Sıdkın zıt anlamlısı olan yalan söylemek “kizb”, peygamberler hakkında düşünülemez. Bütün peygamberler, peygamberlikten önce de sonra da yani hiçbir zaman ve koşulda yalan söylememişlerdir ve dürüst yaşamışlardır.

Emanet

Peygamberlerin bu sıfatının anlamı güvenilir olmak demektir. Peygamberlerin hepsi son  derece  emin ve güvenilir kişilerdir. Emanete asla hainlik etmezler. Hepimizin bildiği gibi,  Allah’ın  Resulü  Hz. Muhammed  henüz  kendisine  peygamberlik  gelmeden, insanlar  arasında  güvenirliği,  güzel huyu ve ahlakı ile tanındığı için kendisine “Muhammed-ül Emin” yani ”Güvenilir Muhammed” adı verilmiştir. Peygamberler  bu  derece  üstün  ve  güzel  ahlaka  sahiptirler. Bu konuda bir ayette şöyle buyrulur: “Bir peygamber için emanete hıyanet yaraşmaz…” (Al-i İmran 3,161) Emanet sıfatının zıt anlamlısı olan hıyanetin onlar için düşünül­mesi imkansızdır.

hacerul-esved-kabe-hakemligi
Hz. Muhammed ve Kabe Hakemliği

İsmet 

Günah işlememek, günahtan korunmuş olmaktır ismet. Peygamberler gizli ve açık hiçbir şekilde günah işlemezler. Allah peygamberleri, peygamberlikten önce ve sonra küfürden,  büyük günahlardan ve haklarında kıymet düşürücü günahlardan korumuştur. Peygamberler hayatlarının hiçbir döneminde şirk ve küfür sayılan günah işlemedikleri gibi özellikle peygamberlikten sonra da günah işlememiş­lerdir. İnsan olmaları sebebiyle günah olmayan birtakım hataları bulunabilir. Ancak onların bu hatası yüce Allah’ın kendilerini uyarmasıyla derhal düzeltilir. Peygamberler örnek ve önder kişiler oldukları için, konumlarını zedeleyecek davranışlardan da uzaktırlar.

Fetanet

Peygamberlerin akıllı ve yüksek zekaya sahip olmaları demektir. Bunun karşıtı ahmaklık peygamberlikle bağdaştırılamaz. İnsanlar arasında aşağı olan bir kimseden peygamber olmamıştır. Peygamberler zeki ve akıllı olmasalardı hitap ettikleri kişileri ikna edemezler, toplumsal dönüşüm ve düzeni sağlayamazlardı.

Adalet

Peygamberler adildirler, hiçbir zulüm ve haksızlık yapmazlar. Bir başkası için adaletten asla ayrılmazlar. İnsanlar içinde her hükmü ve her yaptığı doğru olan kişiler peygamberlerdir. Hakemlikte, insanlar arasındaki karmaşaları çözer, en doğru hükmü verirler.

namaz-kabe

Emnül-azl

Peygamberlikten hiçbir zaman atılmazlar. Dünyada ve ahir hayatta hep peygamber olarak kalırlar.

Cesaret

Peygamberler en cesur insanlardır.  Asla  düşmanlardan ve kafirlerden  korkmaz  ve  kaçmazlar.  Sahabeler,  savaşının  en  çok  şiddetlendiği  zamanlarda  Hz. Muhammed’in  arkasına  sığındıklarını  söylerlerdi.  Bu  da  peygamberlerin  ne  kadar  cesur  olduklarının ispatıdır.

İffet

Gelmiş geçmiş tüm peygamberler namuslu ve şerefli kimselerdir. En ufak yüz kızartıcı, utanç verici bir olay  yaşamazlar ve kimsenin namusuna da asla kötü gözle bakmazlar. Tüm yaşamları ahlak değerleri çerçevesinde geçmiştir.

Kur’an-ı Kerim Ayetleri ile Yasaklar – II

Kuranı-Kerim

Zinadan Uzak Durun

zina

“Zinaya yaklaşmayın! O; hayasızlık, çirkin, aşağı bir iş, kötü bir yoldur.”

İsra, 32

 

 

 

Zina, iki insanın evli olmadığı halde cinsel olarak ilişkiye girmesi olarak tanımlanır. Allah’ın bize gönderdiği kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’de bu davranış kesin olarak yasaklanmış ve cezasının büyük olduğu belirtilmiştir. Bir kadın ve bir erkeğin cinsel birliktelikte bulunması için evli olması şarttır. Bunun dışında yaşanan ilişkiler ahlaksızlık olarak görülür. Toplumun en küçük birimi olan aile kurumu, iki insanın evliliği ile kurulur ve daha sonra bu kuruma çocuklar katılarak mutlu bir dünya yaşamı sürülür. Fakat günümüz toplumlarında eski günlere göre daha fazla yaygınlaşmış olan evlilik dışı ilişkiler aile kurumuna zarar vermektedir. İnsanların ortalık yerde yahut gizli olarak yaptıkları zina Allah katında her şekilde cezalandırılır. İnsanlardan saklanır fakat Allah her şeyi görendir, bilendir. Bununla birlikte bir kişinin 4 görgü tanığı olmadan iffetli kadınların zina yaptığını söylemesi ayetlerde yasaklanmıştır. Yine ayetlerde: “O bir şeyden habersiz iffetli mümin kadınlara iftira atanlar, dünyada da ahirette de lanete çarptırılmışlardır. Büyük bir azap vardır onlar için.” (24/23) buyrularak da bu kötülüğü yapanların her iki dünyada da büyük bir azap çekecekleri bildirilmektedir. Yine kendi eşlerine zina ettiğini söyleyen bir erkeğin 4 tanığı olması ve Allah adına 4 kere yemin etmeleri ve 5. de eğer yalancılardan ise Allah’ın lanetinin kendi üzerine olmasını dilemesi gerekir (24/6-7). Buna karşılık suçlanan kadının, kocasının yalan söylediğine dair dört defa yemin etmesi ve besincisinde şayet suçlayan erkek doğru söylüyorsa Allah’ın azabının kendisi üzerine olması şeklindeki sözleri kendisinden cezayı düşürür (24/8-9). Görüldüğü gibi yüce Rabbimiz kadının beyanını erkeğinkinden üstün tutmakta ve zina ile suçlanan kadınların toplum tarafından baskı ve işkence görmelerinin önüne geçilmektedir. Oysaki erkek egemenliğinin olduğu insanlık tarihine şahit oluyoruz. Fakat Allah kulları arasında ayrım yapmaz ve kadın erkek kim olursa olsun haklı olanı korumayı uygun görür. Böylece Kur’an pek çok konu gibi bu denli hassas bir konuda da en medeni ve hukuki yaklaşımlarda bulunmakta ve insanların haksız yere mağdur olmalarının önüne geçmektedir.

 

Kibirli Olmayın

kibir

 

“Allah, kibredenleri sevmez.”

Nahl, 23

“Yeryüzünde böbürlenerek yürüme; çünkü sen ne yeri yarabilirsin, ne dağlara boyca ulaşabilirsin.”

İsra, 37

 

 

Kibir, kişinin kendisini başkasından üstün görmesidir. Büyüklenmek, kendini beğenmek, böbürlenmek, kul olduğunu unutup kendini en üstün görmektir. Kibir şeytani bir his, şeytana mahsus bir özelliktir. İblis de Rabbimizin emrine karşı gelerek üstünlük taslayarak Hz. Adem’e secde etmeyi kabul etmemiştir. Bu isyanı yüzünden Allah katından kovulmuştur. İman sahibi müminler alçak gönüllü, mütevazi, hakkı bilen kimselerdir. Elinde olan nimetlere şükreder, başkasının malına göz dikmez, sahip olduklarıyla yetinirler. Kendinin olmayanı olmuş gibi göstermez, üstün görünmeye çalışmazlar.

Şüphesiz yüce Allah imtihanı gereği insanların bir kısmını diğer bir kısmından dereceler bakımından üstün kılmıştır (43/32). İmtihan gereği üstün özelliklere sahip olanlar şükür etmek yerine kibirlenirlerse gerçekten kötü yoldadırlar. Biz kullara düşen sahip olduğumuz üstünlükler sebebiyle büyüklenmek değildir. Bu üstünlüğün yüce Allah’ın bir lütfu olduğunu bilerek şükretmek ve sahip olduğumuz üstünlükleri Allah yolunda hayırlı işler için harcamalıyız. Hiç şüphesiz önemli olan bu dünyadaki üstünlük değil ahiretteki üstünlüktür.

 

Haram Yemekten Kaçının

“Onların birçoğunun günahta, düşmanlıkta, haram yemekte yarıştıklarını görürsün. Ne kötüdür o yapmakta oldukları.”

Maide , 62

“O, size yalnız şunları haram kıldı: Ölü hayvan, kan, domuz eti, bir de Allah’tan başkası adına kesilen hayvanlar. Sonra kim bunlardan yemeye mecbur kalırsa, başkasının hakkına tecavüz etmemek ve zaruret ölçüsünü geçmemek şartıyla ona da bir günah yükletilmez. Çünkü Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.”

Bakara, 173

Yüce Allah kullarını her zaman helal rızık yemeye davet etmiştir. Kur’an-ı Kerim ayetleri müminlerin helal rızık kazanmaları ve haksız kazançtan kaçınmaları gerektiğini söyler. Ayetlerde: “Yalana iyice kulak verirler, haramı tıka-basa yerler.” (5/42) denilmekte ve “Allah’ın size helal ve temiz olarak verdiği rızıklardan yiyin.” (5/88) buyrularak da kazanılacak rızkın temiz ve helal olması gerektiğine söylenmektedir. Haram yollarla elde edilen mallar hem bu dünyada hem ahirette karşımıza büyük bir suç olarak çıkacaktır. Her türlü yaptığımızdan hesap vereceğimiz düşünülürse haksız kazancın hesabını verebilmek mümkün değildir. Emeğimiz ile helal rızık kazanmak için önümüzde hiçbir engel yokken, kolaya kaçıp, haksızlık edip haram kazanmak bize kötülükten başka bir şey kazandırmaz.