Bakara Suresi, 44. Ayet

AMEL

“Siz, insanlara iyiliği emrederken, kendinizi unutuyor musunuz? Oysa siz kitabı okuyorsunuz. Yine de akıllanmayacak mısınız?”

 

 

 

Allah ayette Kuran’ı okuyan, doğruyu-yanlışı bilen ve başkalarına iyiliği emreden ancak yaptıkları hatırlatmaları kendileri uygulamayan gaflet içindeki kişileri uyarmaktadır.

Allah Kuran’da müminlere birbirlerine iyiliği emredip, kötülükten men etmelerini öğütlemiştir. Bu, Allah’ın beğendiği bir tavırdır. Fakat asıl önemli olan kişinin başkalarına hatırlattığı konulara kendisinin de dikkat etmesi ve onlara kendi tavırlarıyla ve ahlakıyla örnek olabilmesidir. Çünkü eğer kişi yapılan bir tavrın yanlış olduğunu biliyor ve bundan rahatsızlık duyuyorsa, bu durumda kendisi de bu yanlıştan kurtulmakla ve doğru olanı uygulamakla sorumludur. Aksi takdirde başkalarına yaptığı uyarılar ahirette kendi aleyhinde olacak bir tavır olarak karşısına çıkabilir.

Bir hatayı, başkasını uyaracak kadar iyi teşhis edebilen bir kişinin, aynı hatayı kendi nefsinde teşhis edememesi gibi bir durum mümkün değildir. Elbette ki kişi kendi hata ve günahının da farkındadır. Dolayısıyla kişinin kendindeki hatayı görmezlikten gelmesi gaflet ve samimiyetsizlik içinde olduğunu gösterir. Örneğin yalancı birinin insanları doğruluğa; riyakar birinin insanları samimiyete, namaz kılmayan birinin insanları namaza davet etmesi büyük bir samimiyetsizlik ve ikiyüzlülük örneğidir. Ayetin sonunda bu tür kişiler, “yine de akıllanmayacak mısınız” şeklinde uyarılarak, bu kişilerin yaptıkları hatırlatmaları önce kendilerinin uygulamaları gerektiği anlaşılmaktadır.

Kendinde olan bir hatayı başka bir mümin kardeşinde de gördüğünde yapılabilecek en güzel ve samimi hareket, ona önce kendisinde de aynı hatanın olduğunu söylemek ve bu konuda sürekli birbirlerine hatırlatma yaparak, ortak hatalarını düzeltmede birbirlerini takip ve teşvik etmektir.

 

Kaynak: www.birayetbiraciklama.com

Ayetlerle Yasaklar

Kuranı-Kerim

Haksız Yere Hiçbir Cana Kıymayın

Haksız Yere Cana Kıymak

Haklı bir sebep olmadıkça Allah’ın muhterem kıldığı cana kıymayın. Kim haksızlıkla öldürülürse, onun hakkını alması için velisine söz hakkı verdik. Ama o da öldürmede sınır tanımazlık etmesin. Zaten kendisine bu yetki verilmekle o, alacağını almıştır.
İsra, 33

Yüce Rabbimizin biz insanlara bahşetmiş olduğu en büyük nimet hayattır. Bu nedenle yüce Allah, haksız yere cana kıymayı kesin olarak yasaklamıştır. Haksız yere canına kıyılan kişinin ailesine kısas yani bu suçu işleyene aynısı ile karşılık vermek hakkı tanınmıştır. Ayetlerde: “Ey aklı ve gönlü işleyenler, kısasta sizin için hayat vardır. Bu sayede korunmanız umulmaktadır.” (2/179) buyrularak haksız yere cana kıyan bir katilin öldürülmesinin, Allah tarafından insanlara bahşedilmiş olan yaşam hakkının bu kadar kolay ortadan kaldırılmasının önüne geçeceği yani kısas uygulamasının insanların bu konuda daha hassas olmalarını sağlayacağına dikkat çekilir. Günümüzde pek çok kişi yasalardaki boşlukları ya da bir af ümidini fırsat bilmekte bundan cesaret alarak gözünü kırpmadan insanların canına kıyabilmektedir. Kısas, özellikle kırsal kesimlerde sıkça rastlanan töre cinayetlerinin de ciddi anlamda önünü kesecek bir uygulamadır. Adeta dinselleştirilmiş töre uygulamaları sebebiyle yıllarca pek çok insanın haksız yere katledildiği bilinmektedir. Yine ayette ifade edildiği gibi kısas hakkı tanınan tarafın öldürmekte sınır tanımazlık edip aşırılığa gitmemesi emredilir. Kan davaları sebebiyle yıllarca haksız yere pek çok insanın canına kıyıldığını gördük. Kan davası güdülen taraflar açısından da kısas hakkı ilk defa haksız yere öldürülen tarafındır. Diğer taraf bu davayı sürdürdüğü her defasında haksız yere cana kıymaya devam etmekte ve dolayısıyla her seferinde ilk defa öldürülen tarafa kısas hakkı doğurmaktadır. Tüm bunlar ve benzeri uygulamalar dikkate alındığında yüce Allah’ın aziz kılmış olduğu cana haksız yere kıymanın ayetler tarafından yasaklanarak karşılığında ölüm cezasının verilmesinin hikmeti daha iyi anlaşılmaktadır. Şüphesiz yerdeki ve gökteki tüm canlılar Allah’ın yüce sanatının birer göstergesi olarak insanların hizmetine sunulmuşlardır. Pek çok hayvanın etinden, sütünden, gücünden, yününden ve benzeri özelliklerinden faydalanırız. Bu sebeple tüm canlıları da yüce Allah’ın nimeti olarak görmek, onlara zulmetmemek ve sadece zevk için yapılan avcılık ve benzeri cana kıymaların insanlık dışı davranışlar olduğunu bilmek gerekir.

Gıybet Etmeyin

Gıybet etmek

“Ey iman edenler! Zandan çok sakının! Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu aramayın! Gıybet ederek biriniz ötekini arkasından çekiştirmesin!”

Hucurat, 12

Ayetten de görüldüğü gibi Allah her konuda gerçek bilgiye sahip olunmasını istemektedir. Zannederek hatalı bir şekilde haksız yere insanlara çeşitli yakıştırmalarda bulunmak ve insanların ayıplarını ortaya çıkarmak yasaklanmıştır. Yine insanların arkasından olur olmaz şekilde konuşmak, inananların arasını bozacak türlü söz ve eylemlerde bulunmak da yasaklanmıştır. Zanda bulunduğunuz bir kişiye yaptığınız yakıştırmada yanılıyor ve bu yüzden günaha giriyor olabilirsiniz. İnsanlar hakkında gıybet etmeyi: “Sizden biri, ölmüş kardeşinin etini yemek ister mi?” (49/12) şeklinde oldukça çarpıcı bir benzetme ile kınayan ayetler inananları gıybet etmekten ve zanda bulunmaktan men etmektedir. Samimi bir inanan ise inanan kardeşinin kabahatlerini örten, ona hayırlı tavsiye ve öğütlerde bulunan kişidir.

İnsanlar Aleyhine Söz Taşımayın

“Şunların hiçbirine uyma: yemin edip duran, aşağılık, kötüleyip duran, söz götürüp getiren, hayrı engelleyip sürdüren, saldırgan, olabildiğince günahkar, kaba, sonra da kötülükle damgalı.”

Kalem, 10-13

Toplum da insanların arasını bozmak için uğraşıp duran ve yaptığı bu kötü davranıştan zevk alan insanlara şahit oluyoruz. Bu insanlar ufacık meseleleri bile abartarak aktarmakta ve insanların birbirine düşmelerini sağlamaktadır. İnananların bu gibi kişilerin oyununa gelmemeleri ve biri hakkında kesin bir bilgiye sahip olmadıkça insanları kötülememeleri gerekir. Gerçek bir inanana düşen, ciddi meseleleri bile insanların arasında barış ve kardeşlik duygularını besleyici şekilde çözmeye yönelik girişimlerde bulunmaktır. İnsanların aleyhinde söz taşıyarak onları birbirine düşman eden kişilerin çok olduğu toplumlarda huzur ve barış kalmaz. Bu yüzden insanlar arasında fitne ve fesat çıkarmak gayesiyle kötülük için laf taşıyan kişilere fırsat vermemek ve bu kötülüklerinden kurtulmaları için onlara nasihat etmek gerekir.

Yalan Yere Şahitlik Yapmayın, Doğru Bildiğinize Şahitlikten Kaçınmayın  

“Şahitliği gizlemeyin. Kim şahitliği gizlerse şüphesiz onun kalbi günahkardır. Allah yaptıklarınızı hakkıyla bilendir.”

Bakara, 283

Kur’an ayetleri, insanlar arası adaletin temin edilmesi, hak ve hukukun sağlanması için: “Adaleti dimdik ayakta tutarak Allah için tanıklık edenler olun.” (4/135) diye buyurmaktadır. İnsanların mağdur olmamaları için tanıklık ettiğimiz ya da hakkında sağlam bilgiye sahip olduğumuz konulardaki şahitlikten kaçınmamamızı söylemektedir. Şahitlikten kaçınılmaması gerektiği gibi yalan yere şahitlik de yapılmaması gerekir. Ayetlerde inananların özelliklerinden biri olarak: “Ki onlar, yalan şahitlikte bulunmayanlar, boş ve yararsız sözle karşılaştıkları zaman onurlu bir tavırla geçip gidenlerdir.” (25/72) diye buyrulmakta ve yine “Şahitliği Allah için dosdoğru yapın…” (65/2) denilerek de yapılan şahitlikte doğru ve dürüst olunması emredilmektedir. Gerek para karşılığında gerekse sevdiği ya da tanıdığı birini beladan kurtarmak uğruna yalan yere tanıklık ederek mağdur durumdaki kişinin kendisini ya da ailesini daha da mağdur hale getiren sayısız örnekle karşılaşmak mümkündür. Hatta zaman zaman haksızlığa uğrayan kişi fakir biriyse şayet tanık olanların hiç biri onun lehine şahitlik etmeye yanaşmazken zengin biri için ise yalan yere şahitlik edecek pek çok insan çıkacaktır. Oysaki gerçek bir inanana yakışan adaleti gereğince yerine getirmek için insanların sosyal ve ekonomik durumlarına bakmaksızın tanıklıkta bulunmaktır. Bazen de insanlar şahit olduğu bir olaya tanıklık ederse pek fazla formalite ile uğraşmak zorunda kalacağını düşünerek yine tanıklıktan kaçınmaktadır. Oysa kaçınmış olduğu tanıklığa bir gün kendisi de ihtiyaç duyabilir ve şayet herkes bu şekilde davranırsa o da kendisi için tanıklık yapacak kimseyi bulamayabilir. Görüldüğü gibi toplumsal düzenin sağlanabilmesi ve insanların haksızlığa uğratılmaması için şahitlikten kaçınılmaması ve adaletin doğru bir şekilde temin edilmesi gerekir. Hiç şüphesiz yüce Allah yapmakta olduklarımızı en iyi şekilde görmekte ve her şeye en güzel şekilde tanıklık etmektedir.

 

Kur’an-ı Kerim’de Saklı Dualar

Dua

“Ey Rabbimiz! Bizlere dünyada ve ahirette güzellikler ihsan eyle azabından muhafaza eyle.” (Bakara, 201)

“Ey Rabbimiz! Sen bütün bunları boşuna yaratmadın. Seni bütün eksikliklerden tenzih ederiz. Bizleri ateşin azabından koru.” (Al-i İmran, 191)

“Rabbimiz, biz iman ettik. Bizim günahlarımızı bağışla. Bizi ateş azabından koru.” (Al-i İmran, 147)

“Ey Rabbim! Beni o zalimler topluluğunun içinde tutma.” (Mü’minun, 94)

“Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır, ayaklarımızı sağlam bastır ve şu kafir kavme karşı bize yardım et.” (Bakara, 250)

“Ey Rabbimiz! Muhakkak sen, kimi ateşe sokarsan onu cezalandırırsın. Zalimler için yardımcı yoktur.” (Al-i İmran, 192)

“Ey Rabbimiz! Unutur, ya da yanılırsak bizi sorumlu tutma! Ey Rabbimiz! Bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği şeyleri yükleme! Bizi affet, bizi bağışla, bize acı! Sen bizim Mevlamızsın. Kafirler topluluğuna karşı bize yardım et.” (Bakara, 286)

“Ey Rabbimiz! Bizden bunu kabul et, muhakkak sen, işiten ve bilensin.” (Bakara, 127)

“Rabbimiz! Bizim günahlarımızı ve işimizdeki taşkınlıklarımızı bağışla ve (yolunda) ayaklarımızı sağlam tut. Kafir topluma karşı bize yardım et.” (Araf, 155)

“Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır ve Müslüman olarak bizim canımızı al.” (Araf, 126)

Rabbim! Şüphesiz ben senden hakkında bilgim olmayan şeyi istemekten sana sığınırım. Eğer beni bağışlamaz ve bana acımazsan, şüphesiz ziyana uğrayanlardan olurum.” (Hud, 47)

“Rabbimiz! Şüphesiz sen, gizlediğimizi de, açığa vurduğumuzu da bilirsin. Yerde ve gökte hiçbir şey Allah’a gizli kalmaz.” (İbrahim, 38)

“Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizleri affetmezsen ve bizlere acımazsan hüsrana uğrayanlardan oluruz.” (Araf, 123)

“Rabbim! Beni namaza devam eden bir kimse eyle. Soyumdan da böyle kimseler yarat. Rabbimiz! Duamı kabul eyle.” (İbrahim, 40)

“Bu hastalık gerçekten beni sarıverdi. Sen ise merhametlilerin en merhametli olanısın.” (Enbiya, 83)

“Senden başka hiçbir ilah yoktur. Seni tenzih ve tesbih ederim. Ben zalimlerden oldum.” (Enbiya, 87)

“Rabbimiz! Hesap görülecek günde, beni, ana babamı ve inananları bağışla.” (İbrahim, 41)

“Rabbim! Gireceğim yere doğruluk ve esenlik içinde girmemi sağla. Çıkacağım yerden de beni doğruluk ve esenlik içinde çıkar. Katından bana yardımcı bir kuvvet ver.” (İsra, 80)

“Seni tenzih ederim ey Rabbim! Tövbe edip sana yöneldim ve iman edenlerin ilkiyim ben.” (Araf, 143)

kuran dua

“Ey Rabbim! Beni ve kardeşimi affet. Bizi rahmetine kat. Sen merhamet edenlerin en merhametlisisin.” (Araf, 151)

“Bize bu dünyada da, ahirette de iyilik yaz, şüphesiz ki biz sana yöneldik.” (Araf, 156)
“Ey Rabbimiz! Bize katından bir rahmet ver ve içinde bulunduğumuz şu durumda bize kurtuluş ve doğruluğa ulaşmayı kolaylaştır” (Kehf, 10)

“Rabbim! Gönlüme ferahlık ver. İşimi bana kolaylaştır. Dilimdeki tutukluğu çöz ki sözümü anlasınlar.” (Taha, 25-26-27-28)

“Rabbim! Beni tek başıma bırakma. Sen varislerin en hayırlısısın” (Enbiya, 89)

“Ey Rabbim! Benim ilmimi artır.” (Taha, 114)

“Ey Rabbim! Şeytanların vesveselerinden sana sığınırım.” (Mü’minün, 97)

“Ey Rabbim! Onların benim yanımda bulunmalarından da sana sığınırım.” (Mü’minün, 98)

“Ey Rabbimiz! Biz inandık, bizi bağışla, bize merhamet et, sen merhamet edenlerin en hayırlısısın.” (Mü’minün, 109)

“Ey Rabbimiz! Bizi sana teslim olmuş Müslümanlar kıl ve soyumuzdan sana teslim olmuş Müslüman bir ümmet ver. Bize ibadet esaslarını göster ve tövbemizi kabul et. Şüphesiz sen tövbeleri kabul eden ve esirgeyensin. Ey Rabbimiz! İçlerinden onlara bir peygamber gönder, onlara ayetlerini okusun, kitap ve hikmeti öğretsin ve onları arındırsın. Şüphesiz sen güçlü ve üstün olansın, hüküm ve hikmet sahibisin.” (Bakara, 128-129)

“Ey Rabbimiz! Bizden cehennem azabını uzaklaştır, gerçekten onun azabı sürekli bir helaktir. Şüphesiz, ne kötü bir durak ve ne kötü bir konaktır orası.” (Furkan, 65-66)

“Ey Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl ve bizi Allah’a karşı gelmekten sakınanlara önder eyle.” (Furkan, 74)

“Ey Rabbim! Bana bir hikmet bahşet ve beni salih kimseler arasına kat. Sonra gelecekler arasında beni doğrulukla anılanlardan kıl.” Beni Naîm cennetinin varislerinden eyle.” (Şuara, 83-84-85)

“Ey Rabbim! Şu bozguncu kavme karşı bana yardım et.” (Ankebut, 30)

“Ey Rabbimiz! Bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla. Kalplerimizde, iman edenlere karşı hiçbir kin tutturma! Ey Rabbimiz! Şüphesiz sen çok esirgeyicisin, çok merhametlisin.” (Haşr, 10)

“Ey Rabbimiz! Ancak sana dayandık, içtenlikle yalnız sana yöneldik. Dönüş de ancak sanadır.” (Mümtehine, 4)

“Ey Rabbimiz! Bizi, inkar edenlerin zulmüne uğratma. Bizi bağışla. Ey Rabbimiz! Şüphesiz sen mutlak güç sahibisin, hüküm ve hikmet sahibisin.” (Mümtehine, 5)

“Ey Rabbimiz! Nurumuzu bizim için tamamla, bizi bağışla; çünkü senin her şeye hakkıyla gücün yeter.” (Tahrim, 8 )

“Ey Rabbim! Katından bana temiz bir zürriyet ver. Şüphesiz sen duaları işitensin.” (Al-i İmran, 38)

“Ey Rabbim! Kavmimin beni yalanlamasına karşı bana yardım et.” (Müminun, 26)

“Ey Rabbim! Beni mübarek bir yere indir. Sen indirilenlerin en hayırlısısın.” (Müminun, 29)

“Ey Rabbim! Ben ancak kendim ve kardeşimle baş edebilirim. Bizimle fasık toplumun arasını ayır.” (Maide, 25)

“Biz yalnız Allah’a tevekkül ettik. Ey Rabbimiz, bizi zalimler topluluğunun baskı ve şiddetine maruz bırakma!. Ve bizi kafirler topluluğundan rahmetinle kurtar.” (Yunus, 85-86)

“Allah’ım! Ey Rabbimiz! Bize gökten sofra indir, öncemiz ve sonramız için bir bayram ve Sen’den bir belge olsun. Bizi rızıklandır, sen rızık verenlerin en hayırlısısın.” (Maide, 114)

“Biz Allah’a güvendik. Ey Rabbimiz! Bizimle kavmimiz arasında sen hak ile hüküm ver. Sen hüküm verenlerin en hayırlısısın.” (Araf, 88-89)

“Ya Rabbi! Bizi doğru yola eriştirdikten sonra kalplerimizi kaydırma. Katından bize rahmet bağışla, sen çok bağışlayansın. Ey Rabbimiz! Kendisinde şüphe olmayan bir günde insanları muhakkak sen toplayacaksın. Allah verdiği sözden kesinlikle geri dönmez.” (Al-i İmran, 8-9)

“Ey Rabbimiz! Biz iman ettik. İşlediğimiz günahları bağışla ve bizleri ateşin azabından koru.” (Al-i İmran, 16)

“Ya Rabbi! Bizim günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört ve bizi de iyilik yapanlarla birlikte öldür. Ya Rabbi! Elçilerine vaad ettiklerini bize ver, kıyamet gününde bizi hor ve aşağılık kılma. Sen kesinlikle vaadinden dönmezsin.” (Al-i İmran, 193-194)

“Ey Rabbimiz! Halkı zalim olan bu şehirden bizi çıkar. Katından bize bir veli ve bir yardımcı gönder.” (Nisa, 75)

“Ey Rabbim! Bana mülkü sen verdin. Rüyaların yorumunu sen öğrettin. Yerin ve göklerin yaratıcısı sensin. Beni Müslüman olarak öldür ve beni salihlere kavuştur.” (Yusuf, 101)

“Ey Rabbim! Beni ve ailemi kavmimin yapmakta oldukları şeyden kurtar.” (Şuara, 169)

“Ey Rabbim! Bana, ana ve babama verdiğin nimete şükretmemi ve hoşnut olacağın salih bir amelde bulunmamı bana ilham et ve beni rahmetinle salih kullarının arasına kat.” (Neml, 19)

“Allah’ım! Onu ve zürriyyetini kovulmuş şeytandan senin sığınmana veriyorum.” (Al-i İmran, 36)

“Bizi doğru yola ilet, kendilerine nimet verdiğin kimselerin yoluna; sapıkların ve gazaba uğrayanların yoluna değil.” (Fatiha, 6-7)

“Ey Rabbim! Bu beldeyi, güvenli bir belde yap. Beni ve oğullarımı putlara kulluktan uzak tut. Ey Rabbim! Çünkü putlar, kendilerine tapan birçok insanın sapmasına sebep oldular. Kim bana uyarsa şüphesiz ki, o benim dinimdendir. Kim de bana karşı gelirse şüphesiz ki sen, af ve merhameti bol olansın. Ey Rabbimiz! Soyundan bazılarını, muharrem ve mukaddes evinin yanındaki çorak, zıraata elverişsiz vadiye, namazı kılsınlar diye yerleştirdim. Ey Rabbim! İnsanların kalplerini onlara meylettir. Onları meyvelerle rızıklandır ki, şükretsinler. Ey Rabbimiz! Hiç kuşkusuz sen bizim gizlediğimizi de, açığa vurduğumuzu da çok iyi bilirsin. Yerde ve gökte, hiç bir şey Allah’tan gizli kalmaz.” (İbrahim, 35-38)

Namaz Olmasaydı

namaz

İmam-ı Beyheki şöyle buyurmuştur: “Namaz dinin direğidir, terk eden dinini yıkmış olur.” Namazın dinimizdeki yeri tarif edilemeyecek kadar büyüktür. İbadetler içinde en faziletlisi namazdır. Hadis-i şeriflerde sıklıkla namazın öneminden bahsedilir. Kur’an-ı Kerim içerisinde birçok âyette namaz vurgulanır.

Sana vahyedilen kitabı oku ve namazı kıl. Şüphesiz ki namaz hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı anmak elbette en büyük ibadettir. Allah yaptıklarınızı bilir.
Ankebut Suresi (29), 45

Ayette de belirtildiği gibi namaz gerçekten şuurla ve hakikatına erilerek kılınırsa insanı her türlü çirkinlikten, uygunsuz davranıştan, edep dışı hareketlerden alıkoyar. İnsana huzur verir, hem bedenen hem ruhen temizlik sağlar.

Eğer tövbe ederler, namazı kılarlar, zekatı verirlerse onları serbest bırakın.”
Tevbe Suresi (9), 5

Bu ayet ise müşrikleri kapsamaktadır. İman edip namaz kılmayı ve zekat vermeyi kabul edenler için, daha önce yapmış oldukları şeyler, küfür ve haksızlıklar bağışlanır. Çünkü İslam insanın geçmişini örter, kişi hayata yeni başlamış ve dünyaya yeni gelmiş gibi muamele görür.

Peki dinimizin direği namaz olmasaydı bizi nasıl bir dünya beklerdi?

Öncelikle insan namaz ile günde 5 defa düzenli olarak Allah’ı, kendini ve sorumluluklarını hatırlar. Başıboş yaratılmadığını, yaptıklarından dolayı hesaba çekileceğini bilir. Namaz olmasaydı Rabbimiz bu kadar sık aklımıza gelmeyebilirdi.

Yaratıcımıza şükür etme isteğimiz, namazın yokluğunda çeşitli hurafelerle baş edilemez bir hal alır insanlar saçma uygulamaların peşine düşebilirdi.

Bize kul olduğumuzu hatırlatan namaz olmasaydı insanların kibiri artabilir, kul olduğunu unutur ve kendini yüksekte görebilirdi.

Namaz olmasaydı namaz kılarak kavuştuğumuz huzur, ruhen yaşadığımız rahatlık ve günahlardan arınma duygumuz elimizden gidebilirdi.

Namaz Allah’a ulaşmanın en özlü ve en mükemmel yoludur, namazın yokluğu bunalımların içinde kaybolmaya sebebiyet verebilirdi.

Kabe'de Namaz

Namaz insana planlı hareket etmeyi öğretir. Namaz kılan bir insan, gününü beş vakte böler. İşlerini ona göre organize eder. Namazın yokluğunda bu tertibi yakalamak zor olabilirdi.

Bildiğimiz üzere namaz için abdestli olmak, bedenin, namaz kılınacak yerin ve elbisenin temiz olması şarttır. Bu da insanlara temiz olmayı öğretir. Namaz olmasaydı bu denli temizlik pek mümkün olmayabilirdi.

Tüm bunları düşündüğümüzde hayatımızda namaz olduğu için şükür etmeliyiz.

Hastalık’lardaki Hikmetler

Haftalık RisalesiHasta olduğumuz zaman üzülüyoruz. Bir an önce iyileşmeye

çalışıyoruz, ancak hastalıktaki hikmetlerin farkına varabiliyor muyuz?

Hastalık olduğumuzda sabretmemiz gerekiyor. Muhakkak ki hastalığın dert değil, bir nevi derman olduğunu hatırlamamız lazım. Bir sermaye olan ömrümüzü büyük karlarla meyvedar eden ve ömrü dakikalarımızı ibadet hükmüne getiren hastalıklar sayesinde ne kadar aciz ve fakir olduğumuzu anlar Allah’a (c.c) iltica eder ve ibadetimizi kuvvetlendirebiliriz.

Eğer hastalık olmazsa, sıhhat ve âfiyet gaflet verir, dünyayı hoş gösterir, âhireti unutturur.

“O kimseler ki, başlarına bir musibet geldiğinde ‘Biz Allah’ın kullarıyız; dönüşümüz de ancak Onadır’ derler.” Bakara Sûresi: 2:156.

“Beni yediren ve içiren Odur. Hastalandığımda bana şifa veren de Odur.” Şuarâ Sûresi: 26:79-80.