Namaz Vakitlerinin Anlamları

 

 Allah’ın her emir ve yasağının sayısız hikmeti olduğu gibi namazların belli vakitlerde kılınmasının da elbette birçok hikmeti vardır. Kur’an-ı Kerim’de namaz vakitleriyle ilgili pek çok ayet yer almaktadır.

(Ey Muhammed!) Gündüzün iki tarafında ve gecenin gündüze yakın vakitlerinde namaz kıl. Çünkü iyilikler kötülükleri giderir. Bu, öğüt alanlar için bir öğüttür. (Hud Suresi 114)

Güneşin zevalinden (öğle vaktinde Batı’ya kaymasından) gecenin karanlığına kadar (belli vakitlerde) namazı kıl. Bir de sabah namazını kıl. Çünkü sabah namazı şahitlidir. Gecenin bir kısmında da uyanarak sana mahsus fazla bir ibadet olmak üzere teheccüd namazı kıl ki, Rabbin seni Makam-ı Mahmud’a ulaştırsın. (İsra Suresi 78-79)

Güneşin doğuşundan ve batışından önce Rabbini hamd ile tespih et. Gece vakitlerinde ve gündüzün uçlarında da tespih et ki hoşnut olasın.” (Taha Suresi 130)

Haydi siz, akşama ulaştığınızda (akşam ve yatsı vaktinde) sabaha kavuştuğunuzda, gündüzün sonunda ve öğle vaktine eriştiğinizde Allah’ı tesbih edin (namaz kılın), ki göklerde ve yerde hamd O’na mahsustur. (Rum Suresi 17-18)

 

Sabah Namazı

Yeni bir başlangıç

Sabah namazı vakti; bizim anne karnına düştüğümüz anı, kainatın yaratıldığı 6 günden ilk günü ve yıl içindeki bahar mevsimini gösterir. Sabah vakti aydınlıkla birlikte yeni bir güne başlar adeta yeniden doğarız. İnsan sabahleyin çeşitli faaliyetlere başlamak için gerekli vücut zindeliğine kavuşmuş halde uyanır. Bizlere yine O’nun bize verdiği rızkları kazanabilmemiz için bu canlılık ve zindeliği de veren  şüphesiz Allahu Teala`dır. Bu nedenle O’nun verdiği nimetlere ve sıhhate şükür için, sabah namazını kılmakla mükellef tutulmuşuzdur.

Rivayet edildiğine göre sabah namazının fazileti ile ilgili Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

Sabah namazını kılan kimse Allah’ın himayesindedir. Dikkat et, ey Ademoğlu! Allah, bizzat himayesinde olan bir konuda seni sorguya çekmesin. (Müslim, Mesâcid 261-262)

 

Öğle Namazı

Gençlik ve Cehennem

Öğle vakti günün en sıcak zamanı olduğu için yazın en sıcak dönemine, insanda ise gençlik çağına işaret eder. Yine, öğlenin sıcağı bizlere mahşer gününü hatırlatır. Öğle vakti işlerimizin en yoğun olduğu andır. İnsan, o vakitte günlük işlerin yoğunluğundan dolayı adeta boğulacak duruma gelir. Tam da bu anda hem  bu sıkıntılardan biraz olsun uzaklaşmak, hem de günün o saatine kadar Rabbimizin bize verdiği nimetlere şükürde bulunmak amacıyla namaza koşar ve bizi sıkıntıya sokan dünya işlerinden sıyrılarak bir nefes alma fırsatı buluruz.

Ebu Hureyre(r.a)’den rivayet edildiğine göre Peygamberimiz şöyle buyurdu:

 

Sıcak (öğle vakti) şiddetlendiği zaman, onu namazla serinletin. Muhakkak ki, sıcaklığın şiddeti, cehennemin nefes almasından ileri gelir. Öyle ki, cehennem ateşi Rabbine ‘Ya Rabbi! Bir kısmım bir kısmımı yedi.’ diyerek şikayette bulundu. Bunun üzerine Allah, nefesin biri kışta, biri de yazda olmak üzere (yılda) iki nefes almasına izin verdi. İşte sizin gördüğünüz en şiddetli sıcak ve en şiddetli soğuk bundan (bu iki nefesten meydana gelmekte)dır. (Buharî, Mevakît, 9; Müslim, Mesacid, 185, 186, 187)

 

İkindi Namazı

İhtiyarlık ve sonbahar

İkindi vakti, güneşin batmaya meylettiği zamandır. Aynı zamanda insanoğlunun ve kainatın son dönemine de işaret eder. İkindi vakti geldiğinde az sonra güneşin batacağını ve birkaç saat sonra yeryüzündeki her şeyin karanlıkta kaybolacağını düşünürüz. Tam ümitsizliğe düşeceğimiz böyle bir zamanda kulaklarımızda ezan sesi yankılanır ve tek sığınılacak kapının Rabb’imiz olduğunu fark ederiz.

Ebu Züheyr Umare İbni Ruveybe (r.a) Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işittiğini söyledi:

Güneş doğmadan ve batmadan önce namaz kılan bir kimse cehenneme girmeyecektir.”  (Müslim, Mesâcid 213-214)

Peygamber efendimiz bu sözüyle sabah ve ikindi namazlarını kastetmiştir.

 

Akşam Namazı

Ölüm ve kıyamet

Akşam vakti sonbaharın sonunda varlıkların ölmesini, insanın vefatını ve kıyameti hatırlatır. Artık gün batmış, güneşten geriye yalnızca bir kızıllık kalmıştır. Bu vakit yirmi dört saatlik bir günün ölümüyle birlikte bizim ölümümüzden de haber verir. Güneşin batmasıyla birlikte doğan her şeyin bir gün batacak olduğu gerçeğini hatırlarız. Bu düşünceler içinde kalbimize teselli vermek ve ruhumuzu huzura kavuşturmak için akşam namazına koşarız.

Ebu Atıyye dedi ki; ben ve Mesruk, Aişe (r.a)’nın yanına gittik.

Mesruk ona:

-“Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in ashabından iki kişi var. İkisi de hayırdan geri kalmıyorlar. Ancak bunlardan biri akşam namazını kılmakta ve oruç açmakta acele ediyor, diğeri ise hem akşam namazını hem de iftarı geciktiriyor. dedi.

Bunun üzerine Aişe (r.a):

Akşam namazını kılmakta ve oruç açmakta acele eden kimdir? diye sordu.

Mesruk da:

– (İbni Mes’ud’u kastederek) Abdullah’tır. cevabını verdi.

Bunun üzerine Aişe (r.a):

Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’de öyle yapardı.” dedi.(Müslim, Sıyâm 49-50)

 

Yatsı Namazı

Büyük karanlık

Yatsı vakti güneşe ait hiçbir izin kalmadığı zamandır. Artık arkada bırakılan bir günün varlığı hakkında bize fikir verecek hiçbir şey yoktur. Akşam vakti izini bir kızıllık halinde şafağa bırakmıştı, o kızıllık da gidince her şey gitmiş ve bitmiş olmaktadır. Yatsı vakti bizlere her şeyin bitip tükendiğini ve kabirde her türlü ışıktan mahrum kalacağımızı hatırlatır. Bu vakitten sonra artık uyku alemine geçeriz. Hem yarı ölüm olarak adlandırılan hem de huzur ve dinlenme zamanı sayılan bu aleme geçmeden önce güne şükürle başladığımız gibi yine bir şükürle son vermek, gün içerisinde yaptıklarımızdan dolayı Allah’ın affına sığınmak için yatsı namazını kılarız.

Ebu Hüreyre (r.a) ‘den rivayet edildiğine göre, Resulullah (s.a.v)şöyle buyurdu:

Münafıklara sabah ve yatsı namazından daha ağır gelen hiçbir namaz yoktur.  İnsanlar bu iki namazda ne kadar çok ecir ve sevap olduğunu bilselerdi, emekleyerek de olsa cemaate gelirlerdi. (Buhârî, Mevâkît 20)

Ayetlerle Yasaklar

Kuranı-Kerim

Haksız Yere Hiçbir Cana Kıymayın

Haksız Yere Cana Kıymak

Haklı bir sebep olmadıkça Allah’ın muhterem kıldığı cana kıymayın. Kim haksızlıkla öldürülürse, onun hakkını alması için velisine söz hakkı verdik. Ama o da öldürmede sınır tanımazlık etmesin. Zaten kendisine bu yetki verilmekle o, alacağını almıştır.
İsra, 33

Yüce Rabbimizin biz insanlara bahşetmiş olduğu en büyük nimet hayattır. Bu nedenle yüce Allah, haksız yere cana kıymayı kesin olarak yasaklamıştır. Haksız yere canına kıyılan kişinin ailesine kısas yani bu suçu işleyene aynısı ile karşılık vermek hakkı tanınmıştır. Ayetlerde: “Ey aklı ve gönlü işleyenler, kısasta sizin için hayat vardır. Bu sayede korunmanız umulmaktadır.” (2/179) buyrularak haksız yere cana kıyan bir katilin öldürülmesinin, Allah tarafından insanlara bahşedilmiş olan yaşam hakkının bu kadar kolay ortadan kaldırılmasının önüne geçeceği yani kısas uygulamasının insanların bu konuda daha hassas olmalarını sağlayacağına dikkat çekilir. Günümüzde pek çok kişi yasalardaki boşlukları ya da bir af ümidini fırsat bilmekte bundan cesaret alarak gözünü kırpmadan insanların canına kıyabilmektedir. Kısas, özellikle kırsal kesimlerde sıkça rastlanan töre cinayetlerinin de ciddi anlamda önünü kesecek bir uygulamadır. Adeta dinselleştirilmiş töre uygulamaları sebebiyle yıllarca pek çok insanın haksız yere katledildiği bilinmektedir. Yine ayette ifade edildiği gibi kısas hakkı tanınan tarafın öldürmekte sınır tanımazlık edip aşırılığa gitmemesi emredilir. Kan davaları sebebiyle yıllarca haksız yere pek çok insanın canına kıyıldığını gördük. Kan davası güdülen taraflar açısından da kısas hakkı ilk defa haksız yere öldürülen tarafındır. Diğer taraf bu davayı sürdürdüğü her defasında haksız yere cana kıymaya devam etmekte ve dolayısıyla her seferinde ilk defa öldürülen tarafa kısas hakkı doğurmaktadır. Tüm bunlar ve benzeri uygulamalar dikkate alındığında yüce Allah’ın aziz kılmış olduğu cana haksız yere kıymanın ayetler tarafından yasaklanarak karşılığında ölüm cezasının verilmesinin hikmeti daha iyi anlaşılmaktadır. Şüphesiz yerdeki ve gökteki tüm canlılar Allah’ın yüce sanatının birer göstergesi olarak insanların hizmetine sunulmuşlardır. Pek çok hayvanın etinden, sütünden, gücünden, yününden ve benzeri özelliklerinden faydalanırız. Bu sebeple tüm canlıları da yüce Allah’ın nimeti olarak görmek, onlara zulmetmemek ve sadece zevk için yapılan avcılık ve benzeri cana kıymaların insanlık dışı davranışlar olduğunu bilmek gerekir.

Gıybet Etmeyin

Gıybet etmek

“Ey iman edenler! Zandan çok sakının! Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu aramayın! Gıybet ederek biriniz ötekini arkasından çekiştirmesin!”

Hucurat, 12

Ayetten de görüldüğü gibi Allah her konuda gerçek bilgiye sahip olunmasını istemektedir. Zannederek hatalı bir şekilde haksız yere insanlara çeşitli yakıştırmalarda bulunmak ve insanların ayıplarını ortaya çıkarmak yasaklanmıştır. Yine insanların arkasından olur olmaz şekilde konuşmak, inananların arasını bozacak türlü söz ve eylemlerde bulunmak da yasaklanmıştır. Zanda bulunduğunuz bir kişiye yaptığınız yakıştırmada yanılıyor ve bu yüzden günaha giriyor olabilirsiniz. İnsanlar hakkında gıybet etmeyi: “Sizden biri, ölmüş kardeşinin etini yemek ister mi?” (49/12) şeklinde oldukça çarpıcı bir benzetme ile kınayan ayetler inananları gıybet etmekten ve zanda bulunmaktan men etmektedir. Samimi bir inanan ise inanan kardeşinin kabahatlerini örten, ona hayırlı tavsiye ve öğütlerde bulunan kişidir.

İnsanlar Aleyhine Söz Taşımayın

“Şunların hiçbirine uyma: yemin edip duran, aşağılık, kötüleyip duran, söz götürüp getiren, hayrı engelleyip sürdüren, saldırgan, olabildiğince günahkar, kaba, sonra da kötülükle damgalı.”

Kalem, 10-13

Toplum da insanların arasını bozmak için uğraşıp duran ve yaptığı bu kötü davranıştan zevk alan insanlara şahit oluyoruz. Bu insanlar ufacık meseleleri bile abartarak aktarmakta ve insanların birbirine düşmelerini sağlamaktadır. İnananların bu gibi kişilerin oyununa gelmemeleri ve biri hakkında kesin bir bilgiye sahip olmadıkça insanları kötülememeleri gerekir. Gerçek bir inanana düşen, ciddi meseleleri bile insanların arasında barış ve kardeşlik duygularını besleyici şekilde çözmeye yönelik girişimlerde bulunmaktır. İnsanların aleyhinde söz taşıyarak onları birbirine düşman eden kişilerin çok olduğu toplumlarda huzur ve barış kalmaz. Bu yüzden insanlar arasında fitne ve fesat çıkarmak gayesiyle kötülük için laf taşıyan kişilere fırsat vermemek ve bu kötülüklerinden kurtulmaları için onlara nasihat etmek gerekir.

Yalan Yere Şahitlik Yapmayın, Doğru Bildiğinize Şahitlikten Kaçınmayın  

“Şahitliği gizlemeyin. Kim şahitliği gizlerse şüphesiz onun kalbi günahkardır. Allah yaptıklarınızı hakkıyla bilendir.”

Bakara, 283

Kur’an ayetleri, insanlar arası adaletin temin edilmesi, hak ve hukukun sağlanması için: “Adaleti dimdik ayakta tutarak Allah için tanıklık edenler olun.” (4/135) diye buyurmaktadır. İnsanların mağdur olmamaları için tanıklık ettiğimiz ya da hakkında sağlam bilgiye sahip olduğumuz konulardaki şahitlikten kaçınmamamızı söylemektedir. Şahitlikten kaçınılmaması gerektiği gibi yalan yere şahitlik de yapılmaması gerekir. Ayetlerde inananların özelliklerinden biri olarak: “Ki onlar, yalan şahitlikte bulunmayanlar, boş ve yararsız sözle karşılaştıkları zaman onurlu bir tavırla geçip gidenlerdir.” (25/72) diye buyrulmakta ve yine “Şahitliği Allah için dosdoğru yapın…” (65/2) denilerek de yapılan şahitlikte doğru ve dürüst olunması emredilmektedir. Gerek para karşılığında gerekse sevdiği ya da tanıdığı birini beladan kurtarmak uğruna yalan yere tanıklık ederek mağdur durumdaki kişinin kendisini ya da ailesini daha da mağdur hale getiren sayısız örnekle karşılaşmak mümkündür. Hatta zaman zaman haksızlığa uğrayan kişi fakir biriyse şayet tanık olanların hiç biri onun lehine şahitlik etmeye yanaşmazken zengin biri için ise yalan yere şahitlik edecek pek çok insan çıkacaktır. Oysaki gerçek bir inanana yakışan adaleti gereğince yerine getirmek için insanların sosyal ve ekonomik durumlarına bakmaksızın tanıklıkta bulunmaktır. Bazen de insanlar şahit olduğu bir olaya tanıklık ederse pek fazla formalite ile uğraşmak zorunda kalacağını düşünerek yine tanıklıktan kaçınmaktadır. Oysa kaçınmış olduğu tanıklığa bir gün kendisi de ihtiyaç duyabilir ve şayet herkes bu şekilde davranırsa o da kendisi için tanıklık yapacak kimseyi bulamayabilir. Görüldüğü gibi toplumsal düzenin sağlanabilmesi ve insanların haksızlığa uğratılmaması için şahitlikten kaçınılmaması ve adaletin doğru bir şekilde temin edilmesi gerekir. Hiç şüphesiz yüce Allah yapmakta olduklarımızı en iyi şekilde görmekte ve her şeye en güzel şekilde tanıklık etmektedir.

 

Kur’an-ı Kerim’de Saklı Dualar

Dua

“Ey Rabbimiz! Bizlere dünyada ve ahirette güzellikler ihsan eyle azabından muhafaza eyle.” (Bakara, 201)

“Ey Rabbimiz! Sen bütün bunları boşuna yaratmadın. Seni bütün eksikliklerden tenzih ederiz. Bizleri ateşin azabından koru.” (Al-i İmran, 191)

“Rabbimiz, biz iman ettik. Bizim günahlarımızı bağışla. Bizi ateş azabından koru.” (Al-i İmran, 147)

“Ey Rabbim! Beni o zalimler topluluğunun içinde tutma.” (Mü’minun, 94)

“Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır, ayaklarımızı sağlam bastır ve şu kafir kavme karşı bize yardım et.” (Bakara, 250)

“Ey Rabbimiz! Muhakkak sen, kimi ateşe sokarsan onu cezalandırırsın. Zalimler için yardımcı yoktur.” (Al-i İmran, 192)

“Ey Rabbimiz! Unutur, ya da yanılırsak bizi sorumlu tutma! Ey Rabbimiz! Bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği şeyleri yükleme! Bizi affet, bizi bağışla, bize acı! Sen bizim Mevlamızsın. Kafirler topluluğuna karşı bize yardım et.” (Bakara, 286)

“Ey Rabbimiz! Bizden bunu kabul et, muhakkak sen, işiten ve bilensin.” (Bakara, 127)

“Rabbimiz! Bizim günahlarımızı ve işimizdeki taşkınlıklarımızı bağışla ve (yolunda) ayaklarımızı sağlam tut. Kafir topluma karşı bize yardım et.” (Araf, 155)

“Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır ve Müslüman olarak bizim canımızı al.” (Araf, 126)

Rabbim! Şüphesiz ben senden hakkında bilgim olmayan şeyi istemekten sana sığınırım. Eğer beni bağışlamaz ve bana acımazsan, şüphesiz ziyana uğrayanlardan olurum.” (Hud, 47)

“Rabbimiz! Şüphesiz sen, gizlediğimizi de, açığa vurduğumuzu da bilirsin. Yerde ve gökte hiçbir şey Allah’a gizli kalmaz.” (İbrahim, 38)

“Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizleri affetmezsen ve bizlere acımazsan hüsrana uğrayanlardan oluruz.” (Araf, 123)

“Rabbim! Beni namaza devam eden bir kimse eyle. Soyumdan da böyle kimseler yarat. Rabbimiz! Duamı kabul eyle.” (İbrahim, 40)

“Bu hastalık gerçekten beni sarıverdi. Sen ise merhametlilerin en merhametli olanısın.” (Enbiya, 83)

“Senden başka hiçbir ilah yoktur. Seni tenzih ve tesbih ederim. Ben zalimlerden oldum.” (Enbiya, 87)

“Rabbimiz! Hesap görülecek günde, beni, ana babamı ve inananları bağışla.” (İbrahim, 41)

“Rabbim! Gireceğim yere doğruluk ve esenlik içinde girmemi sağla. Çıkacağım yerden de beni doğruluk ve esenlik içinde çıkar. Katından bana yardımcı bir kuvvet ver.” (İsra, 80)

“Seni tenzih ederim ey Rabbim! Tövbe edip sana yöneldim ve iman edenlerin ilkiyim ben.” (Araf, 143)

kuran dua

“Ey Rabbim! Beni ve kardeşimi affet. Bizi rahmetine kat. Sen merhamet edenlerin en merhametlisisin.” (Araf, 151)

“Bize bu dünyada da, ahirette de iyilik yaz, şüphesiz ki biz sana yöneldik.” (Araf, 156)
“Ey Rabbimiz! Bize katından bir rahmet ver ve içinde bulunduğumuz şu durumda bize kurtuluş ve doğruluğa ulaşmayı kolaylaştır” (Kehf, 10)

“Rabbim! Gönlüme ferahlık ver. İşimi bana kolaylaştır. Dilimdeki tutukluğu çöz ki sözümü anlasınlar.” (Taha, 25-26-27-28)

“Rabbim! Beni tek başıma bırakma. Sen varislerin en hayırlısısın” (Enbiya, 89)

“Ey Rabbim! Benim ilmimi artır.” (Taha, 114)

“Ey Rabbim! Şeytanların vesveselerinden sana sığınırım.” (Mü’minün, 97)

“Ey Rabbim! Onların benim yanımda bulunmalarından da sana sığınırım.” (Mü’minün, 98)

“Ey Rabbimiz! Biz inandık, bizi bağışla, bize merhamet et, sen merhamet edenlerin en hayırlısısın.” (Mü’minün, 109)

“Ey Rabbimiz! Bizi sana teslim olmuş Müslümanlar kıl ve soyumuzdan sana teslim olmuş Müslüman bir ümmet ver. Bize ibadet esaslarını göster ve tövbemizi kabul et. Şüphesiz sen tövbeleri kabul eden ve esirgeyensin. Ey Rabbimiz! İçlerinden onlara bir peygamber gönder, onlara ayetlerini okusun, kitap ve hikmeti öğretsin ve onları arındırsın. Şüphesiz sen güçlü ve üstün olansın, hüküm ve hikmet sahibisin.” (Bakara, 128-129)

“Ey Rabbimiz! Bizden cehennem azabını uzaklaştır, gerçekten onun azabı sürekli bir helaktir. Şüphesiz, ne kötü bir durak ve ne kötü bir konaktır orası.” (Furkan, 65-66)

“Ey Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl ve bizi Allah’a karşı gelmekten sakınanlara önder eyle.” (Furkan, 74)

“Ey Rabbim! Bana bir hikmet bahşet ve beni salih kimseler arasına kat. Sonra gelecekler arasında beni doğrulukla anılanlardan kıl.” Beni Naîm cennetinin varislerinden eyle.” (Şuara, 83-84-85)

“Ey Rabbim! Şu bozguncu kavme karşı bana yardım et.” (Ankebut, 30)

“Ey Rabbimiz! Bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla. Kalplerimizde, iman edenlere karşı hiçbir kin tutturma! Ey Rabbimiz! Şüphesiz sen çok esirgeyicisin, çok merhametlisin.” (Haşr, 10)

“Ey Rabbimiz! Ancak sana dayandık, içtenlikle yalnız sana yöneldik. Dönüş de ancak sanadır.” (Mümtehine, 4)

“Ey Rabbimiz! Bizi, inkar edenlerin zulmüne uğratma. Bizi bağışla. Ey Rabbimiz! Şüphesiz sen mutlak güç sahibisin, hüküm ve hikmet sahibisin.” (Mümtehine, 5)

“Ey Rabbimiz! Nurumuzu bizim için tamamla, bizi bağışla; çünkü senin her şeye hakkıyla gücün yeter.” (Tahrim, 8 )

“Ey Rabbim! Katından bana temiz bir zürriyet ver. Şüphesiz sen duaları işitensin.” (Al-i İmran, 38)

“Ey Rabbim! Kavmimin beni yalanlamasına karşı bana yardım et.” (Müminun, 26)

“Ey Rabbim! Beni mübarek bir yere indir. Sen indirilenlerin en hayırlısısın.” (Müminun, 29)

“Ey Rabbim! Ben ancak kendim ve kardeşimle baş edebilirim. Bizimle fasık toplumun arasını ayır.” (Maide, 25)

“Biz yalnız Allah’a tevekkül ettik. Ey Rabbimiz, bizi zalimler topluluğunun baskı ve şiddetine maruz bırakma!. Ve bizi kafirler topluluğundan rahmetinle kurtar.” (Yunus, 85-86)

“Allah’ım! Ey Rabbimiz! Bize gökten sofra indir, öncemiz ve sonramız için bir bayram ve Sen’den bir belge olsun. Bizi rızıklandır, sen rızık verenlerin en hayırlısısın.” (Maide, 114)

“Biz Allah’a güvendik. Ey Rabbimiz! Bizimle kavmimiz arasında sen hak ile hüküm ver. Sen hüküm verenlerin en hayırlısısın.” (Araf, 88-89)

“Ya Rabbi! Bizi doğru yola eriştirdikten sonra kalplerimizi kaydırma. Katından bize rahmet bağışla, sen çok bağışlayansın. Ey Rabbimiz! Kendisinde şüphe olmayan bir günde insanları muhakkak sen toplayacaksın. Allah verdiği sözden kesinlikle geri dönmez.” (Al-i İmran, 8-9)

“Ey Rabbimiz! Biz iman ettik. İşlediğimiz günahları bağışla ve bizleri ateşin azabından koru.” (Al-i İmran, 16)

“Ya Rabbi! Bizim günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört ve bizi de iyilik yapanlarla birlikte öldür. Ya Rabbi! Elçilerine vaad ettiklerini bize ver, kıyamet gününde bizi hor ve aşağılık kılma. Sen kesinlikle vaadinden dönmezsin.” (Al-i İmran, 193-194)

“Ey Rabbimiz! Halkı zalim olan bu şehirden bizi çıkar. Katından bize bir veli ve bir yardımcı gönder.” (Nisa, 75)

“Ey Rabbim! Bana mülkü sen verdin. Rüyaların yorumunu sen öğrettin. Yerin ve göklerin yaratıcısı sensin. Beni Müslüman olarak öldür ve beni salihlere kavuştur.” (Yusuf, 101)

“Ey Rabbim! Beni ve ailemi kavmimin yapmakta oldukları şeyden kurtar.” (Şuara, 169)

“Ey Rabbim! Bana, ana ve babama verdiğin nimete şükretmemi ve hoşnut olacağın salih bir amelde bulunmamı bana ilham et ve beni rahmetinle salih kullarının arasına kat.” (Neml, 19)

“Allah’ım! Onu ve zürriyyetini kovulmuş şeytandan senin sığınmana veriyorum.” (Al-i İmran, 36)

“Bizi doğru yola ilet, kendilerine nimet verdiğin kimselerin yoluna; sapıkların ve gazaba uğrayanların yoluna değil.” (Fatiha, 6-7)

“Ey Rabbim! Bu beldeyi, güvenli bir belde yap. Beni ve oğullarımı putlara kulluktan uzak tut. Ey Rabbim! Çünkü putlar, kendilerine tapan birçok insanın sapmasına sebep oldular. Kim bana uyarsa şüphesiz ki, o benim dinimdendir. Kim de bana karşı gelirse şüphesiz ki sen, af ve merhameti bol olansın. Ey Rabbimiz! Soyundan bazılarını, muharrem ve mukaddes evinin yanındaki çorak, zıraata elverişsiz vadiye, namazı kılsınlar diye yerleştirdim. Ey Rabbim! İnsanların kalplerini onlara meylettir. Onları meyvelerle rızıklandır ki, şükretsinler. Ey Rabbimiz! Hiç kuşkusuz sen bizim gizlediğimizi de, açığa vurduğumuzu da çok iyi bilirsin. Yerde ve gökte, hiç bir şey Allah’tan gizli kalmaz.” (İbrahim, 35-38)

Sabah Namazını Cemaat ile Kılmak

Cemaatle Namaz

Yüce Rabbimiz, İsra suresinin 78. ayetinde bizlere sabah namazının şahitli olduğunu bildirmiştir. (Gündüzün güneş dönüp gecenin karanlığı bastırıncaya kadar (belli vakitlerde) namaz kıl; bir de sabah namazını. Çünkü sabah namazı şahitlidir. İsra,78) Sabah namazının şahitli olması, gece ve gündüz meleklerinin sabah namazında buluşmaları ve namaz kılanlara şahit olmaları demektir. Cemaatle namaz kılmaya, “Namazı dosdoğru kılın, zekatı verin, rüku edenlerle birlikte siz de rüku edin.” (Bakara, 43.ayet) ayetinde de işaret edilmektedir. Bu ayetteki “rüku edenlerle”  denilmesi Müslümanları kastetmektedir. Dolayısıyla Müslümanlarla birlikte rüku edin demek cemaatle namaz kılın demektir. Birçok hadis-i şerifte de namazların cemaatle kılınmasının daha faziletli olduğu vurgulanmaktadır. Bu hadislerden bazıları:

“Cemaatle namaz, tek başına namazdan 25 derece daha faziletlidir. Gece ve gündüz melekleri sabah namazında toplanır. Sonra ravi Ebu Hüreyre sabah namazlarında meleklerin toplandığına delil olarak; İsterseniz “Sabah namazı şahitlidir” ayetini okuyun demiştir.”

“Eğer insanlar yatsı ve sabah namazlarını cemaatle kılmanın sevabını bilselerdi bu iki namaza sürünerek bile olsa gelirlerdi.”

cemaatle-namaz

“Münafıklara sabah ve yatsı namazından daha zor gelen bir namaz yoktur. Eğer onlar sabah ve yatsı namazlarındaki sevabı bilselerdi sürünerek bile olsa gelirlerdi.”

“Kim yatsı namazını cemaatle kılarsa gecenin yarısını ibadetle geçirmiş gibi olur. Kim yatsı ve sabah namazlarını cemaatle kılarsa gecenin tamamını ibadetle geçirmiş gibi olur.”

“Kişinin bir başka kişi ile birlikte kıldığı namaz, tek başına kıldığı namazdan, iki kişi ile birlikte kıldığı namaz bir kişi ile birlikte kıldığı namazdan daha sevaptır. Cemaat ne kadar çok olursa bu namaz Allah’a o nispette sevimlidir.”

“Şüphesiz Allahu Teâlâ, ilk saftakilere rahmet eder. Melekler de onlar için rahmet duası ederler. Müezzinin, sesinin ulaştığı yere kadar günahları bağışlanır. Ezan sesini duyan canlı ve cansız varlıklar, onu tasdik ederler. Ona, kendisiyle beraber namaz kılanların ecri kadar ecir verilir.”

“Sizden biri evinde abdest alır, sonra mescide gelirse, evine dönünceye kadar ona namaz sevabı verilir.”