MEKKE’NİN FETHİ

mekke
“Biz sana apaçık bir fetih ve zafer sağladık.”
[el-Feth Suresi, 1]

 

 

 

 

 

 

a) Hudeybiye Muahedesinin Bozulması

Hudeybiye Barış Anlaşması, Müslümanlarla Kureyş arasında yapılmıştı. Anlaşma şartlarına göre, diğer Arap kabileleri, iki taraftan birinin himayesine girmekte, anlaşıp birleşmekte serbesttiler. Buna göre, Huzaa kabilesi, Müslümanların Beni Bekir (Bekir oğulları) kabilesi de Kureyş’in himayesine girmişti.

Hicretin 8’inci yılı Şaban ayında, Beni Bekir kabilesi, Peygamberimizin himayesinde bulunan Huzaa kabilesine ansızın bir gece baskını yaptı. Esasen iki kabile arasında öteden beri düşmanlık vardı. Bu baskında Beni Bekir, Kureyşten yardım ve teşvik görmüş, hatta İkrime, Safvan ve Süheyl. gibi ileri gelen bir kısım Kureyş gençleri baskında bizzat bulunmuşlardı. Baskın sonunda Huzaalılardan 23 kişi ölmüş, sağ kalanlar Harem-i Şerif’e sığınarak kurtulabilmişlerdi.

Bu olay üzerine Huzaalılar, 40 kişilik bir heyetle Medine’ye geldiler. Rasulullah (s.a.s.)’a durumu anlatıp yardımını istediler.

Huzaalılarla Müslümanlar arasında öteden beri dostluk vardı. Bu dostluğun temeli, İslam’dan öncesine kadar uzanıyordu. Bu sebeple Huzaalılar, Müslümanlarla ilgili, Mekke’de olup biten her şeyi Rasulullah (s.a.s.)’a gizlice bildirirlerdi. Hendek Savaşı hazırlığını da onlar haber vermişlerdi.

Huzaa kabilesine yapılanlardan, Rasulullah (s.a.s.) son derece üzüldü. Kendilerine yardım edeceğini va’detti. Kureyş’e derhal bir elçi göndererek:

Öldürülen Huzaalılardan diyetlerinin ödenmesini, veya

Beni Bekir Kabilesinin himayesinden vazgeçilmesini istedi.

İki şarttan biri kabul edilmediği takdirde, Hudeybiye Anlaşmasının bozulmuş sayılacağını, bildirdi.

Kureyşliler, ilk iki şartı kabul etmeyip Hudeybiye anlaşmasını bozduklarını bildirdiler. Daha önce fiilen bozdukları antlaşmayı, böylece resmen de bozmuş oldular.

b) Kureyş’in Barışı Yenileme Teşebbüsü

Kureyşliler, bir müddet sonra hatalarını anladılar. Alaşmayı bozduklarına pişman oldular. Derhal anlaşmayı yenilemek ve barış süresini uzatmak üzere Ebu Süfyan’ı Medine’ye yolladılar.

Ebu Süfyan, Medine’de önce, Rasulullah (s.a.s.)’ın zevcelerinden kızı Ümmü Habibe’ye gitti. Oturacağı sırada, Ümmü Habibe minderi topladı. Halbuki evde üzerine oturulacak başka bir şey yoktu. Ebu Süfyan sordu:

– Kızım, minderi mi benden esirgiyorsun, yoksa beni mi minderden? Kızı cevap verdi.:

– Bu, Rasulullah (s.a.s.)’e aittir. Sen ise müşriksin, pissin. Bu yüzden üzerine oturmanı istemedim.

Ebu Süfyan, daha sonra Rasulullah (s.a.s.)’e başvurdu. Olumlu bir sonuç alamadı. Başta Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer olmak üzere ashabın ileri gelenleriyle bir bir görüştü, barışın yenilenmesi için desteklerini istedi. Hz. Fatıma’yı ziyaret ederek O’ndan yardım bekledi. Fakat bütün gayretleri boşa çıktı; hiç bir netice elde edemedi. Eli boş dönmek istemiyordu. Hz. Ali’nin tavsiyesine uymaktan başka çare yoktu. Mescide geldi:

– Ey nas, ben her iki tarafı da himayeme alarak, Hudeybiye barışını yeniliyorum. Sanırım, kimse benim ahdimi bozmaz.. dedi. Fakat, kimseden cevap alamadı. Devesine bindi, ümitsiz olarak Mekke’nin yolunu tuttu. Bir işaretle bütün Mekke’yi harekete geçiren Ebu Süfyan, Medine’de kimseye sözünü dinletememiş, öz kızına bile meramını anlatamamıştı.

Dönüşünde olup bitenleri olduğu gibi Mekkelilere anlattı. Onun sözlerini dinleyenler:

– Yazık, sen hiç bir şey yapmamışsın. Bize barış haberi getirmedin ki, güven içinde olalım, Savaş haberi getirmedin ki, hazırlanalım. Ali seninle alay etmiş. Senin tek başına ilan ettiğin barış neye yarar. dediler.

c) Fetih Hazırlığı

Ebu Süfyan Mekke’ye döndükten sonra Rasulullah (s.a.s.)gizlice fetih hazırlığına başladı. Ashabına sefer için hazırlanmalarını emretti. Ayrıca, Gıfar, Eslem, Eşca’ Müzeyne, Cüheyne, Süleym gibi, kendisine bağlı kabilelere haber salarak Ramazan’ın ilk günlerinde Medine’de toplanmalarını istedi.

Rasulullah (s.a.s.),Mekke’nin kan dökülmeden fethedilmesini istiyordu. Kureyş savunma için hazırlık yapar da karşı koyarsa, kan dökülürdü. Bu yüzden hazırlıklar son derece gizli tutuldu. Mekke ile Medine arasındaki bütün yollar kesildi. Bu vazife Huzaa kabilesine verildi. İki taraf arasında sanki kuş uçmuyordu. Bu arada dikkatlerin başka yöne çekilmesi için Necid tarafına bir de seriyye göndermişti.

d) Ebu Beltea oğlu Hatıb’ın Kureyş’e Yazdığı Mektup

Ancak ashabtan Ebu Beltea oğlu Hatıb, durumdan Kureyş’i haberdar etmek istemiş, bir mektup yazarak gizlice Mekke’ye göndermişti. Hz. Peygamber (s.a.s.), İlahi vahiy ile bunu öğrendi. Hemen Hz. Ali ile iki arkadaşını görevlendirdi.

– Hah bostanına kadar gidin, orada, mahfe içinde yolcu bir kadın bulacaksınız. Yanında bir mektup var, onu alıp getirin, buyurdu.

Kadın önce inkar etti fakat, “seni şimdi çırılçıplak soyar, her tarafını ararız”, deyince, çaresiz mektubu saçının hotozu arasından çıkardı.

Mektupta, Rasulullah (s.a.s.)’ın önüne durulamayacak bir ordu ile Mekke üzerine yürüyeceği bildiriliyordu. Herkes şaşırıp kaldı, çünkü Hatib’dan böyle bir şeyi kimse beklemiyordu. Rasulullah (s.a.s.) bir hey’et önünde Hatib’ı sorguya çekti.

– Ey Hatib, bu ne iş, niçin bunu yaptın, diye sordu. Hatib:

– Ya Rasulullah hakkımda karar vermekte acele etmeyin. Ben Kureyş’e anlaşarak bağlı bir kimseyim, fakat hiç bir zaman onların mahremi olmadım. Yanınızdaki muhacir kardeşlerimin, Mekke’de ailesini ve mallarını koruyacak yakınları var, benimse kimsem yok. Mekkelilerden nimetdarlar kazanarak ailemi korumak istemiştim. Bu işi dinimden dönmek için yapmadım, ben Müslüman olduktan sonra, kat’iyyen küfre razı olmam, diye kendini savundu. Hz. Ömer, dayanamayıp:

– Ya Rasulallah, izin ver de şu münafığın boynunu vurayım, demişti. Fakat, Rasulullah (s.a.s.) Hatib’ın suçunu bağışladı.

– Ya Ömer, Hatib Bedir Gazası’nda bulundu, ne bilirsin belki de Cenab-ı Hak Bedir ehline: “Bundan böyle istediğinizi yapın, sizi bağışladım” demiş olabilir, buyurdu.

Fakat bu olayla ilgili olarak:

“Ey inananlar, benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olan kimseleri dost edinmeyin. Onlar, size gelen hakkı tanımadıkları ve Rabbimiz olan Allah’a inandığınız için peygamberi de sizi de (yurdunuzdan) çıkardıkları halde onlara sevgi (mi) gösteriyorsunuz? Siz benim yolumda savaşmak ve benim rızamı kazanmak için (yurdunuzdan) çıkmışsanız, ben sizin gizlediğinizi de, açığa vurduğunuzu da bildiğim halde, nasıl olur da onlara sevgi gösterirsiniz. İçinizden her kim bunu yaparsa, doğru yoldan sapmış olur.” (el-Mümtehine Suresi, 1) anlamındaki ayet-i kerime indirilmiştir.

e) Mekke’ye Yürüyüş

Müslümanlığın temeli, “Tevhid İnancı” dır. Tevhid İnancı’nın, yeryüzünde en büyük abidesi, Mekke’deki Kabe’dir. Ancak bu kutsal yer, putlarla doldurulmuş, putperestliğin merkezi haline getirilmişti. İslam güneşi doğalı 20 yıl olmuştu. Artık, Mekke’nin şirkten kurtulması, Kabe’nin putlardan temizlenmesi gerekiyordu.

Rasulullah (s.a.s.), Hicretin 8’inci yılı, Ramazan’ın 10’uncu Pazartesi günü 10 bin kişilik muazzam bir ordu ile Medine’den çıktı. (1 Ocak 630) Yolda katılan birliklerle, ordunun sayısı daha sonra 12 bine yükselmişti. O gün Rasulullah (s.a.s.) ve ashabı oruçluydu. Yola çıktıktan sonra oruçlarını bozdular.

Rasulullah (s.a.s.)’ın amcası Abbas Müslüman olmuş, fakat Müslümanlığını gizleyerek Mekke’de müşrikler arasında kalmıştı. Böylece Mekke’deki haberleri gizlice Rasulullah (s.a.s.)’e ulaştırıyordu. Artık Mekke’de yapılacak iş kalmamıştı. Hicret için Mekke’den çıktı, fakat yarı yolda Fetih Ordusuyla karşılaştı. Eşyasını çocuklarıyla Medine’ye gönderip O da orduya katıldı. Rasulullah (s.a.s.) Abbas’ın gelişinden memnun oldu.

– Peygamberlerin sonuncusu ben oldum, muhacirlerin sonuncusu da sen; diye iltifatta bulundu.

Mekke’ye bir konak (yaklaşık 16 km.) mesafede “Merru’z-zahran” denilen yerde karargah kuruldu. Rasulullah (s.a.s.), ortalık kararınca burada ordu mevcudunun sayısınca ateş yakılmasını emretti. Böylece, ordunun haşmetini Kureyş’e göstermek istiyordu.

Yollar iyice tutulduğu için, İslam ordusu Merru’zahran’a gelinceye kadar Mekkeliler hiç bir haber alamamışlardı. Müslümanların yaklaştığını duyunca ne yapacaklarını şaşırdılar. Ebu Süfyan durumu anlamak, Müslümanlar hakkında bilgi edinmek istiyordu. Yanına bir kaç kişi alarak, Mekke’den çıktı. Uzakta yanmakta olan ateşler, hacıların, Arafatta arefe gecesi yaktıkları ateşlere benziyordu. Merakla ateşlere doğru ilerledikleri sırada Rasulullah (s.a.s.)’ın muhafızları tarafından yakalanarak Peygamber Efendimizin huzuruna getirildiler, Rasulullah (s.a.s.)’a karşı en çok kin besleyen Mekke’nin resi Ebu Süfyan burada müslüman oldu. Artık Mekke fethedilmiş demekti. Belki hiç mukavemet görülmeyecekti. Hz. Abbas:

– Ya Rasulallah, Ebu Süfyan övünmeyi sever, iftihar edebileceği bir lütufta bulunsanız, demişti. Rasul-i Ekrem:

– Her kim Ebu Süfyan’ın evine girerse, emniyettedir. Her kim kendi evine kapanır, ordumuza karşı koymazsa, emniyettedir. Her kim Harem-i Şerif’e girerse, emniyettedir. Ebu Süfyan bunu ilan etsin, buyurdu.(322) Daha dün, İslam düşmanlarının lideri olan kişi, bugün Rasulüllah’ın emirlerini tebliğ etmekle iftihar edecek, şeref kazanacaktı.

Merru’z-zahran’dan hareket edileceği sıra Rasulullah (s.a.s.) Hz. Abbas’a:

– Ebu Süfyan’ı yolun dar bir yerine götür, İslam ordusunun ihtişamını görsün, diye emretti.

Hz. Abbas, Ebu Süfyan’ı, ordunun geçeceği dar bir geçit yerine oturttu. Mücahidler sırayla alay alay Ebu Süfyan’ın önünden geçtikçe Ebu Süfyan’ın yüreği burkuluyor, geçen her kafilenin hangi kabile olduğunu soruyordu. Hz. Abbas:

– Bunlar Gıfar kabilesi, şunlar Cüheyne.. diye geçen kabileleri bir bir anlattıkça Ebu Süfyan:

– Şaşılacak şey, bunlarla benim aramda ne düşmanlık var ki , buraya kadar gelmişler, diye hayretini ifade ediyordu. Bir ara:

– Ya Abbas, kardeşinin oğlunun saltanatı ne kadar da büyümüş, dedi. Hz. Abbas:

– Hayır, bu saltanat değil, nübüvvettir, diye cevap verdi.

Nihayet, Ebu Süfyan’ın daha önce benzerini görmediği bir birlik geçti. Bunlar, ensardı. Başlarında Sa’d b. Ubade sancağı taşıyordu. Son gelen birlik, sayıca hepsinden azdı. Bu birlikte Rasulullah (s.a.s.) ile ensar ve muhacirlerden en yakın arkadaşları vardı. Rasulullah (s.a.s.)’in sancağını Avvam oğlu Zübeyr taşıyordu.

Ensar alayı, Uhud ve Hendek Savaşları’nda müşrik ordusunun başkomutanı Ebu Süfyan’ın önünden geçerken Sa’d b. Ubade:

– Ey Ebu Süfyan, bugün en büyük kıtal günüdür, bu gün Kabe’de kan dökmenin helal kılındığı gündür, demişti. Ebu Süfyan Sa’d’ın sözlerini Rasulullah (s.a.s.)’a nakletti. Hz. Rasulullah (s.a.s.):

– Sa’d yanlış söylemiş, bugün Cenab-ı Hakk’ın Kabe’yi yücelteceği gündür. Bugün Kabe’nin tevhid elbisesine bürüneceği gündür, buyurdu.(323) Sa’d’ın kan dökmesinden endişelendiği için, hemen Hz. Ali’yi gönderdi, ensar sancağının Sa’d’dan alınıp oğlu Kays’a verilmesini emretti.

Müslüman mücahidlerin geçit resmini baştan sona seyreden Ebu Süfyan, Mekke’nin tesliminden başka çare olmadığını anladı. Hz. Abbas’tan ayrılarak, hemen Mekke’ye döndü. Harem-i Şerif’e vardı. Heyecan içinde kendisini bekleyen Mekkelilere yüksek sesle hitabetti:

– Muhammed (s.a.s.) , karşı koymamıza imkan olmayan bir ordu ile geliyor:

1) Her kim Ebu Süfyan’ın evine gelirse emniyettedir.

2) Her kim silahını bırakır, evine kapanırsa emniyettedir.

3) Her kim, Harem-i Şerif’e sığınırsa emniyettedir. Ey Kureyş, Müslüman olunki, selamet bulasınız…

Ebu Süfyan’ı dinleyenler, şaşırıp kaldılar. Her gün Müslümanlığın aleyhinde bulunan bu adam, şimdi herkese “müslüman olun”, diyordu. Herkeste bir telaş başladı. Kimisi küfrediyor, kimisi bağırıp çağırıyor, kimi de mukavemet için hazırlanıyordu. Çoğunluk ise Ebu Süfyan’ın sözlerine uyup evlerine çekildiler. Bir kısmı da Harem-i Şerif’te ve Ebu Süfyan’ın evinde toplandılar.

f) Mekke’ye Giriş (20 Ramazan 8 H./11 Ocak 630 M.)

Rasulullah (s.a.s.), Mekke’ye girmeden önce, “Zi Tuva” denilen yerde durdu. Ordusunu dört kısma ayırıp her birinin gireceği yerleri tayin etti. “Sakın savaşa girmeyin, saldırıya uğrayıp mecbur kalmadıkça kan dökmeyin…” diye tenbihte bulundu.

Sekiz yıl önce, yurdundan üç kişilik bir kafile ile nasıl ayrılmıştı, şimdi nasıl bir ihtişamla dönüyordu. Rasulullah (s.a.s.) devesinin üstünde bütün bunları düşünüyor, mağrur bir fatih gibi değil, son derece mütevazi bir halde, başı secde eder gibi, devenin boynuna yapışmış, tesbih, tehlil ve dua ile, Cenab-ı Hakk’ın sonsuz lütuflarına şükrederek ilerliyordu.

Bütün birlikler, kan dökmeden Mekke’ye girdiler. Yalnızca Velid oğlu Halid’in komuta ettiği birlik tecavüze uğradı. Kureyş’in azılılarından Ümeyye oğlu Safvan, Amr oğlu Süheyl ve Ebu Cehil’in oğlu İkrime bir çete kurdular. Halid’in birliklerini Mekke’ye girerken ok yağmuruna tutarak iki müslümanı şehid ettiler. Bu durumda Halid, saldırganlar üzerine hücum ederek, bir hamlede onüç tanesini öldürdü, diğerleri dağılıp kaçtılar.

Rasulullah (s.a.s.) kan döküldüğünü duyunca üzüldü. Fakat, tecavüzün müşriklerden başladığını öğrenince:

– İlahi takdir böyleymiş, buyurdu.

Rasulullah (s.a.s.) çadırını Kinaneoğulları yurdunda “Hacun” denilen yerde kurdurdu. Mekke Devri’nin 7’inci yılında, Kureyş müşrikleriyle Kinaneoğulları burada küfr üzerine anlaşmışlardı. Bu anlaşma gereğince Müslümanlar üç yıl muhasara altında çok acı günler yaşamışlardı.

Rasulullah (s.a.s.) çadırında gusledip 8 rek’at “duha namazı” kıldı, sonra, devesine binerek, Kabe’ye geldi. Yol boyunca Fetih Suresi’ni okuduğu işitiliyordu.(326) Deve üzerinde, ihramsız olarak Kabe’yi tavaf etti. Elindeki ucu eğri değnekle hacer-i Esved’i istilam etti.

g) Kabe’nin Putlardan Temizlenmesi

Kabe etrafında 360 put vardı. Bunların en büyüğü olan “Hubel”, Kabe’nin üstüne konulmuştu. Diğerleri Kabe’nin etrafına ve içine yerleştirilmişlerdi. Rasulullah (s.a.s.) değnekle bunları itiyor, her birini bizzat deviriyordu. Putlar yıkılırken:

“Hak geldi, batıl yok oldu, esasen batıl yok olmaya mahkumdur.” “Hak geldi, artık batıl ne yeniden başlar, ne de geri gelir” diyordu.

Kabe’ye girmek için Rasulullah (s.a.s.) anahtarını istedi. Talha oğlu Osman anahtarı getirdi. “Emanettir Ya Rasulallah”, diyerek Hz. Peygamber (s.a.s.)’e teslim etti. Kabe’nin içi de putlarla doluydu. Duvarlarına resimler asılmıştı. Rasulullah (s.a.s.)’ın emriyle Hz. Ömer bunları dışarı attı. Müşrikler, ilah diye taptıkları putların parçalanışını şaşkın şaşkın seyrettiler. Dünkü mabudlar bir anda moloz yığını haline gelmiş, çöplüklere atılmıştı. Sonra, Rasulullah (s.a.s.), yanına Üsame, Bilal ve Talha oğlu Osman’ı da alarak Kabe’ye girdi, kapının karşısındaki duvara doğru namaz kıldı.(330) Beyt-i Şerifi dolaşıp her tarafında tekbir getirdi. Uzunca bir müddet içeride kaldı. Bu sırada bütün Kureyş Harem-i Şerif’te toplanmış, sabırsızlıkla, haklarında verilecek hükmü bekliyorlardı.

h) Fetih Hutbesi ve Genel Af

Rasulullah (s.a.s.) Kabe kapısının eşiğinde durdu. Karşısında sıralanmış olan Mekkelilere baktı. 20 yıl boyunca şahsına ve Müslümanlara ellerinden gelen her kötülüğü yapmaktan çekinmeyen bu adamların hayatı, şimdi O’nun iki dudağı arasından çıkacak hükme bağlıydı. Rasulullah (s.a.s.) 20 yıl boyunca çektiklerini bir anda zihninden geçirdi, sonra şöyle hitabetti.

“Allah’tan başka ilah yoktur, yalnız O vardır. O’nun eşi ve ortağı yoktur. O va’dine bağlı kaldı, sözünü yerine getirdi. kuluna yardım etti, tek başına bütün düşmanları hezimete uğrattı.

İyi bilin ki bütün cahiliyet adetleri, mal ve kan davaları bugün şu iki ayağımın altındadır. Yalnız, Kabe hizmetleriyle hacılara su dağıtma işi (hicabe ve sikaye hizmetleri) bu hükmün dışında bırakılmıştır.

Ey Kureyş Cemaati! Allah sizden cahiliyet gururunu, babalarla, soylarla büyüklenmeği giderdi. Bütün insanlar, Adem’dendir, (O’nun çocuklarıdır.) Adem de topraktan yaratılmıştır.”

Sonra şu anlamdaki ayet-i kerimeyi okudu.

“Ey insanlar! Biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Övünesiniz diye değil, kolaylıkla tanışasınız diye, sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerliniz, Ona karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Allah her halinizi bilir, O her şeyden haberdardır.” (Hucurat Suresi, 13)

Rasulullah (s.a.s.) Mescid-i Haram’ın geniş sahasını dolduran kalabalığı manalı bir bakışla süzdükten sonra:

– Ey Kureyş cemaati! Size şimdi nasıl bir muamele yapacağımı sanıyorsunuz? diye sordu. Mekkeliler hep bir ağızdan:

– Hayır umuyoruz. Sen kerim bir kardeş, ali cenab bir kardeş oğlusun, diye cevap verdiler. Rasul-i Ekrem (s.a.s.):

– Ben de size Yusuf’un kardeşlerine söylediği gibi, “Bu gün size geçmişten dolayı azarlama yok.” (Yusuf Suresi, 92) diyorum. Haydi gidiniz, hepiniz serbestsiniz, buyurdu.

Böylece Rasulullah (s.a.s.) hepsini affetmişti. Halbuki bunlar Hz. Peygamber (s.a.s.)’e neler yapmamışlardı. Müslümanları en korkunç işkencelere tabi tutmuşlar, akla hayale gelmedik eziyetler yapmışlardı. Şimdi başkaları olsa ne yapardı; Hz. Peygamber (s.a.s.) ne yapmıştır? Bu mukayese Rasulullah (s.a.s.)’in büyüklüğünü ortaya koymağa kafidir.

Bu hitabesinden sonra Rasulullah (s.a.s.) Mescid-i Haram’da oturdu. Sikaye (hacılara su ve zemzem dağıtma) hizmeti Abdülmuttaliboğullarındaydı. Bu hizmeti Hz. Abbas yapıyordu. Hicabe (Kabeyi açıp-kapama ve anahtarını taşıma) hizmetini ise Ebu Talha oğulları yapıyordu. Bu esnada Hz. Ali bu iki hizmetin Abdülmuttaliboğulları’nda birleştirilmesini istemişti. Fakat Rasulullah (s.a.s.) Osman b. Talha’yı çağırdı.

– Ya Osman, bugün iyilik ve ahde vefa günüdür, al işte anahtarın, buyurdu.

Öğle vakti, Hz. Bilal Kabe’nin üstüne çıktı. Güzel ve gür sesiyle ezana başladı. “Allahü Ekber” nidaları müşriklerin yüreklerini burkuyordu. Bu esnada, Ebu Süfyan, Esid oğlu Attab, Hişam oğlu Haris gibi Kureyşin ileri gelenlerinden birkaç kişi Kabe’nin avlusunda bir köşeye toplanmış konuşuyorlardı. İçlerinden Attab:

– Babam şanslı adammış, daha önce öldü de şu sesi işitmedi, dedi. Haris de:

– Şunun hak olduğunu bilsem, vallahi ben de icabet ederdim, diye konuştu. Ebu Süfyan ise:

– Ben bir şey söylemeyeceğim. Bir şey konuşsam şu çakılların bile dile gelip O’na haber vereceğinden korkuyorum, dedi.

Az sonra yanlarına Rasulullah (s.a.s.), aralarında konuştuklarını bir bir söyledi. Bunun üzerine:

– Konuştuklarımızı kimse duymamıştı. Biz şehadet ederiz ki, sen Allah’ın Rasulüsün, diye şehadet getirdiler.(333)

l) Mekke Halkının Biatı

Öğle namazından sonra, Rasulullah (s.a.s.) Safa tepesinin yüksekce bir yerinde oturdu. Önce erkeklerden, sonra da kadınlardan biat aldı. Erkekler, İslam ve cihad üzerine biat ettiler. Kadınlar ise aşağıda meali yazılı ayet-i celiledeki esaslara uyacaklarına dair biat ettiler.

“Ey Peygamber, mü’min kadınlar Allah’a hiçbir eş ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, elleriyle ayakları arasında bir bühtan uydurup getirmemek ve hiçbir güzel işte sana karşı gelmemek üzere sana biata geldiklerinde biatlarını kabul et, Onlara Allah’tan mağfiret dile, Çünkü Allah çok yargılayıcı, çok esirgeyicidir.” (el-Mümtehine Suresi, 12)

Erkekler, Rasulullah (s.a.s.)’in elini tutup musafaha ederek biat ettiler. Kadınlar ise sözle ve Rasulullah (s.a.s.)’in bulunduğu su kabına ellerini batırarak biat ettiler. Rasulullah (s.a.s.) in eli, hiç bir zaman yabancı bir kadının eline değmemiştir.

j) Rasulullah (s.a.s.)’in Ensar’ın Endişesini Gidermesi

Fetihten sonra ensar kendi aralarında :

– Cenab-ı Hakk, Rasulüne doğup büyüdüğü vatanının fethini müyesser kıldı. Artık bizimle döner mi, yoksa buraya mı yerleşir, diye endişelerini belirtmişlerdi. Rasulullah (s.a.s.) bunu duyunca:

– Böyle bir şeyden Allah’a sığınırım. Ben memleketinize hicret ettim. Hayatınız, hayatım; ölümünüz ölümümdür, buyurdu. Ensarın endişelerini giderdi.

 

 

Kaynak: dinibil.com

Umre Seyahatinde Gezilecek Yerler

arafat11.ARAFAT

Mekke’nin güney doğusuna düşer. Şehir merkezine 20 km. uzaklıkta, 11 km² alanı kapsayan düz bir ovadır. Batı  tarafında Nemire mescidi, doğusunda ise; Rahmet tepesi bulunmaktadır. Günahların tamamen affolunduğu yeryüzündeki tek mekan burasıdır. İbrahim (a.s.) burada haccın nasıl yapılacağını,  Cebrail (a.s) dan öğrenmiştir. Cennetten indikten  yaklaşık 300 yıl   sonra; Adem (a.s) Havva annemizle burada buluşmuş, “ hac ARAFAT’tır..” hadisinde beyan edilen mekan burası olmuştur. Burada beklemek; Haccın en önemli farzlarından birisidir. Hac mevsiminde  ( zilhicce’nin 9. günü ) buraya gelinir, akşam ezanına -güneş batıncaya- kadar durulur, günahlardan arındıktan, şeytan kudurtulduktan sonra, annelerimizden doğduğumuz gün kadar temiz olarak Müzdelife’ ye doğru hareket edilir.

serv dağı22. SEVR DAĞI

Mekke’nin güneyinde, Harem-i Şerife yaklaşık 4 km. uzaklıkta, 500 m. yükseklikte bir dağdır. Sevgili Peygamberimiz (a.s) Mekke’den Medine’ye hicret ederlerken en yakın dostu  Hz. Ebubekir  ile beraber bu dağdaki bir mağarada üç gece kaldıktan sonra  Kızıl Deniz sahil yolunu kullanarak Medine’ye varmışlardır..

Allah ( c.c.) mağarada kaldıkları süre zarfında hep onların yanında olmuş, ta diplerine kadar geldikleri halde, müşriklere onları göstermemiştir.. Bu durum Kuran-ı Kerim’de şöylece zikredilmiştir..

“ Eğer siz o elçi’ye yardım etmezseniz, Allah ona yardım eder. Hani o kafirler, onu Mekke’den çıkardıkları zaman sadece iki kişiden biri iken, ikisi de mağarada bulundukları sırada arkadaşına: “ üzülme, çünkü Allah bizim ile beraberdir, diyordu. Allah onun yüreğine sükunet ve kuvvet indirmişti ve onu sizin bilmediğiniz askerlerle desteklemişti..” ( tevbe : 40)

Ziyaret esnasında, birçok  hacı ya da umrecimiz bu dağa çıkmayı arzulasa da, bizler ancak güneş’siz zamanlarda ve genç yaşta gidenlere, grup harici çıkmalarını tavsiye ediyoruz..

 

müzdelife 3 3.MÜZDELİFE

Arafat ile Mina arasındaki 12 km²lik alana Müzdelife denmektedir. Arafat’tan ayrılan hacıların ilk uğradığı mekan burasıdır. Akşam ve yatsı namazları burada birleştirilerek cem’i tehir usulü ile eda edilir. Sabah namazına kadar geceyi ibadet, dua – yakarış ve istirahat ile geçiren hacılar, sabah namazını müteakip Müzdelife vakfesini de eda ettikten sonra  topladıkları taşlarla Mina’ya doğru hareket ederler..

mina54.MİNA

Bayramın birinci günü Müzdelife’den ayrılan hacılar,  Mina’ya gelerek vacip olan şeytan taşlama eylemini gerçekleştirirler ve akabinde  seçtikleri hac nev’ine göre ya hemen ya da “ kurban kesildi ”  haberini aldıktan sonra, tıraş olarak ihramlarından çıkarlar.. Küçük – orta – büyük şeytan’lar  buradadır.  Bayramın ikinci ve üçüncü günleri de buraya gelinerek taşlama eylemi gerçekleştirilir.  Geceleri bu mekanda konaklamak sünnettir.. Burada izdihama sebep olacak bütün fiil ve hareketlerden kaçınılması elzemdir..  Şeytana pas vermeden buraları terk edebilene ne mutlu.

akabe5.AKABE ( BİAT YERİ )

Mina sınırları içinde kalan bu mekan, Sevgili Efendimiz’e ( a.s ) nübüvvet gönderildikten sonra, – hicretten önce – Medineli Müslümanlarla iki kere gizlice buluşup anlaşma yaptığı( biat/söz aldığı) yerdir. Burada yapılan anlaşmalar neticesinde gönül rahatlığı ile Medine’ye hicret edilebilmiş ve dünya tarihine damgasını vuran “ümmet kardeşliği” sistemi böylece başlamıştır. Buraya gelip ilk anlaşmayı yapanlar ve onların aileleri “ ensar” namıyla anılmaya başlamışlar ve bu durum onların şimdiki torunları olan Medineliler için de etkisini sürdüren bir onur ve asalet payesi olmuştur..

hira6.HİRA MAĞARASI

300 metre yüksekliğinde, kütle kayalardan oluşan, Beytullah’a 5 km. uzaklıkta olan bir dağdır. Nur’un indiği yer manasına bu ismi almıştır. Peygamberlik gelmeden  önce; yüce Nebi (a.s), özellikle – ramazan ayında –  bu dağda bulunan Hira mağarasına çıkar, uzlete çekilirdi. Alak suresi diye bildiğimiz surenin “ oku !..” diye başlayan ilk ayetleri, Sevgili Peygamberimiz ( a.s ) bu mağarada iken nazil olmuştur. Ziyaret esnasında, birçok  hacı ya da umrecimiz bu dağa çıkmayı arzulasa da, bizler ancak güneş’siz zamanlarda ve genç yaşta olanlara, sadece  grup harici oldukları zaman tavsiye ediyoruz.

cennetül mualla 7.CENNETÜL MUALLA

Sevgililer Sevgilisi’nin ( a.s ) tek GÜL’ ü bu kabristanı şereflendirmektedir.  Annemiz Hz Hatice (r.a.).. Peygamber Efendimiz’in ( a.s) dedesi Abdulmuttalip, koruyucu amcası Ebu Talip, oğulları Kasım ve Abdullah da burada yatan diğer yakınlarıdır.. Ayrıca bir çok sahabe, İslam büyüğü alimler ve uzaktan yakından dünyanın bir tarafından gelen kutlulanmış  Müslümanlar da burada yatmaktadırlar.. Yürüyerek gidilip ziyaret edilebilecek bir mesafede bulunan bu kabristan; Cennet’ül Baki’den  sonra derece bakımından ikinci sırada gelir..  Kapalı çarşı istikameti takip edilerek ulaşılır.. 1,5 km kadar bir uzaklığa sahiptir.

cin mescidi8. CİN MESCİDİ

Taif seferinden dönerken yolda istirahat edilen Nahle Vadisi’nde dinledikleri Kur’an ayetlerinden etkilenerek Müslüman olan cinlerden bir grup, daha sonra Cennet’ül Mualla yakınlarındaki bu mekanda Sevgili Peygamberimizden (a.s.) vaaz dinlemişler ve bu hadisenin hatırasına buraya yapılan mescit; Cin Mescidi ismiyle anıla gelmiştir. Cennet’ül Mualla yolu üzerindedir.. Yürüyerek ziyaret edilebilir uzaklıktadır.

peygamberimizin doğduğu ev9. PEYGAMBERİMİZİN DOĞDUĞU YER

Şu anda Mekke Kütüphanesi olarak kullanılan mekan, ziyaretçilere açık değildir. Aziz Peygamberimiz ( a.s ) miladi 20 Nisan 571 yılında,( 12 Rebiulevvel- pazartesi günü) bu yapının yerinde bulunan evde dünyayı şereflendirmiştir.. Medine’ye hicret edinceye kadar burada hayatını sürdürmüş, Nur dağında aldığı kutlu emanet’in ilk heyecanını, annemiz Hz.Hatice’nin kollarında bu evde atmaya çalışmış, Müddessir suresinin “ ey örtüsüne bürünüp yatan!..” ayeti nazil olduğunda bu evin odasında yatıp bürünmüş, hüzün yılında eşini kaybedince bu evin çatısı başına çöker gibi olmuş, hicret edip gideceği gece yeğeni Hz. Ali bu evde O’nun nurlandırdığı yatakta yatmış, islamın nuru bütün dünyaya buradan yayılmaya başlamıştır..  Haremi Şerif’in  Babu’s selam tarafından çıkılınca karşımızda görebileceğimiz bir mesafededir.

hudeybiye10- HUDEYBİYE

Hicretten sonra başta sevgili Peygamberimiz (a.s) olmak üzere Ensar ve Muhacirler Kabe’ye varıp yüz sürmek, Allah’a olan yakınlıklarını bir daha yenilemek için Mekke’ye gitmeyi arzu ettiler. Ancak müşrikler memleketlerinden kovdukları müslümanların Mekke’ye ziyaret için bile olsa girmelerine asla müsaade etmeyerek bu duruma şiddetle karşı çıktılar. Gayeleri Müslümanlara müsaade ederek insanların önünde küçük düşmemekti. 13 Mart 628 tarihinde Medine’den yola çıkan müslümanlar Hudeybiye’ye gelince bir işaret olarak yüce Peygamberimizin (a.s) devesi yere çöktü ve ne yapıldıysa hareket etmedi.

Müşrikler Müslümanları Mekke’ye sokmamakta kararlı idiler. Peygamber Efendimiz de (a.s) dönmemekte kararlı idi. Sonunda Hudeybiye Anlaşması olarak bilinen anlaşma imza edildi. Buna göre;

1-Müslümanlarla müşrikler on yıl süreyle savaşmayacaklar, birbirlerine saldırmayacaklardı.

2- Müslümanlar bu yıl Kabe’yi ziyaretten vazgeçerek geri dönecekler, ancak gelecek yıl umre yapacaklar, müşriklerin boşaltacağı Mekke’de üç gün kalacaklar ve yanlarında yolcu kılıçlarından başka silah taşımayacaklardı.

3- Mekke’den birisi müslüman olarak Medine’ye sığındığı zaman iade edilecek; fakat Medine’den Mekke’ye sığınanlar iade edilmeyecekti.

4- Arap kabileleri istedikleri tarafla anlaşma yapmakta serbest olacaklardı. Hudeybiye anlaşmasının bütün şartları görünüşte müslümanların aleyhine idi. Bu nedenle müslümanlar büyük bir hayal kırıklığına uğradılar.

Yenilgi gibi algılanan bu anlaşma neticesinde Allah Mekke’nin ve Hayber’in fethedileceği müjdesini Fetih suresi ile bildirdi. Anlaşma akabinde yaşanan iki yıl içinde 19 yılda ulaşılan müslüman sayısının iki misline varıldı. Anlaşma gereği müşriklere iade edilen Ebu Cendel ve arkadaşlarının gerçekleştirdiği hadiseler üzerine iki yıl sonunda müşrikler kendileri gelerek anlaşmanın fesih edilmesini istediler. Bu anlaşma  Uhut’ta, Bedir’de, Hendek’te yok edilmeye çalışılan Medine İslam Devleti’nin müşrikler tarafından ilk defa resmi olarak tanınması manasına da geliyordu ve Müslümanlar için aslında büyük bir başarıydı.

cidde11- CİDDE

Ülkenin ana giriş kapısı olan bu şehir, sahil şehri olma özelliği ile klasik bir görüntü arz etse de deniz içindeki camisi, Hz.Havva annemizin kabrinin bulunması, kısas yapılan camii ve çok büyük ticaret merkezlerinin varlığı ile görülmeye değer bir konuma sahiptir.

Umre Nedir, Nasıl Yapılır?

umre

Umre, hac zamanı olan beş günden başka, senenin her günü, ihram ile yapılan, tavaf ve sa’y yapmak ve saç kazımak veya kesmektir. Umrenin farzı ikidir. İhram ve tavaf. İhram umrenin şartı, tavaf ise rüknüdür. Sa’y ve tıraş olmak ise vaciptir.

 

umre

Umre Nasıl Yapılır?
1-
Mikat sınırlarının birinde ihrama girilir ve niyet edilir.

2- Telbiye, tekbir, tehlil salevat-ı şerife okunarak Harem-i şerife girilir. Niyet edilip umre tavafı yapılır.
Tavaf esnasında iztiba ve ilk üç şavtta remel de yapılır.

3- Tavaf namazından sonra Mes’aya gidilerek umrenin sa’yi yapılır.

4- Tıraş olunup ihramdan çıkılır. Böylece umre tamamlanmış olur.
Umrede Arafat, Mina, Müzdelife’deki menasik, kudum ve veda tavafı yoktur.

İhrama Girilen Yerler:
Mekke’ye mikat sınırları dışındaki yerlerden gelenler yolları üzerindeki mikatlardan birinde ihrama girerler. Mekke’de bulunulduğu esnada umre yapmak istenirse, Mekkeliler gibi, Harem Bölgesi dışına çıkılarak ihrama girilir.

Umre Farz Mıdır?
İmam-ı Rabbani buyuruyor ki: Umreye gitmek farz ve vacip değildir, nafile ibadettir. Nafile ibadeti yapmak, bir farzın terkine veya bir haram işlemeye sebep olursa, ibadet olmaktan çıkar, günah işlemek olur. (1/124)

Umrenin Zamanı Var Mıdır?
Umre için belirli bir vakit yoktur, her zaman yapılabilir. Ramazanda yapılması daha faziletlidir.

Ramazanda İbadet ve İyilik

Ramazanda İbadet ve İyilik
Ramazanda İbadet ve İyilik
Ramazanda İbadet ve İyilik

Bu konuda imam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:

“Mübarek Ramazan ayı, çok şereflidir. Bu ayda yapılan, nafile namaz, zikir, sadaka ve bütün nafile ibadetlere verilen sevap, başka aylarda yapılan farzlar gibidir. Bu ayda yapılan bir farz, başka aylarda yapılan yetmiş farz gibidir. Bu ayda bir oruçluya iftar verenin günahları af olur. Cehennemden azat olur. O oruçlunun sevabı kadar, ayrıca buna da sevap verilir. O oruçlunun sevabı hiç azalmaz.

Bu ayda, emri altında bulunanların, işlerini hafifleten, onların ibadet etmelerine kolaylık gösteren amirler de af olur, Cehennemden azat olur. Ramazan-ı şerif ayında, Resulullah, esirleri azat eder, her istenilen şeyi verirdi. Bu ayda ibadet ve iyi iş yapabilenlere, bütün sene bu işleri yapmak nasip olur.”

Bu ayı fırsat bilmeli, elden geldiği kadar ibadet etmelidir. Allahü Tealanın razı olduğu işleri yapmalıdır. Bu ayı, ahireti kazanmak için fırsat bilmelidir.

Oruçlu iken günahtan sakınmalıdır. Gözü ve dili günahlardan koruduğumuz gibi, kulağımızı da korumamız gerekir. Konuşulması haram olan şeyi, dinlemek de haramdır. El, ayak ve diğer uzuvları da haramdan korumalıdır! Oruç tutup azaları ile günah işleyen, ilaç yerine zehir içen hastaya benzer. Çünkü günah zehirdir. İbadetlerimizin sevabını yok eder.

Kötülük veya herhangi bir günah işledikten sonra pişman olmak ve iyilik ve ibadet etmeye devam etmek lazımdır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

“Bir günah işlediğin zaman hemen arkasından bir iyilik yap, bir sevap işle ki o günahı mahvetsin!” [Beyheki]

“Nerede, ne halde bulunursan bulun, Allah’tan kork ve kötülüğün akabinde bir iyilik yap ki onu yok etsin!” 
[Tirmizi]
Kötü-iyi ayrımı yapmadan herkese iyilik etmelidir! Güçsüzlere, ihtiyarlara, muhtaçlara yardım etmek dinimizin emirlerindendir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
“Güçsüzlere, hastalara, yaşlılara ve küçüklere merhamet ediniz!” [Şir’a]

“Büyüklerimizi saymayan, küçüklerimize acımayan bizden değildir.” 
[Buhari]

“Yaşlılarımıza hürmet ve ikram, Allahü Tealaya saygıdandır.” 
[Buhari]

“Bir Müslüman kardeşine ikram eden, Allahü Tealaya ikram etmiş gibidir.” 
[Taberani]

“Bir genç, bir ihtiyara, yaşından dolayı hürmet ederse, onun yaşına varınca, Allahü Teala, ona gençleri hürmet ettirir.” 
[Şir’a]

Ramazanda İbadet ve İyilik
Ramazanda İbadet ve İyilik

İnsanlara iyilik etmek çok sevaptır. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:

“İnsanların hepsi Allah’ın ıyali [ev halkı] gibidir. Allahü Tealanın en çok sevdiği kimse, Onun ıyaline [insanlara] en faydalı olandır. Allahü Tealanın en buğzettiği kimse de Onun ıyaline iyilik etmeyendir.” [Bezzar]

“Şu iki şeyden daha iyisi yoktur: Allah’a iman ve Onun kullarına iyilik etmek. Şu iki şeyden de kötüsü yoktur: Şirk ve insanlara kötülük etmek.” 
[Deylemi]

“En iyi kimse, kendisinden hep iyilik beklenendir.” 
[Tirmizi]

“İyilik etmek ömrü uzatır.” 
[Taberani]

“Kime bir iyilik yapılırsa, o iyiliği ansın! İyiliği anmak şükür, iyiliği gizlemek nankörlüktür.”
[Ebu Davud]

Hz. Muhammed’in Mucizeleri

hzmuhammed

Hz. Muhammed’in hak Peygamber olduğunu bildiren şahitler pek çoktur. Ümmetinin evliyasında hasıl olan kerametler, hep O’nun mucizeleridir. Çünkü, kerametler, O’na tabi olanlarda, O’nun izinde gidenlerde hasıl olmaktadır.
Hz .Muhammed’in mucizeleri, zaman bakımından üçe ayrılmıştır:
Birincisi, mübarek ruhu yaratıldığından başlayarak, Peygamberliğinin bildirildiği (bi’set) zamanına kadar olanlardır.
İkincisi, bi’setten vefatına kadar olan zaman içindekilerdir.
Üçüncüsü, vefatından kıyamete kadar olmuş ve olacak şeylerdir.

Mucizelerden bazıları:

– Hz . Muhammed’in mucizelerinin en büyüğü Kur’an-ı Kerim’dir.

kuran dua

– En büyük mucizelerinden birisi de Miraç mucizesidir.

– Meşhur mucizelerinin en büyüklerinden birisi de, Ay’ı ikiye ayırmasıdır. Bu mucize, başka hiçbir Peygambere nasip olmamıştır. Hz .Muhammed elli iki yaşında iken, Mekke’de Kureyş kafirlerinin elebaşıları yanına gelip, “Peygamber isen Ay’ı ikiye ayır.” dediler. Hz .Muhammed herkesin ve hele tanıdıklarının, akrabasının iman etmelerini çok istiyordu. Mübarek ellerini kaldırıp dua etti. Allah, kabul edip, Ay’ı ikiye böldü. Yarısı bir dağın, diğer yarısı başka dağın üzerinde göründü. Kafirler, Muhammed bize sihir yaptı dediler. İman etmediler.

Bu mucize ile ilgili ayet-i kerimenin meali şöyle:
Kıyamet yaklaştı, Ay yarıldı. Onlar bir mucize görünce hemen yüz çevirirler ve eskiden beri devam ede gelen bir sihir derler.
Kamer 1,2

Ay yarılması

– Hz .Muhammed, bazı gazalarında, susuz kalındığı zaman, mübarek elini bir kaptaki suya sokmuş, parmakları arasından su akarak, suyun bulunduğu kap devamlı taşmıştır. Bazen seksen, bazen üçyüz, bazen binbeşyüz, Tebük Gazası’nda ise, yetmiş bin kimsenin hepsi ve hayvanları, bu sudan içmişler ve kullanmışlardır. Mübarek elini sudan çıkarınca akması durmuştur.

– Hayber gazasında, önüne zehirlenmiş koyun kebabı koyduklarında, “Ya Resulallah, beni yeme, ben zehirliyim.” sesi işitildi.

– Medine’de, Mescid-i Nebevi’de dikili bir hurma kütüğü vardı. Resulallah hutbe okurken, bu direğe dayanırdı. Buna Hannane denirdi. Minber yapılınca, Hannane’nin yanına gitmedi. Ondan ağlama seslerini, bütün cemaat işittiler. Minberden inip, Hannane’ye sarıldı. Sesi kesildi. “Eğer sarılmasaydım, benim ayrılığımdan kıyamete kadar ağlardı.” buyurdu.

– Mübarek eline aldığı çakıl taşlarının ve tuttuğu yemek parçalarının arı sesi gibi, Allah’ı tesbih ettikleri çok görülmüştür.

– Bir gün, bir köylüyü imana davet etti. Müslüman bir komşumun vefat etmiş kızını diriltirsen, iman ederim dedi. Mezarına gittiler. İsmini söyleyerek kızı çağırdı. Kabir içinden ses işitildi ve dışarı çıktı. “Dünyaya gelmek ister misin?” buyurdu. “Ya Resulallah! Dünyaya gelmek istemem. Burada babamın evindekinden daha rahatım. Müslümanın ahireti, dünyasından daha iyi.” dedi. Köylü bunu görünce, hemen imana geldi.

– Tirmizi ve Nesai’nin (Sünen) kitaplarında diyor ki, iki gözü a’ma bir kimse gelip, ya Resulallah, Allahü Teala’ya dua et, gözlerim açılsın dedi. “Kusursuz bir abdest al! Sonra Ya Rabbi! Sana yalvarıyorum. Sevgili Peygamberin Muhammed’i araya koyarak, senden istiyorum. Ey çok sevdiğim Peygamberim Muhammed Aleyhisselam! Seni vesile ederek, Rabbime yalvarıyorum. Senin hatırın için kabul etmesini istiyorum. Ya Rabbi! Bu yüce Peygamberi bana şefaatçi eyle! Onun hürmetine duamı kabul et!” duasını okumasını buyurdu. Adam, abdest alıp dua etti. Hemen gözleri açıldı. Bu duayı Müslümanlar, her zaman okumuşlar ve maksatlarına kavuşmuşlardır.

– Medine’de, minberde hutbe okurken, bir kimse, ya Resulallah! Susuzluktan çocuklarımız, hayvanlarımız, tarlalarımız helak oluyor. İmdadımıza yetiş dedi. Ellerini kaldırıp, dua eyledi. Gökte hiç bulut yokken, mübarek ellerini yüzüne sürmeden, bulutlar toplandı. Hemen yağmur başladı. Birkaç gün devam etti. Yine minberde okurken, o kimse, ya Resulallah! Yağmurdan helak olacağız deyince, Resul Aleyhisselam, tebessüm etti ve “Ya Rabbi! Rahmetini başka kullarına da ihsan eyle!” buyurdu. Bulutlar açılıp, güneş göründü.

– Cabir bin Abdullah diyor ki, çok borcum vardı. Resulallah’a haber verdim. Bahçeme gelip, hurma yığınının etrafında üç kere dolaştı. “Alacaklılarını çağır, gelsinler!” buyurdu. Her birine hakları verildi. Yığından bir şey eksilmedi.

– Bir kadın, hediye olarak bal gönderdi. Balı kabul edip, boş kabı geri gönderdi. Kap bal ile dolu olarak geri geldi. Kadın gelerek, “Ya Resulallah! Hediyemi niçin kabul etmediniz? Acaba günahım nedir?” dedi. “Senin hediyeni kabul ettik. Gördüğün bal, Allahü Teala’nın hediyene verdiği berekettir.” buyurdu. Kadın çocukları ile aylarca yediler. Hiç eksilmedi. Bir gün yanılarak balı başka bir kaba koydular. Oradan yiyerek bitirdiler. Bunu, Resulallah’a haber verdiler. “Gönderdiğim kapta kalsaydı, dünya durdukça yerlerdi, hiç eksilmezdi.” buyurdu.

– Resulallah’ın gaybdan haber verdiği çok görüldü. Bu mucizesi üç kısımdır:

Birinci kısmı, kendi zamanından evvel olan ve kendisine sorulan şeylerdir ki, bunlara verdiği cevaplar, çok kafirlerin, katı kalpli düşmanlarının imana gelmelerine sebep olmuştur.
İkinci kısmı, kendi zamanında olmuş ve olacak şeyleri haber vermesidir.
Üçüncü kısmı, kendisinden sonra kıyamete kadar dünyada ve ahirette olacak şeyleri bildirmesidir.

İkinci ve üçüncü kısımlardan birkaçı:

– İslam’a davetin başlangıcında, müşriklerin eziyetlerinden, sıkıntılarından dolayı, Eshab-ı kiramın bir kısmı Habeşistan’a hicret etmişlerdi. Resulallah, Mekke’de kalan Eshab-ı kiramla beraber, üç sene her türlü görüşme, alış-veriş yapma, Müslümanlardan başka bir kimse ile konuşmama gibi, bütün içtimai muamelelerden men olundular. Kureyş müşrikleri, bu karar ve ittifaklarını bildiren bir ahdname yazarak, Kabe-i Muazzama’ya asmışlardı. Her şeye kadir olan Allahü Teala Arza denilen bir çeşit kurdu o vesikaya musallat etti. Yazılı bulunan Allahü Teala’nın ismi ile ibaresinden başka, ne yazılı ise, hepsini o kurtcuk yedi, bitirdi. Allahü bu hali Cibril-i emin vasıtası ile Peygamber Efendimize bildirdi. Peygamber Efendimiz de bu hali amcası Ebu Talibe anlattı. Ertesi gün, Ebu Talib müşriklerin ileri gelenlerine gelerek, Muhammedin Rabbi Ona şöyle haber vermiş. Eğer söylediği doğru ise, bu hali kaldırıp, eskiden olduğu gibi dolaşmalarına, başkaları ile görüşmelerine mani olmayınız. Eğer söylediği doğru değilse, ben de Onu artık himaye etmeyeceğim, dedi. Kureyşin ileri gelenleri, bu teklifi kabul ettiler. Herkes toplanarak Kabe’ye geldiler. Ahdnameyi Kabe’den indirerek açtılar ve Resulallah’ın buyurduğu gibi, “Bismikellahümme” ibaresinden başka, bütün yazıların yenilmiş olduğunu gördüler.

– Vefat ederken, mübarek kızı Fatıma’ya, “Akrabam arasında bana evvela kavuşan sen olacaksın.” buyurdu. Altı ay sonra Hz. Fatıma vefat etti. Akrabasından ondan evvel kimse vefat etmedi.

Hazreti Fatıma
– Acem Padişahı Kisra’nın ve Rum Padişahı Kayser’in memleketlerinin Müslümanların eline geçeceğini ve hazinelerinin Allah yolunda dağıtılacağını müjdeledi.

– Ümmetinden çok kimsenin denizden gazaya gideceklerini ve sahabeden olan Ümmi Hiram’ın o gazada bulunacağını haber verdi. Hazret-i Osman halife iken Müslümanlar, gemiler ile Kıbrıs adasına gidip harp ettiler.

– Eshabından çok kimseye hayır dualar etmiş, hepsi kabul olunarak faydalarını görmüşlerdir.
Hazret-i Ali buyuruyor ki:

Resulallah beni Yemen’e kadı olarak göndermek istedi. Ya Resulallah! Ben kadılık yapmasını bilmiyorum dedim. Mübarek elini göğsüme koyup, “Ya Rabbi! Bunun kalbine doğru şeyleri bildir. Hep doğru söylemek nasip eyle!” buyurdu. Bundan sonra bana gelen şikayetçilerden doğru olanı hemen anlar, hak üzere hükmederdim.

-Resulallah Efendimiz bir gün abdest alıp, mestlerinden birini giyip, ikincisine mübarek elini uzatırken, bir kuş geldi. Bu mesti kapıp havada silkti. İçinden bir yılan düştü. Sonra kuş mesti yere bıraktı. Bugünden sonra, ayakkabı giyerken, önce silkelemek sünnet oldu.

 

 

 

Kaynak: Mir’at-ı Kainat